Kubilay Kaptan
Türkiye’de Hava Kirliliği
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası tarafından yayımlanan “2019 Hava Kirliliği Raporu”nda, kent ölçeğinde Türkiye’de 75 milyon kişinin kirli hava soluduğu belirtilmişti.
2020 Dünya Hava Kirliliği Raporu’nda ise Türkiye, 106 ülke arasında üç sıra gerileyerek 46›ncı sırada yer aldı. Rapora göre Türkiye›de hava kirliliğinin en yoğun olduğu kentler Çorum, Erzurum ve Düzce.
Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP) “Kara Rapor 2021: Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri” başlıklı çalışmasına göre, geçen yıl ölçüm yapılabilen 175 istasyonun yüzde 97,7’sinde yıllık partikül madde değerleri ortalamasının DSÖ’nün kılavuz sınır değerlerinin üzerinde olduğu görüldü. Geçen yıl Türkiye’deki 42 şehirde kanserojen olan ince partikül (PM2.5) seviyesi yeterli düzeyde ölçülemezken, yeterli veri alınabilen 72 ilin PM10 değerleri incelendiğinde 45 ilde hava kirliliğinin ulusal sınır değerlerini aştığı belirlendi.
Muş, Iğdır, İstanbul, Sinop, Malatya, Edirne, Tokat, Kayseri, Denizli, Düzce, Karabük, Ağrı ve Ankara’daki 15 istasyonda 2020 boyunca yapılan ölçümlerde “yüksek hava kirliliği” gözlenirken, Türkiye’de sadece Bitlis ve Hakkari’de hava kirliliği (PM10) DSÖ’nün kılavuz değerlerinin altında ölçüldü.
· Her 10 kişiden dokuzu için, hava kirliliğini oluşturan etkenler sırasıyla şunlardır:
· Motorlu taşıtların / arabaların yarattığı kirlilik/egzozların yarattığı kirlilik,
· Sanayinin yarattığı kirlilik / fabrikalardan kaynaklanan kirlilik,
· Kentlerde yeşil alanların azalması,
· Isınma amaçlı ortaya çıkan gazlar / duman (kömür, doğal gaz, petrol vb.),
· Ormansızlaşma / ağaçların azalması,
· Kömürlü termik santraller / termik santrallerin yaydığı kirlilik.
Hava kirliliği hem iklim değişikliğinin bir girdisi, hem de bir çıktısı pozisyonunda olup, insan hayatını ve ekolojik dengeyi kritik ölçüde etkileyen bir rol oynamaktadır. Hava kirliliği ile mücadele, öncelikle, kısa vadeli önlem tedbirleri yetkili otoriteler tarafından atılmalıdır. Bu aşamada, hava kalitesi izleme istasyonları ve modelleme çalışmaları, tehlikenin boyutunu görünür kılmak ve anlık müdahale etmek için önemli araçlardır. Yasal düzenlemelerle tanımlanan kirletici maddelerin atmosferdeki yoğunluklarına dair sınır değerler, bu araçlarla düzenli olarak takip edilmeli ve halk sağlığı için tehdit oluşturacak seviyeler aşıldığı zaman acil müdahale mekanizmaları devreye girmelidir. Bölgesel kirlilik ortaya çıktığında, il yönetimlerinde valilikler ulaşım, sanayi ve ısınma gibi kirletici kaynakların operasyonlarında kısıtlama ve durdurma kararlarını almalıdır ve kitle iletişim araçları ile kamuoyunu kirlilik artışları ve önlemleri hakkında bilgilendirmelidir.
Türkiye’de hava kalitesi ölçümü yapan istasyonlar, Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği sınır değerleri yıl içerisinde yüzlerce kez aşmıştır. Bu senaryoda, hava kirliliğindeki anlık artışlar bir bölgede düzenli olarak tekrar ediyor ve acil müdahale önlemleri sonuçsuz kalıyorsa, yasal çerçevede tanımlanan ‘Koruma Bölgeleri’ ilan edilmeli ve bu bölgelerdeki kirletici kaynakların operasyonları halk sağlığı ve çevre kirliliğine neden olmayacak şekilde yeniden planlanmalıdır. Uzun vadeli planlamada ise artık fosil yakıtlar ekseninde şekillenen politikalardan vazgeçilmelidir. Enerji, ihtiyacında konvansiyonel kömür politikaları terk edilmeli ve termik santraller kapatılmalıdır. Ulaşım politikalarında, toplu taşıma kapasiteleri geliştirmeli ve enerjisini yenilenebilir kaynaklardan sağlayan elektrikli araçlar desteklenmeli, kent merkezlerinde araçlardan arındırılmış bölgeler ilan edilmeli ve yeşil alanlar genişletilmelidir. Özetle, Türkiye acilen güvenli, sürdürülebilir ve temiz enerji kaynaklarına yapılan yatırımları artırarak enerji dönüşümüne hizmet edecek politikalar geliştirmelidir.