Özlem Yalım
TASARIMIN GÜNDEMİNDE KARBON
Dünyanın en önemli tasarım etkinliklerinden biri olan Hollanda Tasarım Haftası (DDW) 16 Ekim tarihinde başladı. 24 Ekim’e kadar sürecek etkinliklerde düzenlenen sohbet programları, insanlar için daha iyi bir gelecek ideali kapsamında güncel sorunlara ve bu sorunlar için tasarımcıların katkılarına odaklanıyor.
Cumartesi günü Hollanda Tasarım Haftası’nın ilk konuşma programı global tasarım platformu Dezeen ile birlikte düzenlendi. Dezeen’in bu sohbet serileri, son birkaç yıldır gerçekleşiyor; başlığını çok seviyorum: Kötü Dünya İçin İyi Tasarım.
Bu Cumartesi, kahvemi alarak ekran başına geçtiğim sohbet “karbon” hakkındaydı. Bu son derece ufuk açıcı buluşmada, tasarımcıların karbon ile çakıştığı alanlardaki pratikleri dinlerken, karbon yakalayan malzemeler, net sıfır şehirler ve fosil yakıtlara alternatifler gibi konularda ve iklim değişikliğiyle mücadele yollarını araştıran kişi ve kurumlar hakkında bilgi sahibi oldum.
Etkinlikte konuşmacı olan Hélène Chartier, C40 Cities oluşumundan, Darshil Shah ise Cambridge Universitesi’nden katılıyordu. Tasarımcı Teresa van Dongen de bio malzemeler konusunda bilim insanları ile birlikte çalışıyor ve bu bio malzemelere yönelik bir kütüphane oluşturuyor.
ANTROPOJENİK KÜTLE BİO KÜTLEYİ GEÇTİ
Eindhoven’da yapılan ve çevrimiçi olarak yayınlanan söyleşide ilk sözü olan Darshil Shah, çağımızda ilk kez antropojenik kütlenin, bio kütleden fazla bir orana geldiğinin altını çizdi. Shah’ın sözünü ettiği antropojenik kütle, insan yapımı yapay malzemelerin tümünü içeriyor. Bio kütle ise gezegen kütlesi olarak da isimlendiriliyor ve doğal olan kütleleri tanımlıyor. Geçtiğimiz yıl Nature dergisinin yayınladığı araştırmalarda dünya üzerindeki doğal kütlenin hacmi 1.1 teraton olarak ölçülmüş. Bu kütleyi aşan insan yapımı malzemeler ve yapılar, yani binalar, köprü, yol gibi diğer yapılar, taşıtlar ve tüm eşyaların kütlesel toplamı, içinde bulunduğumuz yıl bu gezegen kütlesinin oranını geçti. İnsanlığın geri dönüşüme, döngüsel ekonomiye ve sıfır karbon çabalarına bu kadar önem vermesi bu yüzden.
Shah, konuşmasında gösterdiği çeşitli örneklerle, üretime kazandırılan farklı bio malzemeleri tanıttı. Bu malzemelerden en önemlisi doğal karbon fiberler, Bitkilerin liflerinin tarihten bu yana kağıt ve tekstil için kullanıldığını biliyoruz. Günümüzde gelişmiş üretim yöntemleri ile bitkilerden ayrıştırılan karbon fiberlerin otomotiv endüstrisinde, mimari yapılarda kullanıldığını, sörf tahtasından, tenis raketine pek çok tüketici ürününde de bu tür malzemelerin gittikçe tercih edilir olduğunu dinledim.
İstanbul’un da üyesi olduğu C40 Cities oluşumu, küresel iklim çalışmalarına güçlü bir etki sağlamak üzere bir araya gelen öncü kentlerin oluşturduğu bir ağlar bütünü. Kentleri birbirine bağlayan bu oluşum, global iş birliklerinden doğan güç ile kentleri daha sürdürülebilir bir geleceğe doğru hazırlayacak girişimleri destekliyor. Oluşumun asil kurucuları arasında Danimarka Dış İşleri Bakanlığı, Birleşik Krallık Devleti, Almanya Çevrecilik, Doğayı Koruma ve Nükleer Güvenlik Bakanlığı gibi ülkesel birimlerin yanında küresel şirketler ve vakıflar olan ARUP; OAK Foundation, IKEA, Clean Air Fund, Citi Foundation ve Johnson&Johnson bulunuyor.
Küresel ölçekte onlarca destekçisi olan bu oluşumu temsilen söyleşiye katılan Hélène Chartier, konuşmasında Kanada, İzlanda ve İtalya gibi kentlerden sıfır karbon prensibi ile yapılan yerleşimleri ve yapıları tanıttı.
İnşaatın ekonomik sürdürülebilirlik adına neredeyse tek kaynak haline getirildiği ülkemizde, sıfır karbon prensibi ile yapılmış bir yaşam projesi var mı diye merak ediyor insan. Son dönemde çeşitli gayrimenkul yatırımları çevreci yaklaşımı bir tanıtım ve pazarlama unsuru olarak kullanıyor, ancak takdir ederseniz ki burada bahsedilenler pazarlamanın biraz ötesinde, bir tür bakış açısı devrimi gerektiriyor.
Sıfır karbon projeler “mış” gibi gerçekleştirilen projeleri kapsamıyor. Otoparkların yani otomobillerin olmadığı, %100 atık dönüşümü sağlayan, sera gazı salınımı olmayan, doğal enerji kaynakları kullanan, kendi ihtiyaçlarını kendi içinde çözebilen, döngüsel bir sistemle çalışan yeni yaşam makineleri bu birimler. Elbet inşa edilirken kullanılan malzemelerde ve tüm inşaat süreçlerinde de karbon ayak izinin nötr olması gözetiliyor. Biz ülkemizde hala yapı yapmak için yeşil alanları katlederken, dünya için yeşil alan kazandırmak bile nerede ise çağ dışı bir gündem maddesi. Tasarımcıların, mimarların, kentsel yönetimlerin öncüsü olduğu net karbon sıfır oluşumlar yaygınlaştıkça, iklim krizine karşı küçük de olsa etkili adımlar atılmış oluyor.
TÜRKİYE’DEN KONYA VE GAZİANTEP PİLOT BÖLGE
Küresel Çevre Fonu (GEF) tarafından desteklenen BEA-Building Efficiency Accelerator/Binalarda Enerji Verimliliği platformunun hayata geçirdiği, Türkiye adına Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın faydalanıcı olduğu ve Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) ile Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından yürütülen Sıfır Karbon Binalar projesi Türkiye ve Kolombiya’ya iki yıl süreyle teknik destek vermeyi kararlaştırmış. Bu çerçevede Sıfır Karbon Binalar (ZCBA-Zero Carbon Buildings Accelerator) projesi başlatılmış. Enerji verimliliği çok yüksek, enerji ihtiyacını da karbon içermeyen kaynaklardan sağlayan ve yıllık işletme sera gazı emisyonları net sıfır veya negatif olan binaların artmasına yönelik proje için Türkiye’den Gaziantep ve Konya pilot şehirler olarak seçilmiş.
Bugün dinlediklerim doğrultusunda bu proje kapsamında yapılan çalışmaları yakından izlemeyi kendime not aldım. İnşaat sektörünün bu kadar büyük bir hacime sahip olduğu ülkemizde bu tür pilot girişimlerin yaşamsal olduğunun bilincinde olmalıyız.
Sürdürülebilirlik, döngüsellik, inovasyon ve tasarım kavramlarını içselleştiremediğimiz ve sadece güncel kavramlar olduğu için ajandalarımıza göstermelik olarak dahil ettiğimiz sürece, dünya ile birlikte biz de kaybediyor olacağız. Bugün dinlediğim türden yenilikçi girişimler ise insanlığa daha yaşanabilir bir dünya hazırlayacak.
BİO MALZEME KÜTÜPHANESİ
Son konuşmacı Teresa van Dongen, ülkemizdeki mimarlara ve tasarımcılara bu bağlamda örnek olabilecek bir isim. Bilim insanları ile birlikte geliştirdiği yenilikçi malzemeleri online bir kütüphanede toplayan tasarımcı, atmosferden karbondioksit yakalamak ve yakalanan karbondioksiti yeraltında depolamak gibi çılgınca ve zorlu süreçlerin artık kaçınılmaz bir strateji olduğunu belirtiyor. Ancak araştırmalar göstermiş ki, karbondioksitin depolanması konusunda başka yollar da var. Son 10-15 yıldır araştırmalar, basit ve aktif bir molekül olan karbondioksitin yeni malzemeler oluşturmak için kullanılabileceğine giderek daha fazla ihtimal verir hale gelmiş. Karbon diğer atık malzemelerle birleştiğinde, gelecek bin yılın çeyreği boyunca kullanacağımız yeni malzemeleri ve ürünleri şekillendirebilir; böylece gerçek anlamda döngüsellikten söz etmek mümkün olabilir.
Teresa Van Dongen online malzeme arşivi Aireal‘ı bir olasılıklar kütüphanesi olarak tanımlıyor. Malzemeler, yapı malzemelerinden tutun da besin açısından zengin proteinlere ve biyoplastiklere kadar çeşitlilik gösteriyor. İnsan atıklarını gıda kaynaklarına ve yerleşim yerlerine dönüştürmenin yeni yollarını da bu arşivdebizlere sunuyor. Bu malzemeler, bugüne dek bildiğimiz anlamdaki değer zincirini tamamen değiştiren bir devrim yaratıyor aslında. Kendimiz ve kullandığımız malzemeler arasında yeni ve radikal bir ilişki de böylece tanımlanmış oluyor.