Geçtiğimiz gün arkadaşla sohbet ediyoruz. Konu dönüp dolaşıp cemaatlerle ilgili haberlere geldi. İkimiz de cemaatlere karşı olmayan insanlarız.
Cevabını yüksek sesle vermeye korkarak birbirimize şu soruyu sorduk “Geçmişte cemaat ve tarikatların kapatılmasının haklı gerekçesi var mıydı acaba?”
Yıllarca yasağı eleştiren insanlar olarak bize bu soruyu sorduranlara selam olsun. Hakikaten zoru başardılar.
Dava, din onurunu korumak adına (ki aslında herkes kendi onuru peşinde) ayaklar altına alınan insan onurunun bedeli çok ağır oldu. Sonuç olarak ne davanın ne de dinin onuru kaldı…
Bir genç kız, kendini şeyh olarak tanıtan erkek tarafından tacize uğruyor… Sesi en çok çıkması gereken dindarlar, olayın gündeme getirilmesini sorguluyor. “Bir yanlış insan yüzünden din mi zarar görsün?” sorusunu sorabiliyor.
Yahu bu dinin kitabında Allah, yanına gelen âmâ insandan yüzünü çevirdiği için Peygamberini uyarmıştır…
Sadece yüzünü çevirdiği için… Üstelik gizli saklı değil, asırlar boyu okunacak kitapta… Bu olayın kutsal kitabımızda verdiği mesaj çok açık olmasına rağmen hâlâ nasıl oluyor da “ama”larla başlayan cümleler kurabiliyoruz anlamak zor…
Sorunumuz kendine şeyh diyen sapık veya tacizci insanlar değildir. Her dinde böyle insanlar vardır ve var olmaya devam edecektir. Sorunumuz bu insanların zarar verdiği masumların itibarını yok saymamızdır.
Kutsal olan insanın kendisidir; kimliği, inancı, rengi ve ırkı değildir.
Cemaatler AK Parti iktidarı ile gelen rahatlık sayesinde maddi güç kazanma derdine düşmüştür. Ve maalesef bu derdin sonucunda Allah’a değil, iktidara yakın olmayı seçmişlerdir.
İçlerindeki sapkınlıkları dışlamak yerine sessiz kalmayı tercih etmişlerdir. Olay bir şekilde kamuoyuna yansıdığında da iktidar gücünü arkalarına alarak olayı “dine saldırı” olarak yorumlama yolunu seçmişlerdir.
Bunun bedelini iki şekilde ödeyeceğiz;
- Temiz kalmış cemaatler için “acaba” sorusu sorulacaktır.
- Yeni gelen nesil inanç hususunda sorun yaşayacaktır.
Bakın, dün o kadar yasağa rağmen başörtüsünü çıkarmayan genç kızlar, bugün başörtüsünü çıkarıyor.
Dindar ailelerin çocukları deist veya ateist oluyor.
Bir çocuğun, annenin ve babanın yaşadığı dramı gündemine almayıp, mütemadiyen genç kızların kılık kıyafetini dert eden hocalarımız ve yanlışlara karşı önlem almayan siyasetçiler; bu vebal, sizindir.
Siyasiler ne mi yapabilir?
İlk etapta Diyanet kurumunu siyasetten uzak tutup cemaatlerin denetlenmesini sağlayabilir. Hemen sonrasında ise gerek cemaat yurtlarında yaşanan cinsel istismarlara gerekse cemaat ahlakına uygun olmayan ticari girişimlere karşı net bir şekilde tavır koyabilir.