Bir iki gün önce hastaneye gittim, doktor ilaç yazdı. İlacımı almak için eczanede sıramı bekliyorum, önümde de yaşlı bir adam var. Eczacıya reçeteyi verdi. Eczacı genç reçeteye baktı ve “Amca, bu ilacı sigorta karşılamıyor, 25 TL ödemesi var.” dedi. Yaşlı adam bir süre düşündü sonra da mahcup bir şekilde “O zaman kalsın evladım.” dedi.
O mahcubiyet karşısında daha fazla dayanamadım, “Müsaade ederseniz ilacın ücretini ödeyebilir miyim?” dedim. “Ayıp olmaz mı kızım?” dedi. “Ortada bir ayıp varsa bu senin değil amca, canını sıkma.” dedim.
25 TL’lik bir ilacı alamayacak durumda olan tek kişi bahsettiğim o amca değil elbette, o amca sadece bu durumda olan örneklerden birisi. Ülkemizde verilen asgari ücret ve emekli maaşları kişilerin belirli standartlarda yaşaması için yeterli değil. Burada bahsettiğim “belirli standartlar” yatlar-katlar içerisindeki lüks yaşam değil, herkesin temel yaşam standartları.
Lütfen kimse çıkıp da “Herkesin elinde akıllı cep telefonları var, AVM’ler dolu…” teziyle vatandaşın ekonomik zorluğunu görmezden gelmesin artık. Gelecekse “Avrupa’daki emekliler, emekli olunca dünyayı gezebiliyor.” teziyle karşılık bulur.
Asgari ücretle çalışan veya emekli maaşından başka geliri olmayan insanımızın yaşadığı zorlukları yok saymak gerçeği değiştirmez.
Yaşanan ekonomik zorluğun ne siyaseti olur, ne dini ne de başka bir şeyi…
İnsanca yaşam hakkına sahip olmak istisnai bir durum değildir. Bu topraklarda yaşayan herkes; istediği yemeği yiyebilmeli, güzel evlerde oturabilmeli, istediğini giyebilmeli, tatile gidebilmeli, istediği teknolojiyi alabilme imkânına sahip olabilmelidir. Bunlar Anayasal haklardır ve devlet güvencesindedir.
Siyasilerimizin görevi, insanımızın yaşam standartlarını eşit hâle getirmektir.
Millet olarak hepimizin kemer sıkması gerekiyorsa amenna. Ama ortada bu duruma tezat düşen ve adil olmayan bir durum var.
Geçtiğimiz günlerde bindiği lüks marka otomobil ile ilgili eleştirilere Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay Bey’in verdiği bir cevap var: “Ben lüks araba meraklısı, lüks yaşayan biri değilim. Devleti temsilen genel uygulama neyse ona uyarım.”
Eleştirilen kısım devletin temsili değil aslında, devletin temsilinin lüksle eşleştirilmesi. Hâlbuki ne inancımızda ne de kültürümüzde böyle bir eşleştirme var.
Lüks, bir itibar göstergesi olmamalıdır. Seçenle seçilen aynı imkânlara sahip olmadıkça, ülkenin yöneticilerinin “itibar” adı altında lüks takılma lüksü yoktur.
25 lirası olmadığı için ilacını alamayan bir amcanın da babalık ya da kocalık itibarı olmasından da öte “insanlık itibarı” var ve bu itibarın sorumlusu yöneticilerdir.
Ayrıca tam da bu yüzden, asgari ücret karşılığında haftada altı gün işçi olarak çalışan herhangi bir yakını olmayan bir siyasetçinin, “Kimse iş beğenmiyor.” deme lüksü de bulunduğu konum itibariyle yoktur ve olmamalıdır.
Seçilenle seçenlerin birbirinden bu kadar uzak dünyaları olmamalıdır.