İbrahim Uslu
SANAL DARBELER TARİHİ
Ülkemiz maalesef utanç duyulacak kadar köklü bir askeri darbeler tarihine sahiptir. Hatta darbelerin tarihi Cumhuriyetimizden bile daha eskidir.
Halil İnalcık’ın “Osmanlı’nın Klasik Çağı” olarak nitelendirdiği (1300-1600) dönemin hemen akabinde ilk askeri darbe ile tanışıyoruz. 1622 yılında yeniçerilere düzen vermek isteyen Genç Osman, ayaklanan yeniçeriler tarafından tahttan indirilir ve Yedikule Zindanı’nda katledilir. Ondan sonra Osmanlı tarihini derinden etkileyen çok sayıda askeri darbe ve darbe girişimi yaşanır.
Cumhuriyet kurulduktan sonra 37 yıl boyunca gündeme gelmeyen askeri darbeler, 27 Mayıs 1960’da yeniden acı yüzünü gösterecektir. Arkasından yaklaşık 10 yılda bir darbeler tekrarlanacak; aralarda da çok sayıda muhtıra ve başarısız darbe girişimi yaşanacaktır.
12 Eylül 1980 darbesi ve 28 Şubat 1997 kısmi darbesi (hükümet devrildi ama asker yönetime bütünüyle el koymadı, bu yüzden de o dönemde post-modern darbe olarak isimlendiriliyordu) ile 1971, 1979 ve 2007 muhtıraları asker ile sivil siyasetin karşı karşıya geldiği dönemler olarak tarihimizdeki yerini aldı.
Biraz önce de belirttiğimiz gibi çok sayıda da başarısız darbe girişimi söz konusudur. 1961, 1962, 1963, 1969, 1971 ve son olarak 15 Temmuz 2016 yılında çok şükür ki başarısız olmuş darbe girişimleri yaşanmıştır.
Başlıktan da anlaşılacağı üzere sivil yönetimi devirmek amacıyla hazırlanmış bu darbe vakalarının yanı sıra bilhassa yakın tarihimizde bolca da sanal darbe tartışmaları ortaya çıkmıştır. “Sanal Darbe” ile seçilmiş hükümeti devirmeye yönelik bir teşebbüs aslında yokken varmış gibi lanse edip, bunun üzerinden çeşitli siyasi sonuçlar elde etmeye yönelik algı operasyonlarını kastediyoruz.
Benim hatırladığım dönemleri baz alırsak (1980 sonra diye düşünebilirsiniz), sanal darbe furyası ilk olarak 28 Şubat sürecine giderken gerekli altyapıyı sağlamak maksadıyla başlatıldı. O günden sonra da siyaset gündeminde sıkça yerini aldı.
Henüz ancak çeyrek yüzyıllık bir geçmişe sahip olsa da, sanal darbeler tarihini üç döneme ayırabiliriz:
- 28 Şubat Dönemi Sanal Darbeleri
Bu dönemdeki ana tema, gerici yapıların ülkeyi ele geçireceği ve laikliğin yerine şeriatla yönetilen bir sistem kuracaklarıdır. Daha çok askeri kaynaklar ve sivil uzantıları tarafından üretilmişlerdir.
28 Şubat döneminin en sansasyonel sanal darbe girişimi “Kara Ses” Metin Kaplan’a atfedilmiştir. Metin Kaplan 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Almanya’ya giden ve orada Anadolu Federe İslam Devleti’ni kurup kendini de halife ilan eden Cemalettin Kaplan’ın oğludur. 1995 yılında babası ölünce yerine geçmiş ve dolayısıyla hilafeti de devralmıştır.
Türkiye çapında 200-300, Almanya’da ise 1300 civarında müntesibi bulunan Metin Kaplan iddiaya göre Cumhuriyet’in 75. kuruluş yıl dönümü törenlerinde bütün devlet erkanı Anıtkabir’deyken içi bomba dolu bir uçakla Anıtkabir’e saldıracak, aynı zamanda Beyazıt ve Fatih Camilerinde de silahlı eylemler gerçekleştirecek, böylece devleti ele geçirecekti.
Bu senaryoya toplumu ikna etmek için ne kadar çok çaba harcandığını o günleri yaşayanlar eminim ki hatırlıyorlardır. Hele Anıtkabir’e saldırının nasıl olacağını anlatan bir animasyon vardı ki kelimenin tam anlamıyla efsaneydi. O dönemdeki televizyoncuların animasyon yeteneğini düşünecek olursanız, neyi kastettiğimi gözünüzde canlandırabilirsiniz. - FETÖ’nün Sanal Darbeleri
Bu dönemde ana tema laikçi subayların dindar hükümete ve topluma karşı darbe yapmak amacıyla yürüttükleri çalışmalar ve planlardır. Daha sonra FETÖ olarak isimlendirilen örgütün ordu, polis, yargı, bürokrasi ve medya içinde yerleşmiş üyeleri tarafından üretilmişlerdir.
2009 yılından sonra Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven, Ergenekon ve Balyoz isimli sanal darbe senaryoları bir anda ortaya saçılmış; bu gerekçelerle çok sayıda asker, bürokrat ve sivil tutuklanmış, yıllarca cezaevlerinde tutulmuş ve maalesef bazı mağdurlar bu süreçte hayatını kaybetmiştir.
Ülkeyi darbelere karşı koruduğunu iddia edenler ise, 28 Şubat döneminde de olduğu gibi, sürecin sonunda kendileri darbe yapmaya yeltenmişlerdir. - 2016 Sonrası Sanal Darbeleri
FETÖ’nün 15 Temmuz 2016’da kalkıştığı kanlı darbe girişimi toplumda bir travma ve darbe konusunda bir duyarlılık yarattı. Doğal olarak, bu durum sanal darbeler için uygun bir atmosfer oluşmasına yardımcı oldu.
2016 sonrası dönemde ortaya çıkan sanal darbe senaryoları daha çok iktidara yakın kaynaklarca üretildi. Ana tema ise meşru hükümeti devirmeye çalışan “kötü” güçlerdir. Asker diyemiyoruz, çünkü bir kısmının içinde askerlerin nasıl yer aldığı bile belli değildi.
Ülker (evet bildiğiniz bisküvi/çikolata üreticisi olan firma) tarafından 1 Nisan 2017’de gerçekleştirileceği ileri sürülen sanal darbe benim favorimdir. 1 Nisan şakaları konulu ve henüz yayına verilmemiş bir reklam filminde yer alan ifadelerden hareketle Ülker’in de içinde olduğu bir darbenin 1 Nisan gecesi gerçekleşeceği haberi bir anda gündeme bomba gibi düştü. Olay büyük krize dönüştü. Murat Ülker yurt dışından apar topar geri döndü, filmi hazırlayan reklam ajansı kovuldu, ajans da reklamı hazırlayan çalışanlarını işten attı. İyice dolduruşa gelen bazı demokrasi fedaileri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kısıklı’daki evinin önünde toplandı ve sabaha kadar darbecilerin gelmesini beklediler. Tabi ki gelen giden olmadı. Yıllar sonra Tuğra Yazbahar isimli bir eski reklamcı söz konusu reklam ajansından intikam almak için darbe ihbarını bazı AK Partililere kendisinin yaptığını itiraf etti.
Bunun dışında eski bakanlardan Fikri Sağlar’ın bir televizyon programında, gazeteci Can Ataklı’nın Boğaz kenarında yürüyüş sonrası yaptığı bir öz-çekimde, Emekli Genel Kurmay Başkanı İlke Başbuğ’un ise bir gazeteye verdiği röportajda kullandıkları ifadeler darbe girişimi olarak değerlendirildi. Her üç açıklama da kamuoyunda günlerce tartışıldı ve hatta hukuki süreçlere konu edildi. Sanal darbeci üç kişi hakkında suç duyurusunda bulunan dönemin AK Parti İstanbul İl Başkanı Bayram Şenocak, bu beyanları "demokrasinin kalbi milli iradeye, onun taşıyıcısı siyaset kurumuna ve nihayetinde bizatihi demokrasimize, partimize ve seçilmiş Cumhurbaşkanımıza yönelik bir saldırı” olarak gördüklerini açıklamıştı.
Son birkaç gündür yine bir sanal darbe gündemi ile uğraşıyoruz. Bu seferki senaryo şu ana kadar olanların tamamına kıyasla daha ikna edici; çünkü olayın aktörleri, yaşlı ve emekli bile olsalar, askerler. Halihazırda bildiriyi imzalayan 104 emekli amiralden 10’u göz altında, dördü ise yaşları ve sağlık durumları göz önünde bulundurularak gözaltına alınmayıp ifadeye çağrıldılar.
25 yıldır sanal darbelere duyulan ihtiyaç, onları üretecek cin fikirli zihniyetler ve bunlara inanmaya hazır milyonlar varlıklarını hep sürdürdüler. Kısa vadede ortadan çekileceklermiş gibi de durmuyorlar.
Belki de en iyisi hadiseye sadece mizah açısından yaklaşmak…