Haldun Solmaztürk
“Osmanlı’ya hakaret ediyor. Be haddini bilmez, be ahlaksız!”
Yine çok öfkeli…
“Geleceğimizi tarihinden gurur duyan gençlere emanet etmek istiyoruz. Binlerce yıllık tarihinizi unutturmaya çalışan köksüzlere kulak asmayın” diyor.
‘Köksüz’ diye hakaret ettiği İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı—ve merhum babası…
“Bu toprakları yönetenler gaflet, delalet ve hatta hıyanet içinde, sadece saraylarındaki saltanatı korumak için bütün milleti ateşe attılar” lafına kızmış.
Kızmış ama tarihi gerçeklik tam da öyle.!
Gençler elbette tarihimizin ‘şanlı’ sayfalarıyla gurur duyuyor ama pek de ‘şanlı’ olmayan sayfaları yok saymayıp onlardan ibret, ders alıyorlar.
Üstelik o konuşmada söz konusu olan ‘binlerce yıllık tarih’ değil, sadece Milli Mücadele dönemi ki o dönemin gerçekleri ‘apırsa da köpürse de’ çarpıtılamayacak kadar ortada.!
O bu lafları edince öteki durur mu.?
“Müstevlilere tek kelime edemeyen işbirlikçiler tarihimizi düşman gözüyle yorumluyormuş”.
Kambersiz düğün olmaz, beriki de lafa giriyor: “Ülkemize yapılmış düşmanlıklara karşı konuşması gerekenlerin Osmanlı Devleti’ni hedef alması şuursuzluktur”.
Böyle büyük laflar etme cüretini kendilerinde bulanlar hiç olmazsa birazcık tarih bilseler.!
Yunanlılar İzmir’e çıkıp Batı Anadolu’yu işgal ederken Mustafa Kemal Erzurum ve Sivas kongrelerini toplamış, Aralık 1919’da Ankara’ya gelmiştir. Bu dönemde ‘efelerin’ ve ‘milli’ ordunun çekirdeğini teşkil edecek küçük ordu birliklerinin silahlı direnişleri de başlar.
İşgal kuvvetleri, giderek güçlenen Kuvayi Milliye’den rahatsız ve endişelidirler. Mustafa Kemal’in geri çağrılmasını isterler, Osmanlı ‘Başüstüne’ der, çağırır ama o istifa eder ve mücadeleye ‘milletin bir ferdi’ olarak devam eder.
Sonra Osmanlı hükümetinden, Kuvayı Milliye komutanlarının İstanbul’da yığılmış eski ‘Saray paşalarıyla’ değiştirilmesini isterler. ‘Osmanlı’ yine ‘Başüstüne’ der, atamaları yapar ama Mustafa Kemal karşı çıkar, “Milli harekatta ileri atılmış olanların, makamlarından azledilmeleri, fedakarlıklarının kabahat olarak görüldüğüne atfolunur. Değişiklik katiyen caiz değildir.” der.
‘Osmanlı’ Harbiye Nazırı ‘müstevlilerden’ daha ısrarcıdır. “Kuvayi Milliye’ye destek veren zevatın kumanda makamlarında bulunmaları, yabancılarda kötü tesire sebep oluyor” der.
Milli Mücadele yabancılarda ‘kötü tesir’ yapıyormuş, ama Osmanlı ‘iyi tesir’ yapmasını ister…
Hatta Osmanlı Harbiye Nezareti, 20 Ağustos 1919’da, “Yunan işgal mıntıkasının Yunan kıtalarından başka, İtilaf kıtaları tarafından da işgalini” teklif eder. Ve hatta İşgal Orduları Komutanı General Milne’ye, “Yunan kıtalarıyla Kuvayi Milliye arasına Osmanlı kıtaları konulmasını” teklif edecek kadar şuursuzlaşırlar.
İşgalciler, nihayet 3 Kasım 1919’da Batı Anadolu’da bir sınır—Milne Hattı—çizer ve Yunan ordusunun, Ayvalık kuzeyinden güneye Selçuk ve Aydın’ı kapsayan toprakları işgal etmesinin sağlanmasını Osmanlı Harbiye Nazırı’na emrederler. Osmanlı, ‘Kuvayı Milliye’ nedeniyle bu emri yerine getirmede aciz olduğunu bildirir ama “Osmanlı hükümetinin, İtilaf Devletlerinin kararlarını tatbik etmiyor gibi bir töhmetten kurtarmaya insaniyetle aracı olunmasını” niyaz eder.
Yani, müstevlilerin işgaline direnmeyi bir töhmet—mesnetsiz, haksız suçlama—olarak görür.
Fransa, Büyük Britanya ve İtalya müşterek bir notayla, emri (!) yerine getiremeyen Harbiye Nazırı ile Erkanıharbiyei Umumiye Reisi’nin görevden alınmasını isterler—Osmanlı da alır…
İki ay içinde İstanbul işgal edilecek, birkaç ay sonra Sevr Antlaşması imzalanacaktır.
İşte muhteremlerin Osmanlı Osmanlı diye yere göğe koyamadığı bu, yaptığı da budur…!
Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’nın devamı değildir…!
Bu devlet Yunan ordusuna ‘siper olmayı’ teklif edecek kadar şuursuzlaşmış Osmanlı hükümetine rağmen kurulmuştur. Bunu en iyi onlar, Cumhuriyet’i ‘reklam arası’ olarak görenler biliyorlar.
Müstevlilere tek kelime etmek bir yana “Keşke onlar kazansaydı” diyebilecek kadar Türkiye Cumhuriyeti’ne kinle, nefretle, öfkeyle bakanlara ve onların ‘dava’ arkadaşlarına aldırmayın.
“Heykellerin köpek leşi gibi sokaklarda sürüklendiğini göreceksiniz” diyebilecek kadar gözü dönmüş meczuplarla kolkola yürüyen ikiyüzlülerin laflarına kulak asmayın…!
Binlerce yıllık Türk tarihiyle—Osmanlı’yla da Milli Mücadele’yle de—gurur duyuyoruz—duymalıyız. Ama ders de almalıyız—alıyoruz.!
Herkes haddini bilsin.!
Bu devletin kahraman kurucusuna hakaret edenlere alkış tutanların, ayaklarına gidip hediyeler verenlerin, aynı masalarda çay kahve içenlerin bize verebileceği ne ahlak ne de tarih dersi vardır.