Tolga Sardan
Organize olabilmek
Salgın hastalık günlerinde organize olabilmek…
“Bu coğrafyanın kaderi…” tümcesinin içinde yer aldığı cümle ya da cümleler, nefes aldığımız bu topraklarda bir şeylerin ters gittiğinin ipuçlarını gösterir çoğunlukla.
Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüsle yatıp kalktığımız bugünlerde
yaşananları gördükçe bu tümceyi daha
sık kullanır olduk milletçe.
Nasıl olmayalım ki?
Bir yanda toplumun, diğer yanda ise
devletin, koronavirüsün yarattığı ortamdaki organize olamamış halini görmek
yürekleri burkuyor, kuşkusuz.
Toplum açısından baktığımızda;
salgın hastalığın ilk vakalarının ortaya
çıkmasıyla birlikte hükümetin başlattığı
“evde kal” çağrılarına kulaklarını tıkayanlar, sanki hiçbir şey olmamışçasına
soluğu sokaklarda aldılar. Tüm uyarılara
rağmen genel bir umursamazlık hali var.
Ne zaman ki, devlet katı kuralları uygulamaya koydu, sonrasında sokaklar biraz
olsun boşalabildi. Sokaklar elbette henüz
istenilen duruma gelmiş değil.
Yetmemiş gibi, geçen cuma gecesi
yaşananlar da toplumun kendi içinde
organize olamamasının bir başka örneği
olarak akıllarda kaldı. İçişleri Bakanlığı’nca alınan sokağa çıkma yasağına
dakikalar kala yaşananların görüntüleri
henüz belleklerdeki sıcaklığını koruyor.
Yasak kararının duyulmasıyla sokaklara fırlayanlar, iki günlük yasak süresince
tüketeceklerini satın alabilmek uğruna
sağlık çalışanlarının bir aydır verdiği
mücadelenin heba olmasının yolunu
açtılar. İki saatlik heyecan, hem virüsle
mücadeleye önemli oranda sekte vurdu,
hem de iktidar partisi içinde büyük bir
siyasi krize neden oldu.
Burada toplumun kendi içinde organizesini sağlayabilme çerçevesinde özellikle sivil toplum örgütlerinin yeterli çabayı
gösteremediğinin altını çizeyim. Kanımca, STK’lar bu süreçte sınavı geçemediler. Buna karşın büyükşehirlerde yurttaşa
katkı vermek isteyen belediyeler ise,
İçişleri Bakanlığı’nın inşa ettiği duvara
çarptı. Şimdi kimi koşulları zorlayarak
sıkıntıda kalan yurttaşlara küçük dokunuşlar yapmaya çalışıyorlar.
• • •
Konuya devlet açısından baktığımızda
da pek farklı bir tablo yok karşımızda
maalesef. Bireyin temel ihtiyaçlarını
sağlamada önemli görev üstlenen devletin, Kovid-19’la mücadele sürecinde
de organize olmuş halini göremiyoruz ne
yazık ki.
Virüsün dünyaya yayılmasının üzerinden üç buçuk ay geçti. Türkiye’de ilk
vakanın görülmesi sonrasında bir ayı
geride bıraktık.
Şöyle bir aylık bir süreci mercek altına
aldığımızda; bir yanda üzerlerine düşenleri yerine getirenleri, diğer yanda
da gerekli reaksiyonu zamanında tam
gösteremeyenleri görmek mümkün.
Sağlık Bakanlığı’nı bunun dışında
tutuyorum. Sağlık emekçileri, virüsünle
mücadelenin tam göbeğindeler. Mevcut
koşullarda canları pahasına ellerinden
geleni fazlasıyla yapıyorlar, yapmaya çalışıyorlar. Ayrıca, Sağlık Bakanı Fahrettin
Koca’nın Hipokrat yeminine bağlı bir
hekim olarak koronavirüs mücadelesinde
yer aldığı kanaatindeyim. Bakan Koca’yı,
siyasetten daha ziyade sağlık emekçilerinin yanında görüyorum.
• • •
Ancak, aradan bir ay geçmesine karşın
daha yolun başındayken yapılması gerekirken halen yeni yapılan düzenlemeler
var. Biraz ağır kalan devlet kurumlarını
bu süreçte görmek mümkün.
Misal, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,
yurtdışından gelen ve sıhhi bir risk taşıyıp taşımadığı kontrol edilmeyen gemilerle temas kurulmaması genelgesini
daha önceki gün valiliklere gönderdi.
Misal, ülke genelinde koronavirüse
(Covid-19) yakalanan tüm vatandaşların
tedavilerinin, kişinin sosyal güvencesi
olup olmadığına bakılmaksızın ücretsiz
yapılmasını sağlayacak Cumhurbaşkanlığı kararı daha dün yayımlanabildi.
Misal, İzmir’deki vaka sayısının yüksek
olmasına neden olduğu belirtilen Türkiye
– İtalya – Türkiye arasında deniz yoluyla
yapılan ro-ro taşımacılığı birkaç gün
önce sonlandırıldı.
Misal, İçişleri Bakanlığı’nın kimi
kısıtlamalar çerçevesinde yayımladığı
genelgelerle ortaya çıkan eksiklik ve
aksaklıkların çözülebilmesi için yeniden
düzeltme genelgeleri yayımlanıyor.
Misal, Diyanet’in gidişini organize
ettiği, ancak dönüşünü organize edemediği umre ziyaretçilerinin karantinaya
alınmasında yaşananlar da planlama ve
organizasyon eksikliği olarak kayıtlara
girdi.
Misal, kullanılacak maske, tulum,
eldiven gibi ihtiyaçların yetersizliği görülüyor. Devlet, özellikle maskeleri ihtiyaç
sahiplerine kolay ve hızlı ulaştırmayı
henüz organize edebilmiş değil.
Misal, hükümet, yerel yönetimlerle
organize olarak sorunların çözümlerini
basitleştirebilirdi.
Örnekleri artırmak elbette mümkün.
Ne ki, devlet olmanın en önemli özelliklerinden birisi de, ani gelişen bu tür
süreçlerde organize olup hareket kabiliyetini yükselterek oluşan potansiyeli en
verimli biçimde bireye/topluma yansıtabilmektir.
Türkiye’de devletin, benzer süreçler
için bu özelliğini geliştirmesi ve her an
gerek kendi içinde gerekse toplumla
birlikte kolayca organize olmayı sağlaması gerekiyor. Aksi takdirde daha
zorlu süreçler bizi bekliyor. Bu coğrafya
kaderimiz olmasın.