Kubilay Kaptan
Öldürülen bir Deniz: Marmara-2
Marmara Denizi’ndeki gezimize devam edelim.
Biga kıyılarına gelelim. Kıyılara uzaktan bakarken uzun bacalar ve bazı tesisler gözünüze çarpacaktır: İÇDAŞ tesisleri. İnternet sitesine bakarsanız, İÇDAŞ, elektrik enerjisi üretiminin yanında, demir-çelik, armatörlük, tersanecilik, liman işletmeciliği, pilotaj ve römorkaj, kara, hava ve deniz taşımacılığı, brokerlik, sigorta aracılık, dış ticaret, turizm ve inşaat alanlarında da faaliyet göstermektedir deniliyor. Şirketin çalışmalarının başında dışarıdan gelen hurda gemilerin sökülerek ve haddehanelerde eritilerek, özellikle inşaatlarda kullanılan demir çelik haline getirilmesi geliyor. Buradaki enerjiyi sağlayan kömürdür. Kömürün ve eritilen gemi hurdalarının doğaya nasıl bir atık bıraktığı ise şüpheli. Civar köylerde artan kanser vakalarının nedeninin bu gaz atıkları olduğu yönünde birçok kanıt var. Biraz ileride yeni tesisler inşaat halinde. Bunlar da kömürle çalışması düşünülen termik santraller. Zaten Biga Yarımadası bir termik santral cehennemi. Dokuz termik santral var burada. Bunlar düşük kaliteli kömürleri kullanıp enerji üretecekler ama sonrası… Marmara Denizi ve civarda yaşayan insanlar bir süre sonra ölecek. Buradaki ölüm yavaş olacak, ama olacak. Bundan kurtuluş yok.
Marmara Denizi’nde nereye giderseniz gidin aynı manzaraları göreceksiniz. Boğazlar sistemi ile ilgili araştırmaların sonuçlarına bir göz atın. Bu sistem neden çökmüştür? Sorumluları kimlerdir? Derin deşarjla alt akıntıya verilen İstanbul’un pisliği bugün nerededir? Boğazı geçip Karadeniz’e ulaşmış mıdır? Yoksa Karadeniz girişindeki engele çarpıp gerisin geriye tekrar Marmara Denizi’ne mi dönmüştür? Şimdi ise, Trakya sanayinin pisliği Ergene derin deşarjı ile Marmara Denizi’ne boşaltılacak. Peki, o nereye gidecek? Dip akıntıyla Karadeniz’e mi yoksa dönüp dolaşıp tekrar
Marmara’ya mı?
Bugün bu soruların her birinin cevabını doğa kendisi vermiştir.
Tekirdağ bölgesinin sahillerinin tamamının hassas alan ilan edilmesi gerekirken sanayi tesisleri ileri kademe arıtmalar devreye girmeden çalışmaya devam ediyor. Burada deri, tekstil, kimya, metal sanayi, Bandırma’da gübre fabrikası kaynaklı kirlilik mevcut. Yalova-Kocaeli arası, belediye atık suları ileri kademede arıtılmıyor, bu bölgede tersaneler, büyük sanayiler var. Uluslararası boyutta sanayiler var. Hiçbir denetim yapılmıyor, en ufak yaptırım uygulanmıyor.
Bütün bunların çözümü olarak da denizin dibine gönderilen zehirli her türlü maddenin akıntılarla Karadeniz’e taşınacağı düşünüldü. Bu bilimden, mantıktan uzak yaklaşımın sonucunu öngörmek için biraz Marmara Denizi’ni bilmek bile yeterlidir. Buna karar verenler bir balıkçıya sorsalardı bu işlemin sonucunu öğrenirlerdi. Sonuç bir felaket oldu: Sahilleri deniz salyası kapladı.
Beyaz, açık kahverengi ve köpük gibi görülen deniz salyalarına karşı deniz yüzeyi temizleme tekneleri (DYTT) ile mücadeleye girişildi. Ancak bu yolla çevre temizliği yapılması veya sorundan tamamen kurtulmak mümkün değil zira akışkan, yapışkan ve sıvımsı olmasından ötürü DYTT’ler, deniz salyası karşısında yeterli etkiyi gösteremez. Böylece deniz salyası su yüzeyinin 30 metre altına ulaşarak binlerce balık, mercan ve salyangozun ölümüne neden oluyor.
Bugün bu felaketten balıkçılar, turistler, bölgede yaşayanlar etkilenirken yarın bütün toplum, çocuklarımız etkilenecektir. Dünyanın en güzel denizine ve sahil şeridine yapılan ihanetin resmini çekmekten başka bir şey yapamamak bizim neslimiz için ise utanç kaynağı olacaktır.