Murat Özçelik
NATO’lulaştıramadıklarımızdan mısınız?
Ukrayna-Rusya krizinin çıktığı andan itibaren bir yanda Batı medyası diğer tarafta Rus medyası, krizin derinleşeceğine ve büyük bir savaşa dönüşeceğine dair senaryolar yazarak adeta Ukraynalıların kaderi üzerinden yine Soğuk Savaşın tohumlarının etrafa saçılmasına neden oldular.
Bu dönem içinde Ukraynalıları düşünüp birçok bakımdan çok üzüldüm biliyor musunuz? Bir Avrupa düşünün ki, oradaki “medeni” ülkeler, AB üyeliği ve NATO genişlemesi vaadleriyle bir yandan Ukrayna’nın “demokratikleşmesine” çaba gösterir gibi yapıp diğer yandan ucuza kapatacakları fabrikalar vs. vasıtasıyla Ukrayna ekonomisini kendilerine bağlamak ve tüketiciyi de Batı mallarına tiryaki etmek için uğraşırken, diğer taraftan kendi güvenlik ihtiyaçlarına göre NATO’yu biraz daha genişletip Rusya’ya daha sıkı meydan okuruz diye pozisyon almaya kalktılar!
Ne oldu? Putin 2008’den beri ‘fazla ileri gitmeyin, ben SSCB döneminin açtığı yaraları biliyorum ama SSCB öncesi de Rusya ve Ukrayna vardı ve biz aslında aynı kökenden de geliyoruz, bizi birbirimize düşürmeyin ve füzelerinizi Ukrayna’ya da yerleştirip beni zor duruma sokmayın’ dedi. “Ukrayna ekonomisini de ‘serbest piyasa’ masalı ile kapitalist emellerinize alet edip Ukraynalıları kendi hizmetkarınız yapmaktan vazgeçin” uyarısında bulundu. Putin de bunu söylerken kendi benzeri emperyalist emellerini, aynı kökenden gelmek ve tarihçe ile izaha çalışıyordu. Ve ortada, bütün bu oyunların odağında bağımsızlığını kazanalı pek zaman geçmemiş olan Ukraynalılar vardı. Koskoca iki bloğun ortasında kalmış, ne yapacağını şaşırmış bir halk.
Rusya’nın tüm Ukrayna sınırlarına asker ve ağır silahlar vs. yığmasına karşılık Rusya’ya karşı kabadayılık gösterisi yapan ABD Başkanlığındaki NATO, yani bu örgüt içindeki, Ukraynalıları da Avrupalı olarak kabul eden Batılı “medeni” ülkeler, sanki ortaya çıkmış bu belayı başlarına Ukraynalılar kendileri sarmış gibi onlara NATO üyesi olmadıklarından NATO Antlaşması’nın 5. maddesini Ukrayna için uygulamayacaklarını ve Ukraynalılar için savaşamayacaklarını söylediler. Muhteşem bir Avrupalı dayanışması gösterdiler! Bu bir anlamda Ukraynalıları ne ölçüde Avrupalı olarak gördüklerinin de göstergesiydi ama en önemli olarak içinde bulunduğumuz tarih parantezi ve coğrafyasında kimin kime ne kadar güvenebileceğinin de aynası gibiydi… Tabii bu pozisyon Putin’in elini çok ama çok güçlendirdi.
ABD Başkanı Biden ise geçtiğimiz haftalarda astroloji uzmanı kesilmiş gibi hangi gün, hangi hafta Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceğini açıklıyordu. Bunu görenler, “acaba aldığı istihbaratı böyle açıklayarak Rusya’nın belirlediği günde hamle yapmasını önlemeye mi çalışıyor” diye de sorguladılar. Bense ABD’nin halini bayağı acıklı görüyorum. Irak’ta, Afganistan ve Suriye’de kaybettiği uluslararası itibarının üstüne üstlük şimdi Rusya’nın Ukrayna’yı yutması halinde birşey yapamayacağını Biden’ın ağzından açıkça dünyaya ilan ediyor. Bre birader madem bir halkın kaderiyle oynayacak ölçüde kendi güvenlik çıkarlarını kollayıp NATO’yu Rusya’nın karnına doğru genişletmek istiyorsun, bari biraz dik dur da Rusya’ya doğru dürüst bir gözdağı ver. Efendim neymiş aslında ABD, NATO’nun beyin ölümünü durdurmuş ve ittifak içi dayanışmayı bu vesileyle çok güçlendirmişmiş!
Rusya, İkinci Dünya Savaşı öncesinde Hitler’in Südetenland’ı tek kurşun atmadan alması gibi Ukrayna’nın doğusundaki iki eyaletin, Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlıklarını, Minsk anlaşmalarını hükümsüz kılacak şekilde defacto sağlamış ve tanımış durumda. Yani kendi nüfuz alanına sokmuş bulunuyor.
Neticede önceki gün itibariyle Batı yaptırımlarını açıkladı. Önce Almanya Kuzey Akım boru hattının işlemesini askıya aldı. İngiltere bazı oligarklar ve bankalara yaptırım uygulanmasını kararlaştırdı. Bilahare AB Dışişleri Bakanları Konseyi yaptırım kapsamını genişletti; ardından da ABD. Rusya’nın daha fazla ilerlemesine umarız bu yaptırımlar yeterli olur.
Bakalım biz bu yaptırımlara katılmak zorunda bırakılacak mıyız? Ekonomimiz zaten pamuk ipliğine bağlı!
Dünyada yeniden güç dengeleri kurulmaya çalışılırken, çok dikkatli bir dış politika izlemek ve arka planı iyi okumak gerekiyor. Amerikan sistemi “special interest groups” denilen baskı gruplarının karşılıklı rekabeti üzerine kurulmuş. Yani hangi özel çıkarlar grubu Başkanı ve Parlamentonun güçlülerini kendi avucunun içine alırsa sistem onların lehine işliyor. O sistemde askeri savunma sanayiinin (military industrial complex) çok ciddi bir baskı grubu olarak savaş çıkarmaya teşne olduğuna hiçbir tereddüt yok. Bunun örneklerini bölgemizde çok gördük. ABD’ne karşılık Rusya ise ABD’nin bıraktığı jeopolitik boşlukları gayet becerikli bir şekilde doldurma siyaseti ile eski SSCB nüfuz alanını yaratma sevdasında. Buna bir de Çin’in manevralarını eklerseniz durum bayağı ilginç oluyor. Yani çok zor bir süreçten geçmekteyiz.
NATO üyeliğini zamanında almış olmamızın önemi her durumda bugünlerde çok daha iyi anlaşılıyor. Buna rağmen içinden geçtiğimiz bu belirsizliklerle malul süreçte Allah ülkemizi ne NATO’ya muhtaç ne de NATO’suz bıraksın!