Murat Özçelik
Muhalefet şimdiden dış politika alanında neler yapmalıdır?
Bugün ülkemizin en büyük sorunu, dış politikada içinde bulunduğumuz açmazdır. Muhalefet, dış politikamızda gerekli ayarları yapacağımıza dair mesajları, Erdoğan “siz milli değilsiniz” diye içerde bağırır, “oy kaybederiz” korkusuyla dış dünyaya vermezse geç kalmış olacağız. Zira ülkemizin dış dünya nezdinde yeniden güvenilir bir partner haline gelmesi, bugün en önemli meselemizdir. Muhalefetin halkımıza, ekonomik olarak rahatlaması, enflasyonun alt edilmesi için dış politikanın neden öncelik taşıdığını iyice anlatması ve önümüzdeki seçimlerden evvel dışarıya dönük adımlar atması elzemdir. Ben aşağıda sadece önemli partnerlerimizle ilişkilerimizi normale dönüştürecek ana meselelere değindim.
Avrupa Birliği
Avrupa Birliği bizim en önemli ekonomik partnerimizdir. Şimdiki Cumhurbaşkanının politikaları yüzünden AB ülkelerinin Türkiye’ye sadece Suriyeli mültecilerin Avrupa’ya göçünü engellemek için para verilen ülke muamelesi yapıyor olmaları esef vericidir.
AB’ye üyelik ile ilgili hedefimiz, muhalefet tarafından gerçekçi bir çizgiye oturtulmalıdır. AB’ye yönelik çok ciddi bir inandırıcılık sorunumuz vardır. Muhalefetin birinci önceliği bu inandırıcılık sorununu aşmak ve AB ile “birlikteliği” (togetherness) somut anlamda pekiştirecek adımlar atmaya hazır olduğu mesajını vermektir.
Avrupa Birliği ile Avrupa mimarisi yeniden şekillenirken ilişkilerimizde karşılıklı yararı birlikte nasıl maksimize edebileceğimizi, yani “birlikteliğimizin modalitesini” sağlam bir temele oturtacak adımları müzakere etmek istediğimiz anlatılmalıdır. İşte seçime doğru muhalefetin ortak Cumhurbaşkanı adayının, Avrupa Birliği’ne Brüksel’de verebileceği ana mesaj bu olmalıdır. Bu çerçevede Gümrük Birliği’nin en verimli ve en etkin şekilde sürdürülmesini teminen ihya edilmesi ve Avrupalı yatırımcıların Türk müteşebbisleri ve kamu öncülüğündeki ortaklıklar ile ülkemize yeniden doğrudan yatırım yapmalarının özendirilmesi en başta gelen önceliği oluşturmalıdır. Pandemi koşullarında ve sonrasında tedarik zincirlerini ülkemize çekmenin yolları birlikte aranmalıdır. Bu amaçla AB ile uluslararası hukuk ve kıta Avrupası hukukunun ülkemizde uygulanmasını sağlamak hususunda muhalefetin kararlılığını ilan etmesi farzdır. İnsan hakları alanında adeta bir “hukuk ve adalet birliği” kurmak üzere gerekli bütün reformlar AB ile işbirliği ile yapılmalıdır.
Mülteciler konusu şüphesiz AB ile en önemli gündem maddelerinden biridir. AB, ABD ve Rusya ile birlikte Suriye’de çözüme katkı ve mültecilerin kendi rızaları ile geri dönüşlerine yardımcı olmak üzere iş imkanı yaratacak projelerde işbirliği yapılmasına hazırlık mahiyetinde muhalefetten uzmanların AB ile ön görüşmelere başlamaları talebi dahi iletilebilir.
Ortak Cumhurbaşkanı adayının bir diğer durağı ise Berlin olmalıdır. Zira Almanya, AB ile realist bir ilişki kurmak isteyecek Türk muhalefetine olumlu yaklaşacaktır. Almanya ayrıca iklim değişikliğine karşı mücadele bağlamında yenilenebilir enerji yatırımlarına ve tarımsal faaliyetlere destek verebilecek bir ülkedir. Her iki sektör de istihdama önemli katkı sağlayacaktır.
Rusya ile ilişkiler
Rusya ile bölgemizde yakın işbirliği yürütmenin sayısız yararları vardır. Bu noktada önemli olan, Rusya ile işbirliğimizi, NATO ittifakında Rusya’nın bizim üzerimizden çatlak oluşturma arzusuna hizmet edecek şekilde yürütmemektir. Suriye ile ilişkilerimizin yeniden normal bir mecraya oturtulması, Türkmenlere ve Kürtlere verilecek haklar ile o ülkenin yeniden iç savaşa sürüklenmemesi için ortak yollar aranması, Rusya ile Suriye’de yürütebileceğimiz işbirliğinin örnekleridir. Muhalefetin Rusya ile ilişkilerimizi Soğuk Savaş döneminin kutuplaşmasından uzaklaştıracak adımlar atıp Karadeniz ve Kafkasya’yı NATO ile Rusya arasında çatışma noktaları olmaktan çıkaracak politikalara yöneleceğini ve hatta SİHA’ların Ukrayna’ya satışını durduracağını açıklaması faydalı bir altyapı oluşturacaktır.
ABD ile ilişkiler
Irak savaşında askerlerini ülkemiz topraklarından geçiremeyen ABD ile ilişkilerimizin düzelmesi, ancak bölgede büyük bir istikrarsızlığa davet çıkaracağı aşikâr olan bizim Irak Kürtleriyle savaşma olasılığını ortadan kaldıracak şekilde Kürt Bölgesel Yönetimi ile ilişkilerimizi geliştirmemiz sayesinde oldu. O dönemde Irak Kürt Bölgesindeki Kürtlerin tamamını PKK ile bir tutup savaşma yoluna gitseydik hiç kuşku yok ki Kürtlerin hepsi bize düşman olacaklardı. Amerikalılar, Ruslar ve diğer Avrupa ülkeleri ise bize karşı Kürtleri destekleyen dostları olacaktı. PKK da yabancı istihbarat örgütlerinin elinde Irak’tan bize saldırılarını yoğunlaştıracaktı. Bugün Mesut Barzani başkanlığındaki KDP, PKK ile ciddi bir fikir ve gönül ayrılığı içindedir. Bunu o bölgeye dönük olarak uyguladığımız insanca siyaset sayesinde başardık.
ABD ve Rusya’nın bizden beklentisi, zamanında Suriye’de uygulamaya soktuğumuz PYD ile siyasi parti olarak görüşüp PKK’ya bağlı silahlı unsurların Kandil’le bağlantısını kesecek, Irak Kürt Bölgesi ile kurmayı becerdiğimiz tür bir işbirliğinin Suriye’de de gerçekleştirilmesiydi. Bunu hala gerçekleştirebilmemiz ve hem ABD hem Rusya ile Suriye’deki siyasi çözümün bir koşulu olarak Kandil’den, dolayısıyla PKK etkisinden bu bölgeyi de zaman içinde kurtarmamız mümkün. ABD ile ilişkilerimiz bakımından NATO üyeliğimizle uyumlu politikalara döneceğimizin ilanı önemli bir eşik atlatacaktır.
Muhalefetin, ABD, Rusya ve AB ile Suriye üzerinde yapacağı görüşmelerin ana eksenini IŞİD ve diğer İslami cihatçılarla PKK’ya karşı mücadele için bırakacağımız bir iki üs dışında askerimizin Suriye’den çekilmesi ile ülkedeki iç savaşa siyasi çözüm bulunması arasında doğrudan ilişki kuracak bir müzakere sürecine yeşil ışık yakacağı mesajını vermesi hem kendi vatandaşımız olan Kürtlere, hem de dış dünyaya karşı “yurtta sulh cihanda sulh” anlayışına döndüğümüzün en önemli göstergesi olacaktır.