Kubilay Kaptan
Manavgat yangını
Bugün (28.07.2021) yaşananları biliyorsunuz: Antalya’nın Manavgat ilçesinde, 4 ayrı noktada orman yangını çıktı. Havadan ve karadan müdahalenin sürdüğü yangın bölgesinde alevler, yerleşim yerleri ve tarım alanlarına da sıçradı; 3 mahalle boşaltıldı; 53 kişi yaralandı.
Bu büyük yangın sırasında bilindik manzaralar tekrarlandı: yetersiz kapasite ile müdahale; panik ve kaos ortamı; vatandaşlarımızın ne yapacağını bilmemesi.
İster Rize’de taşkın, ister İstanbul’da deprem, ister Antalya’da yangın olsun, afetler öncesinde hazır olmadığımız ve afetler sırasında ne yapacağımızı bilmediğimiz için bütün yük afetler sonrasında yapılacaklara kalıyor.
Türkiye’de son yıllarda yangın sayısı, yanan orman alanı miktarı ve yangın başına düşen yanan orman alanı miktarı hızla artıyor. Orman Genel Müdürlüğü verilerine göre, ülkemizde 2009-2020 yılları arasında, 29 bin 965 orman yangınında 98 bin 950 hektar orman alanı yandı. 2020’de, 3 bin 399 yangında 20 bin 971 hektar orman alanı yandı. Bilinmeyen yangınların oranı 2011 ile 2015 yılları arasındaki 5 yıllık dönemde yüzde 40,8’ken, bu oran 2016 ile 2020 arasındaki 5 yılda yüzde 51’e çıktı. Son 80 yılda Kıbrıs’ın bir buçuk katı büyüklüğünde ormanlık alanı yangınlar nedeniyle kaybettik. Yangınlar artarken ve ormanlarımızı kaybederken aynı zamanda göllerimizin kuruması, plansız tarım arazisi açılması, plansız konutlaşma, durumu daha da kötüleştiriyor.
Sene 2003: Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın yangın söndürme uçağına dönüştürülmesi amacıyla bir süredir beklettiği, ekonomik ömrünü tamamlayan 10 deniz karakol uçağından 9’u, Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’na (MKEK) hurda olarak satıldı. Bir adet uçak ise ise Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın Yeşilyurt’taki Hava Müzesi’ne gönderildi.
Sene 2019: İzmir’de 3 gün süren orman yangınında 500 hektarlık alan kül olmuştu. Yangın söndürme uçaklarının eksikliğini o zaman da dile getirmiştik. Hiçbir şey değişmedi. 2019 itibariyle Türkiye’de Türk Hava Kurumu’na (THK) ait 9 adet yangın söndürme uçağı bulunuyordu. THK’nın 9 uçağından 4’ü kullanım dışıydı. Bombardier CL 215 tipi 5 uçak ise uçuşa hazır olarak bekliyordu. THK’ya göre bunların hepsi uçabilir durumdaydı. THK dışında ayrıca Türkiye’de Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait 6 adet yangın söndürme uçağı vardı. TSK’ya ait C-130 tipi uçakların beşi Türk Hava Kuvvetleri’nin Kayseri’deki ikmal bakım merkezinde yangına müdahale için geliştirilmiş halde tutuluyordu. THK’ya ait 5 uçak Tarım ve Orman Bakanlığının ‘uçmaya elverişli değiller’ açıklaması üzerine güvenli olmadıkları için İzmir yangınında kullanılmamıştı. TSK’ya ait 6 adet yangın söndürme uçağı ise gündeme bile gelmemişti. Netice itibariyle Orman Genel Müdürlüğü ülkemizde tek yangın uçağı sahibi olan THK ile 2019 yılı yangın sezonunda sözleşme imza etmedi.
Sene 2021: Orman Bakanlığı’nın yangın söndürme uçağı ihalesine THK yine katılamadı, ihale en pahalı teklifi veren firmaya gitti. Bu firma Erdoğan’ın Rusya’da Devlet Başkanı Vladimir Putin’le incelediği Rus uçaklarını getirecek olan firmaydı. Bu firmanın içinde bulunduğu iş ortaklığının getireceği 3 uçağa, 1 Haziran-31 Ekim arasındaki 153 gün için toplam 203 milyon TL ödeme yapılacaktı. Bugün itibariyle bu uçakların sadece birisi kullanımdadır.
Geçtiğimiz yıl aynı firmadan kiralanan Beriyev 200 tipi aynı 2 uçağa 120 gün için 84 milyon TL kira ödenmişti. Her bir uçağın günlük kiralama bedeli 350 bin lirayı aşıyordu. Bu yıl ise kiralanan 3 uçağa 153 gün için 203 milyon 107 bin lira ödenecek. Her bir uçak için kiralama maliyeti 67.7 milyon lira olacak. Yani günlük kira bedeli bir yılda 350 bin liradan 442 bin TL’ye çıktı. Fark yüzde 26’yı buldu.
Yaklaşık 30 yıl orman yangınlarıyla başarıyla mücadele eden THK, iki yıldır kendi uçaklarıyla ihalelere katılamıyor. THK’nın elindeki uçaklar 4 bin 900 litre su kapasiteli ancak iki yıldır şartnameye minimum 5 bin litre şartı konuluyor.
Ormanlarımızı, Tunceli’den Manavgat’a hızla yitirirken, kabul edilemez bir inat yüzünden THK uçaklarının kullanılmaması, çürümeye terk edilmesi; şimdiye kadar çıkan yangınlardan tek bir ders bile alınmaması; halka bu konuda eğitim verilmemesi; ekip ve ekipmanın yetersiz olması; önceden uyarı sistemlerinin, gelişmiş uydu teknolojilerinin kullanılmaması kabul edilebilir gerçekler değildir.