Vahap Coşkun
Kürtlerin İnsan Hakları Algısı
Tahir Elçi Vakfı’nın yayınladığı, saha çalışması Rawest Araştırma tarafından yapılan “Kürtlerin İnsan Hakları Algısı” başlıklı araştırma; adalet, ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları ve sosyal haklar gibi başlıklarda Kürtlerin birçok kritik meseledeki kanaatlerini tespit etmeye çalışıyor ve çok değeli veriler içeriyor.
Tahir Elçi Vakfı, saha çalışması Rawest Araştırma tarafından yapılan, “Kürtlerin İnsan Hakları Algısı” başlıklı bir araştırma yayınladı. 11 il ve 33 ilçede 1.363 kişi ile yüz yüze gerçekleştirilen araştırma, Kürtlerin insan haklarına yaklaşımını resmetmeyi amaçlıyor.
Araştırmaya göre, Kürtlerin 10’da dokuzu her bir insanın sırf insan olmaktan kaynaklı haklarının bulunduğunu, yüzde 83’ü de devletin hakları verme yetkisinin olmadığını ve bu hakların kendiliğinden var olduğunu düşünüyor. İnsan hakları denildiğinde akla en çok “temel haklar”, “refah” ve “kamu nimetlerinden eşit faydalanma” kavramları geliyor. İnsan hakları, yoğun bir biçimde “adalet”i çağrıştırıyor.
Kürtlerin yaklaşık üçte biri Türkiye’de, dörtte biri de dünyada insan haklarının yasal koruma altında olduğunu biliyor. Yüzde 42’si hakların neler olduğunu aileden, yüzde 21’i televizyonlardan ve yüzde 11’i de okuldan öğrendiğini söylüyor. Dolayısıyla aile, televizyon ve okul, insan hakları hassasiyetini geliştirmek için odaklanılması gereken üç önemli saha olarak beliriyor.
Yaşam hakkı (yüzde 72), ifade özgürlüğü (yüzde 50) ve kadın hakları (yüzde 23), genel olarak Kürtlerin en çok önem atfettikleri ilk üç hak olarak sıralanıyor. Ancak bölgede ve Türkiye’nin batısında yaşanmasına bağlı olarak bu sıralamada değişiklikler olabiliyor. Mesela bölgede yaşayanlar için ifade özgürlüğü ve eğitim hakkı, batıda yaşayanlara göre daha öncelikli bir mesele. Batıya göç eden Kürtler için ise güvenli yaşam hakkına gösterilen ehemmiyet, bölgede yaşayanların iki katından fazla.
Keza siyasi aidiyet ve cinsiyet de, haklara bakışı etkileyebiliyor. Misal, ifade özgürlüğünü önemseyen HDP seçmeninin oranı, AK Parti seçmeninin 2,5 katı. Diğer taraftan kadın haklarını önemseyen kadınların oranı da, erkeklerin üç katına yakın; kadın haklarının taşıyıcılığını, kadınlar üstleniyor.
Haksızlığa Uğrama Sebebi Olarak Etnik Kimlik
Yüzde 79, Türkiye’de insan haklarının ihlal edildiğini düşünüyor, aksi kanıda olanların oranı ise sadece yüzde 8. Her beş Kürt’ten dördünün hakların ihlal edildiğini belirtmesi, Türkiye için uzun boylu ele alınması gereken bir sorun. Katılımcılara en çok hangi hakların ihlal edildiği sorulduğunda ilk üç sırayı ifade özgürlüğü (yüzde 63), yaşama hakkı (yüzde 60) ve kadın hakları (yüzde 53) alıyor.
Haksızlığa uğrama sebeplerinde etnik kimlik öne çıkıyor. Katılımcıların yüzde 50’si etnik kimliğinden, yüzde 15’i de cinsiyetinden ötürü haksızlığa uğradığını ifade ediyor. En çok kadınların (yüzde 67), Kürtlerin (yüzde 61), yoksulların ve çocukların (yüzde 19) haksızlıklara maruz kaldıkları düşünülüyor. Temel haklarının ihlal edildiği hissiyatının yüksek olması, tabii olarak, Kürtlerin hem hayattan (4,15) ve hem de Türkiye’de yaşamaktan duydukları memnuniyet ortalamasını da (3,98) düşürüyor.
Katılımcıların üçte ikisi (yüzde 64), en çok insan hakları ihlali yapan kurum olarak devleti işaret ediyor. Ancak oy verilen parti bağlamında, bu noktada keskin bir ayrışmanın olduğu görülüyor. Örneğin, hak ihlali yapan kurumların başında devletin geldiğini düşünenlerin oranı, AK Partililerde yüzde 26 iken HDP’lilerde yüzde 83’e çıkıyor. AK Parti ve HDP haricinde siyasi tercihte bulunanlarda ise bu oran yüzde 63.
Hak ihlali sıralamasında devleti erkekler (yüzde 12), medya (yüzde 10) ve şirketler (yüzde 9) takip ediyor. Erkeklerin hak ihlali yaptığı konusunda, cinsiyet temelli bir kutuplaşma yaşanıyor. Erkeklerin yalnızca yüzde 8’i, en çok insan hakları ihlalinin erkekler tarafından yapıldığını söylerken, bu oran kadınlarda erkeklerin iki katından fazla (yüzde 17) çıkıyor.
Zemin Kaybeden İnsan Hakları
Kürtler arasında son 10 yılda Türkiye’de insan haklarının zemin kaybettiğine dair geniş bir mutabakat var. Katılımcılar, Türkiye’de hapse konulan insan sayısının (yüzde 65), çıplak aramanın (yüzde 54), işkencenin (yüzde 55), fikirlerinden dolayı hapsolmanın (yüzde 61) ve polis-asker-jandarma şiddetine maruz kalmanın arttığını belirtiyor. Yüzde 73, son 10 yılda insan haklarının kötüye gittiğini söylerken, durumun iyiye gittiğini söyleyenlerin oranı ise yüzde 9’da kalıyor.
Diğer konularda olduğu gibi, siyasi taraftarlık, burada da fikirleri şekillendiriyor. İnsan haklarında ibrenin aşağıyı gösterdiğini düşünenlerin oranı HDP’lilerde yüzde 84 olurken AK Partililerde yüzde 39 olarak ölçülüyor. İki partinin taraftarları arasında büyük bir farkın olduğu yadsınamaz. Mamafih AK Parti’ye oy veren her 10 Kürt’ten dördünün insan haklarında durumun kötüye gittiğini tespit etmesi, AK Parti için ciddi tehlike göstergesi olarak okunabilir.
İnsan haklarında gidişatın kötüye olması, geleceğe daha umutlu bakmayı zorlaştırıyor. Katılımcıların yüzde 51’i, önümüzdeki beş yılda Türkiye’de insan haklarının menfi yönde bir seyir izleyeceğini, yüzde 17’si gelişmelerin müspet yönde akacağını, yüzde 22’si ise durumda bir değişiklik olmayacağını söylüyor.
Mevcut tablodan duyulan hoşnutsuzluk, gelecek için ümitvar olmayı güçleştirdiği gibi, geçmişe de hak etmediği bir payenin verilmesini beraberinde getiriyor. Nitekim 1 puanın hiç önem verilmediğini ve 10 puanın ise son derce önem verildiğini gösteren bir puanlamada, katılımcılar bugüne 3,84, 1990’lı yıllara ise 3,94 puan veriyor, yani bugünün 1990’lı yılların bile gerisine düştüğünü belirtiyorlar.
Damdan Düşenin Derdi
Katılımcılar, hak ihlallerine karşı en çok insan hakları alanında çalışan sivil toplum kuruluşları ile barolara güveniyorlar. STK ve barolardan sonra Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler geliyor. Yani katılımcılar, uluslararası kuruluşlara, Türkiye’deki kurumlardan daha fazla güveniyorlar. 1’in hiç güvenmeme ve 5’in de son derece güvenme anlamına geldiği bir ölçekte, Türkiye’de yasama, yürütme ve yargı organlarının hiçbiri 2,5 puana erişemiyorlar.
Elbette bu hususta da siyasi tercih belirleyici bir faktör; Türkiye’deki kurumlar bahis konusu olduğunda AK Partililerin güveni artıp güvensizliği azalırken HDP’lilerde bunun tersi oluyor. Mesela, katılımcıların yüzde 51’i yargıya güvensizlik puanı veriyorlar. Fakat bu oran AK Partililerde yüzde 12, HDP’lilerde ise yüzde 71 olarak ölçülüyor. AK Parti ve HDP seçmenleri arasındaki uçurum, cumhurbaşkanına ve silahlı bürokrasiye ilişkin sorularda da kendisini gösteriyor.
Katılımcıların yüzde 65’i ister Almanya’da Türk çocuğu olsun ister Türkiye’de Kürt çocuğu olsun anadilde eğitim almamayı bir hak ihlali olarak değerlendiriyor. Damdan düşenin derdini, damdan düşen anlıyor.
Anadili Türkçe olmayanlar için okullarda eğitim dilinin nasıl düzenlenmesi gerektiğine ilişkin soruya, “eğitim dili sadece anadil olmalı” diye cevap verenler yüzde 10’da, “eğitim dili Türkçe olmalı, okulda ana dili öğretmeye gerek yok” diyenler ise yüzde 8’de kalıyor. Yüzde 56, eğitimin iki dilli olmasını (hem Türkçe hem de anadil), yüzde 26 da eğitim dilinin Türkçe olmasını, anadilin ayrıca okulda öğretilmesini savunuyor.
Mülteci Karşıtlığı
Araştırmanın dikkatle tahlil edilmesi gereken bir başka bulgusu, göçmen/mülteci/sığınmacı karşıtı söylemin Kürtlerde de güçlü ve yaygın olduğudur. Hükümetin göç ve mülteci politikasını Kürtlerin kahir ekseriyeti (yüzde 73) yanlış buluyor. Doğru bulanların oranı sadece yüzde 7. Türkiye’nin batısına göç eden Kürtlerde, eğitim düzeyi yüksek Kürtlerde ve genç Kürtlerde mülteci politikasından duyulan rahatsızlık daha yüksek oranlarda dile getiriliyor.
Katılımcıların yüzde 82’si sığınmacılara Türkiye vatandaşlığının verilmesine karşı çıkıyor. Yüzde 54’ü sığınmacıların tamamının bir an önce, yüzde 75 ise savaş bitince ülkelerine geri gönderilmesini istiyor. Yüzde 61’i, zorda olan sığınmacıların bugün kalabileceğini ama çoğunun bir an önce ülkelerine gönderilmesini, yüzde 54’ü de eğer şimdi gönderilemiyorlarsa sığınmacıların şehirlerde değil kamplarda yaşamalarını savunuyor.
Türkiye’deki Suriyeliler hakkındaki görüşlerine bakıldığında, Kürtlerin de sığınmacılara karşı toleransının çok düşük olduğu ortaya çıkıyor. Ne yazık ki göçmen/mülteci/sığınmacı karşıtlığı, etnik ve parti aidiyetlerini aşan ortak bir paydaya dönüşüyor.
Araştırmanın beni en çok düşünmeye sevk eden sonuçlarından biri, Tahir Elçi ile ilgili olandı. Elçi’nin Kürtler arasında bilinirlik oranı, araştırmaya göre, yüzde 12. Doğrusu bu oranın daha yüksek olmasını beklerdim. Şaşırtıcı bulduğum bu netice, Kürtlerin çok politik bir topluluk olduklarına ilişkin yaygın fikrin de sorgulanmasını gerektiriyor.
Adalet, ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları ve sosyal haklar gibi başlıklarda Kürtlerin birçok kritik meseledeki kanaatlerini tespit etmeye çalışan Tahir Elçi Vakfı’nın bu araştırması, çok değeli veriler içeriyor. Anlamak ve bazı ezberleri gözden geçirmek için bunlara mutlaka yakın bir gözlükle bakılmalı.