İbrahim Uslu
KÜRTLERİ DE KAPATIRLAR MI?
Son günlerde iktidar blokunun HDP’ye karşı dili ve tutumu oldukça keskinleşti. Önce Devlet Bahçeli Twitter hesabından HDP’yi “husumet ve hıyanet oluşumu, bir terör sorunu, bölücülük yuvası, fitne tezgâhı ve demokratik güvenliğimize doğrulmuş melun bir silah” olarak ilan edip arkasından da adalet ve hukukun devreye girmesini ve HDP’nin kapısına açılmamak üzere kilit vurulmasını istedi.
Daha sonra MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın bu kez HDP’yi PKK ile birlikte “kâmilen itlafı gereken bir siyasi haşere sürüsü” olarak nitelendirdi.
Son olarak da İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, TBMM’deki bütçe konuşmasında kendini protesto eden HDP milletvekillerine “haysiyetsizler” diye bağırıp defalarca “hesap vereceksiniz” diye doğrudan hedef aldı.
Aslında HDP’nin AK Parti ve MHP tarafından hedef alınması yeni başlayan bir gelişme değil. HDP’nin o zamanki Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 7 Haziran 2015 seçimlerine giderken yaptığı “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışından bu yana AK Parti HDP’ye karşı yoğun bir suçlayıcı dil kullanıyor. 2015 yazında Güneydoğu’da bazı il ve ilçelerde önce özyönetim ilan edilmesi ve arkasından da PKK eliyle sözde “öz savunma birlikleri” oluşturulması ve hendek olaylarının başlaması süreci boyunca, HDP’ye yönelik suçlayıcı dil ahlaki bir zemin de kazandı.
Bu süreçler boyunca AK Parti o güne kadarki Kürt sorunu hakkındaki tutumunu ve genel olarak liberal politikalarını terk ederek sağ yelpazenin ucuna doğru yöneldi. Bu konjonktürün bir sonucu olmaktan çok, bilinçli bir tercihti.
2016 sonbaharından itibaren başlayan AK Parti-MHP yakınlaşması ile birlikte HDP meşru siyasetin daha fazla dışına itildi. Geldiğimiz son nokta HDP’nin kapatılması ve bir haşere gibi imha edilmesi söylemleri oldu.
Yargının bu çağrıları dikkate alarak harekete geçip geçmeyeceğini bilmemize tabi ki olanak yok. Benim üzerinde durmak istediğim konu, bu sert tutumların ve kapatma tehditlerinin, HDP’de konsantre olmuş Kürt siyasal hareketini bastırmak açısından nasıl sonuçlar doğuracağıdır.
Aslında geriye dönüp bakacak olursak, bu sert üslubun ne tür sonuçlar doğurabileceğine dair ciddi deneyimler yaşandığını görürüz.
HDP geleneğinin genel seçimlere baraj korkusu nedeniyle bağımsız adaylarla girebildiği 2011 seçimlerindeki oyu yaklaşık olarak yüzde 6,5’ti. Yaklaşık olarak diyoruz, çünkü o dönemde BDP adayları dışında da bağımsız adaylar vardı.
HDP’nin AK Parti tarafından ötekileştirildiği ancak henüz kriminalize edilmediği (çünkü henüz Çözüm Süreci devam ediyordu) 7 Haziran 2015 seçimlerine HDP parti olarak katıldı ve oy oranı yüzde 13,1’e yükseldi. Bu oy artışında, HDP baraj altında kalacak olursa, onun milletvekillerinin çoğunu alacak olan AK Parti’nin yeniden tek başına iktidar olmasını istemeyen“Beyaz Türkler”in katkısının büyük olduğu ileri sürüldü.
Yenilenen 1 Kasım seçimleri hendek çatışmalarının gölgesinde yapıldı. HDP kriminalize edilmenin ötesinde kelimenin tam anlamıyla şeytanlaştırılmıştı ya da kibar ifadesiyle “demonize” edilmişti. HDP seçime yine parti olarak girdi ve bu kez Beyaz Türklerin desteğini alamadı. Ama barajı rahat geçti ve yüzde 10,8 almayı başardı. 2015 boyunca HDP’ye yönelen onca suçlama Kürtlerin HDP’yi yalnız bırakması ile sonuçlanmamış, seçmen sadakatini pekiştirmişti.
AK Parti ve MHP’nin ittifak yaptıkları ve HDP’yi açıkça terör destekçisi olarak suçladıkları 24 Haziran 2018 erken genel seçimlerinde ise HDP oyunu biraz daha arttırarak yüzde 11,7’ye ulaştı.
O günden bu yana yapılan güvenilir araştırmalarda da yüzde 12-13 bandında hareket ediyor.
2015’ten bu yana sadece söylemler sertleşmedi, aynı zamanda HDP’lilere karşı devlet gücüne de daha fazla başvuruldu. HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç’un aktardığı bilgilere göre 2015’ten bu yana gözaltına alınan HDP’li sayısı 16 bine yakın. Halihazırda cezaevinde olanların sayısı ise 5066.
Ancak tüm bu baskıların işe yaradığını söylemek oy oranlarına bakıldığında pek de mümkün değil. Son 5 yıldır sürdürülen sert tutumlardan HDP hiçbir zarar görmediği gibi kârlı çıktı. Hem oy oranını arttırdı hem de demografik bir avantaj elde etti. Çeşitli araştırmalarda oranlar fark etse bile, HDP seçmeninin çoğunluğu 35 yaş altı gençlerden oluşuyor. Gençlerin HDP seçmeni içindeki oranı yüzde 55-65 aralığında tahmin ediliyor. Yani yaşanan hadiseler Kürt gençlerinin HDP’ye yönelmesi sonucunu doğurdu ve Kürt nüfus hızla HDP’lileşiyor. AK Parti ve CHP’ye daha çok orta yaş üstü Kürtler oy veriyor.
Tüm bu verilerin bize gösterdiği şey, HDP’nin kapatılmasının Kürt siyasi hareketinin yön değiştirmesi sonucunu doğurma olasılığı yok denecek kadar azdır.
HDP sadece bir parti değil, güçlü sosyolojik tabanı olan bir siyasi harekettir. Bu siyasi hareket büyük ölçüde gençlere dayanmaktadır ve alttan gelen genç seçmenler de neredeyse firesiz biçimde bu harekete dahil olmaktadır.
Kapatma davası açılacak dahi olsa, zaten dava başlamadan yeni bir parti kurulur ve seçmen oraya akar. HDP seçmeninin ülkenin siyasi bilinci en yüksek seçmen kitlesi olduğunu unutmamak gerekir.
Büyük çoğunluğu aşırı sağa savrulmuş parti ve seçmenlerin Kürt meselesi üzerinde daha sağduyulu düşünmeye ve tartışmaya ihtiyacı var. Bu sadece sağ siyasetin değil aslında tüm Türkiye’nin ihtiyacı.