Kadınlar ölüyor ve biz sadece konuşuyoruz…

Söylenecek sözün olmadığı zamanlardan biridir ölüm. Hele bu ölüm masum bir can ise.
Kadınlar öldürülüyor… Hayvanlar öldürülüyor… Çocuklar öldürülüyor… Ve biz sadece konuşuyoruz.
Öldürülenin siyasi kimliğini konuşabiliyoruz. Bunun üzerinden kavga edebiliyoruz. Ölüm üzerinden iktidara veya muhalefete gönderme yapabiliyoruz.
İktidarı, muhalefeti, sivil toplum kuruluşlarıyla el ele verip çözümü konuşmak çok mu zor?
Her ölümde aynı şeylerin tekrarlanması sağduyu sahibi herkesi rencide ediyor ve ümitsizliğe sürüklüyor.
Şiddetin içeriğinden ziyade taraflarıyla ilgilenilmesi endişe verici bir durum. Ölümün kavgası aması olmaz.
Kadınlarımız teker teker öldürülüyor. Gündemimiz Netfilx ve eşcinsellik tartışmaları… Yahu bir insanı öldürenden daha mı tehlikeli eşcinsellik?
Neslimiz tehdit altında diye eşcinselliğe karşı çıkanlara sormak istiyorum. Kadınlarınız ölüyor, neslinizi nasıl devam ettirmeyi düşünüyorsunuz?
Toplum olarak bir arada yaşamak zorundayız. Devlet elbette eşcinselliği özendirici yayımlara tepki koymalı ama televizyonlarda kadın şiddetine neden dur demiyor?
Yan yana koyduğumuzda, hangi durum daha tehdit edici Allah aşkına?
Kadına şiddetin çözümünü İstanbul Sözleşmesi’nde gören muhafazakar camiaya da birkaç şey söylemek istiyorum.
Bir süredir iktidara İstanbul Sözleşmesi’nin iptali ile baskı yapılıyor. Sözleşmenin iptali ne kadın şiddetini ne de cinsel tacizleri önlemeyecek, inanın.
Sözleşmenin varlığı tek başına şiddeti önleyemeyeceği gibi, yokluğu da önlemeyecek.
O zaman ne gerekçe göstereceğiz?
Erkekler kadınlarla ilgili şımarık tavırlarından vazgeçmediği sürece şiddet ve tecavüz olayları bitmeyecek.
Huzur İslamda söylemiyle bu meseleyi çözemeyiz. Batı icadı diye karşı çıkılan haklarımızın Doğu’daki karşılığı bizim lehimize değil.
Bakın içinde bulunduğumuz yüzyılda, Afganistan’daki kadınlar adı için mücadele ediyor.
Malezya’da; Erkeklerin güvende ve memleketimizin huzurlu olması için Cinsel Taciz Yasası önerisi konuşuluyor.
İran’da kadınların özgürlük mücadelesi sürüyor.
Suud’da kadınlara verilmeye başlanan küçük özgürlükler de kadının hakkı olduğuna olan inançtan değil, imaj kaygısı.
Eğri oturup doğru konuşalım, başörtülü bir kadın olarak Ortadoğu ülkelerinde mi yaşamak isteriz, Avrupa ülkelerinde mi?
Bunun cevabını vermekten utanmayalım, sorumlusu biz değiliz çünkü.
Din adına, Allah adına üzerimizde hak iddia eden, bizi birey olarak kabul etmeyen erkeklerden uzak duralım.
Katı, geleneksel yapımızın din anlayışının önüne geçmesine izin vermeyelim.
Türkiye olarak başörtülüsüyle, başörtüsüzle kadına toplumda hak ettiği yeri veren bir ülke olalım.
Biz bunu yapabilecek karakterde bir milletiz… Yeter ki, bir olalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Baykal Arşivi