İbrahim Uslu
İTTİFAK SİSTEMİNİN SONUÇLARI
Türkiye’nin seçim ittifakı uygulaması ile tanışması 2018 Genel Seçimleri öncesinde gerçekleşti. O günden bu yana da siyaseti değerlendiren herkesin mutlaka dikkate almak zorunda olduğu bir faktör haline geldi.
2018 yılında kabul edilen bir kanunla seçim sistemimize entegre edilen ittifak mekanizması, aslında sadece milletvekili seçiminde uygulanabilecek bir imkan olarak düzenlenmişti. Ama siyasi partiler bu mekanizmayı öyle bir kullanmaya başladılar ki, bir süre sonra milletvekilliği seçimi için getirilen bir düzenleme olduğu neredeyse tamamen unutuldu.
Hatırlanacağı gibi 2018 Genel Seçiminde siyasi partilerin büyük çoğunluğu Cumhur ve Millet İttifakı çatıları altında iş birliği yaptılar. Millet İttifakı yasanın düzenlemesine uygun olarak iş birliğini sadece milletvekili seçimi için gerçekleştirdi; cumhurbaşkanlığı seçiminde ise ittifaka üye partiler müstakil davrandılar.
Ancak, Cumhur İttifakı farklı bir tercihte bulundu. Farkında olmadan siyasal sistemimizi derinden etkileyecek bir adım attı ve seçim ittifakını yasada yer almamasına rağmen cumhurbaşkanlığı seçimine teşmil etti.
Seçim bittikten sonra ise daha ilginç bir gelişme yaşandı ve her iki ittifak da aralarındaki ortaklığı seçim sonrasında sürdüreceklerini duyurdular. Bu kararla iki kutuplu siyaset yapısal hale gelmeye başladı.
Yasada öngörülmemiş olmasına rağmen yerel seçimlerde de ittifaklar devam ettirildi ve böylece iki kutuplu siyaset iyice güçlendi.
Partiler bu adımları sistemi dönüştürmek için değil muhtemelen sadece siyasi pragmatizm kaygısıyla atmışlardı ama neticede ittifak mekanizması siyasi rekabeti şekillendiren ana etken haline geldi.
Aslında yaşanan bütün sistemsel değişmeleri tetikleyen esas faktör veya istatistik tabiriyle “bağımsız değişken” Cumhurbaşkanı seçilmek için gerekli yüzde 50 + 1 oy zorunluluğuydu. 2018 yılında artık tek başına oyların yarısından çoğunu alamayacağını bilen AK Parti büyük bir mutlulukla MHP’nin ittifak projesini kabul etti. Ancak arka arkaya hayata geçirilen ittifak uygulamaları zincirleme reaksiyonlar başlattı ve gelinen nokta bilhassa AK Parti açısından büyük handikaplar yaratmış durumda.
O halde ittifak sisteminin doğurduğu sonuçların neler olduğu sorusunu artık sorabiliriz.
• İttifak sistemi partiler arasındaki rekabetin yapısını bozdu. 2018’den bu yana partiler değil, ittifaklar rekabet ediyor. Bu durum partilerin hareket yeteneğini ve büyüme potansiyelini sınırlandırdı. Partiler atacakları her adımda ortaklarının ne düşüneceğini, nasıl tepki vereceğini de hesaba katmaya başladılar. Öte yandan da sadece öteki diğer üyeleri ile rekabet ederek büyümek gibi zor bir işi başarmaları gerekiyor. Bu nedenle de bilhassa muhalefet partileri, oylarını yeterince arttıramadıkları için siyaset yorumcularının eleştirilerine maruz kalıyorlar.
• İttifak içindeki partiler arasındaki farklılıklar azalmaya başladı ve ortaklar arasında yakınsama (convergence) süreci hızlandı. Cumhur İttifakı partileri artık herhangi bir konuda birbirlerinden farklı düşünmüyorlar; farklı tüzel kişiliklerde tek parti haline gelmiş durumdalar. Millet İttifakı partileri arasında hala net farklılıklar söz konusu olmakla birlikte, süreç içerisinde onların da birbirlerine yakınsamaları hızlanacaktır.
• Bu sürecin doğal sonucu olarak seçmenler de birbirlerine yakınsamaktadırlar. İttifak öncesi dönemde yapılan kamuoyu araştırmalarında herhangi bir olay karşısında parti tabanlarının birbirlerinden net bir biçimde ayrıldığı çok kolaylıkla gözlemleniyordu. Bir süredir parti tabanları arasındaki tutum ve algı farklılıkları ortadan kalkıyor. Cumhur İttifakı seçmenlerinin her konudaki tutum ve kanaatleri neredeyse eşitlendi. Millet İttifakı seçmenlerinde hala belirgin farklılıklar gözlemlense de (güvenlik konuları, Kürt meselesi, dış politika vs.) müşterek düşünce alanları gün geçtikçe genişliyor ve birbirlerine benzemeye başlıyorlar.
• Tüm bu süreçlere bir tepki olarak 40 yaş altı ve iyi eğitimli seçmenler arasında parti sadakati zayıflamaya ve “bağımsız seçmen” profili güçlenmeye başladı. İttifak öncesinde yüzde 20’lerin altında olan bağımsız seçmen oranı son seçimlerde yüzde 25 civarında yükseldi. Yani sokaktaki dört seçmenden biri kendini hiçbir partiye ait hissetmiyor. Bu uzun yıllardır “kemik seçmen” konforuna alışmış partiler açısından büyük bir zorluk yaratacak. Z Kuşağı seçmenlerin sistem içindeki oranının artmasına paralel olarak bağımsız seçmen realitesi partileri iyice zorlayacaktır.
• İttifak mekanizması isminin çağrışımlarının hilafına, demokrasi ve hoşgörü kültürü üretmek yerine otoriterleşmenin manivelası oldu. Hoşgörü ve uzlaşma yerine gerilim ve çatışmayı besledi. Herkesin şikayet ettiği “kutuplaşma” uzun zamandır ittifak yapısından besleniyor.
Bu sonuçların bir kısmı olumlu, bir kısmı da olumsuz olarak değerlendirilebilir. Ben ittifak sisteminin faydadan çok, sistemi bozucu komplikasyonlar ürettiğini düşünüyorum. Ancak mevcut koşullar altında ittifak mekanizmasının “zorunlu kötülük” olduğunu kabul etmek gerekiyor. İktidarın gün geçtikçe otoriterleştiği ve siyasi kartele dönüştüğü bu atmosferde muhalefetin elindeki tek enstrüman hiç şüphesiz ki ittifak mekanizmasıdır.
Bu ikilem, ittifak mekanizmasını daha etraflıca tartışmamız gerektiğini bize gösteriyor. Ortak cumhurbaşkanı adayı kim olacak? tartışmasının dışında, yarattığı siyasal sonuçların da iyi incelenmesine ihtiyaç var. Kutuplaşmanın da, tek tipleşmenin de demokrasiyi zayıflatan süreçler olduğunu unutmamak lazım…