İbrahim Uslu
İKTİDARI ELEKTRİK ÇARPTI!
31 Aralık 2021’de yeni yılı kutlarken gelen zam haberleri ile hepimizin keyfi kaçtı. Elektrik, doğal gaz, akaryakıt ve köprü geçiş ücretlerine iktidarın tabiriyle “fahiş” miktarlarda zamlar yapılmıştı. Özellikle yüzde 127 oranındaki elektrik zammı o günlerde çok konuşuldu.
İktidar bu zamları yaparken muhtemelen asgari ücrete, memur ve emekli maaşlarında yaptığı artışlar nedeniyle, vatandaştan şikayetler olsa bile büyük tepkiler gelmeyeceğini düşünüyordu. Nitekim ilk başlarda medyanın ve muhalefet partilerinin eleştirileri ve TKP’nin organize ettiği bazı protestolar dışında somut tepkiler pek olmadı. Ama ay sonunda zamlı tarifeden faturalar abonelere ulaşmaya başlayınca herkes durumun vahametini anladı.
Uzun zamandır yaşanan yüksek enflasyon ve döviz kurlarındaki artışların etkisiyle hepimiz temel ihtiyaç ürün ve hizmetlerinin sık sık zamlanmasını artık kanıksamış olmamız beklenirdi. Vakıa diğer zamlar karşısında insanlar tabi ki homurdanıyordu ancak bu mutsuzluklar şimdiye kadar anket verilerinde gördüğümüz oy kaymaları dışında açık siyasi tepkilere hiçbir zaman dönüşmedi. Ama şok edici elektrik faturalarına karşı insanlar beklenmedik bir biçimde tepki vermeye başladılar.
Kısa sürede Ağrı’dan Muğla’ya, Diyarbakır’dan İzmir’e, Mardin’den İstanbul’a kadar yurdun her bir köşesinde eylemler gerçekleşti. Neredeyse bütün muhalif siyasi partiler, sendikalar, esnaf kuruluşları, barolar ve vatandaşlar protestolar düzenlediler. Cem Yılmaz’dan Şahan Gökbakar’a ve Gülse Birsel’e kadar çok sayıda sanatçı elektrik zamlarını açıkça eleştirmeye başladı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu protestosunu daha da ileri götürdü ve elektrik zammı geri alınıncaya kadar faturasını ödemeyeceğini açıkladı.
Bu arada eleştirenler kervanına MHP de katıldı. Grup Toplantısında yaptığı konuşmada Devlet Bahçeli elektrik ve doğal gaza yapılan zamları “yıkıcı artışlar” olarak nitelendirdi ve elektrik faturalarındaki artışların vatandaşları “çok” rahatsız ettiğini belirtti.
İktidar kanadı bu tepkilere nasıl karşılık vereceğini ilk başlarda pek idrak edemedi. Bu zamları devletin yapmadığını ileri süren de oldu, CHP ve diğer muhalefet partilerine bağlayan da. Ama bir süre sonra olayın ciddiyetini kavradılar ve somut biçimde geri adım atmaya başladılar.
Şubat başında yeni faturalandırma sistemi gereği 150 kWh olan indirimli tüketim miktarının 210 kWh’ya yükseltildiği Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıkladı. Ancak tepkiler dinmedi. Son kabine toplantısı öncesinde elektrik fiyatlarında ciddi indirim yapılacağı müjdesi iktidar medyası tarafından duyuruldu, ama toplantı sonrasında Erdoğan beklenen haberi veremedi. Bunun yerine elektrik fiyatlarının “ilgili kurumlar tarafından vatandaşlarımız lehine yeniden değerlendirileceği” ifade edildi. En son olarak da 1 Mart itibariyle yeni fiyat düzenlemeleri yapılacağı bilgisi geldi.
İktidar sadece elektrik konusunda değil gıda fiyatlarında da belli çabalar gösterdi. Bir yandan fiyat artışlarıyla ilgili denetimleri yoğunlaştırırken öte yandan da yüzde 8 olan KDV oranını yüzde 1’e indirdi.
Vatandaşların 2018’den bu yana sürekli olarak artan ekonomi ile ilgili şikayetlerine AK Parti iktidarı yakın zamana kadar duyarsız kaldı. Evime ekmek götüremiyorum diyene “abartıyorsun” denildi; “millet aç, midesine kuru ekmek dışında bir şey girmiyor” eleştirisine “kuru ekmek yedilerse aç değiller” yanıtı verildi.
O halde ne oldu da iktidar bir anda vatandaşın sesini duymaya başladı?
Geçen Ağustos ayından bu yana iktidar daha önce olmasına ihtimal vermediği iki realiteyle karşılaştı.
Bunlardan birincisi oy oranının 2002 yılında aldığı yüzde 34’ün altına inebileceğiydi. Ağustos’tan itibaren AK Parti’nin oyları bu oranın altına indi. İktidara yakın araştırma kuruluşları tersini söylediler ancak deneyimli ve aklıselim sahibi AK Partili siyasetçiler durumun farkındaydılar. Tabi ki onlar bile bu durumun arızi olduğunu ve bir süre sonra oyların yeniden toparlanacağını ümit ediyorlardı. Bekledikleri şey olmadı ve Aralık ayına gelindiğinde oy oranı yüzde 30-32 aralığına yerleşti.
Artık Reis’in şapkadan tavşan çıkarmasının zamanı gelmişti. Önce 16 Aralık’ta beklentilerin üzerinde bir asgari ücret rakamı açıklandı. Dört gün sonra dövize endeksli mevduat faizi uygulaması ile dolar bir anda 18 TL’den 13 TL seviyesine indirildi. Bazı seçmenler bu hamleyi halay çekerek kutladılar. Sadece dört güne sığdırılan bu hamlelerden sonra iktidarın özgüveni yerine geldi. Ocak başında açıklanacak memur ve emekli maaş zamlarıyla birlikte anketlerde yeniden yukarılara tırmanacaklarına inanmaya başladılar. Nitekim yapılan araştırmalarda iktidara yönelik destekte artış olduğu görülüyordu. Bazı araştırma kuruluşları 4-5 puanlık artışlar olduğunu duyurdular, ama iktidar belli ki bu araştırmalara değil, artışın sadece yüzde 1-2 seviyesinde kaldığını söyleyen raporlara itibar etti.
Dolayısıyla bu süreçte AK Parti ikinci acı gerçekle yüzleşmişti: Elindeki imkanlarla mümkün olan en iyi şeyleri yaptığında bile oy oranı yükselmiyordu.
20 yıllık iktidarın sonunda oylarına aşağıya doğru bir direnç kazandıramadığı gibi, yukarıya doğru da bir camdan tavan oluşmuştu.
Aslında aynı durum daha önce de yaşanmıştı. 2018 Haziran ayında gerçekleşen genel seçimlerde yüzde 42,5 oy alan AK Parti 9 ay sonra yapılacak yerel seçimler öncesinde kendi tarihinin en yoğun seçim ekonomisini uyguladı. Köprüden geçme cezaları da dahil olmak üzere çok sayıda konuda ve her türden seçmen kitlesini hedef alan inanılmaz transfer harcamaları yaptı. Neticede yerel seçimi üç puan oy kaybıyla tamamladı. Yapılan onca seçim harcamasına rağmen dokuz ayda 3 puan oy kaybı yaşandı.
Başta elektrik olmak üzere yeni yılla birlikte yapılan zamlardan sonra, Şubat ayına gelindiğinde oy oranı yeniden Aralık’taki seviyesine geri dönmüştü bile. Üstelik bu arada daha önce hiç deneyimlemediği türden yaygın protestolarla da karşılaşmaya başlamıştı.
İşte iktidarın görmeye pek alışkın olmadığımız geri adımlarının arkasında seçmenin nihayet gücünü hissettirmesinin büyük rolü var. Önümüzdeki günlerde yapılacak araştırmalarda bu geri adımların işe yarayıp yaramadığını birlikte göreceğiz. Ama bendeniz önümüzdeki süreçte, vatandaşın iktidarın oy kayıplarından duyduğu endişeyi fark ettikten sonra demokratik gücünü daha fazla hissettirmeye başlayacağını tahmin ediyorum.
Bir başka değişle, önümüzdeki günler, siyasetin patronunun iktidar mı yoksa vatandaş mı olduğunun anlaşılacağı bir süreç olabilir.