İbrahim Uslu
GÖÇMEN TARTIŞMASI KİME YARAR?
ABD’nin işgal ettiği Afganistan’dan çekilme sürecini başlatması ve ülkenin tek hakiminin Taliban olacağının anlaşılmasından sonra Türkiye bir anda yeni bir göç dalgası ile karşılaştı. Bir kısmı çeşitli makamlarca yalanlanmış olmakla birlikte, genç erkeklerden oluşan Afganlıların büyük gruplar halinde sınırlarımızdan geçtiğine dair çok sayıda video sosyal medyada paylaşılmaya başlandı.
Bu görüntüler bir yandan toplumda infiale neden olurken, öte yandan da muhalefetin sesini yükseltmesine yol açtı.
İktidarın reaksiyonu ikircikliydi. Önce görüntüler yalanlandı ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu arka arkaya açıklamalar yaparak “Türkiye’nin en güçlü olduğu alan, kaçak göçle mücadelesidir” şeklinde büyük bir iddia ortaya koydu. Ancak bir süre sonra ise “Dünyada bizim gibi kapsamlı göç yönetimi olan ülke göstersinler, ben de adımı değiştireyim” dedi. Yani göç realitesini inkar etmek yerine bu süreci iyi yönettiğimizi savunmaya başladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan gelen açıklamalar da birbiriyle çelişiyordu. Temmuz ayında “İktidarda olduğumuz sürece, bize sığınan Allah'ın kullarını katillerin kucağına atmayız" demişti. Yani göç olgusunu kabul etmiş ve bunu meşrulaştırmıştı. Ancak Ağustos’ta ifadeleri değişti ve “ülkemizde sosyal medyada birilerinin abarttığı şekilde sınırlarımızdan düzensiz göç akını söz konusu değil" diyerek göç realitesini inkar etti. Bu açıklamasından sadece üç gün sonra ise "Afgan göçmen dalgası ile karşı karşıyayız" ifadelerini kullandı.
Bir yandan iktidarın tutarsız açıklamaları, öte yandan muhalefetin sert tepkisi sosyal medyada göçmen konusunun yoğun bir yer işgal etmesine neden oldu. Ancak sosyal medya diğer birçok meseleyi olduğu gibi, göç ve göçmen konusunu da sağlıklı bir biçimde tartışmayı başaramadı. Sonuçlar bence vahimdi. Çünkü olay önce yabancı düşmanlığına ve Taliban’ın açıklamaları ve tutumları üzerinden de hızla İslamofobiye dönüştü. Bu nedenle önümüzdeki süreçte bir yandan göç ve göçmenlerin yarattığı toplumsal/ekonomik sorunları öte yandan da bunun siyasal etkilerini tartışmak durumunda kalacağımız şimdiden belli oldu.
Siyasal dilini tamamen göçmen karşıtlığına dayandıran Ümit Özdağ birkaç gün içinde partisinin kuruluş dilekçesini vereceğini sosyal medyadan duyurdu. Dolayısıyla Avrupa’da görmeye alıştığımız türden bir göçmen karşıtı parti yakında siyasal hayatımıza dahil olacak.
Konuyu daha fazla uzatmadan göçmen meselesinin kimin işine daha çok yarayacağını tartışmaya başlayalım:
GÖÇMEN SORUNU İKTİDARIN İŞİNE YARAR MI?
Avrupa’daki göçmen sorunu aşırı sağcı partilerin oylarını arttırmasını sağlamıştı. Almanya, Avusturya, Hollanda ve Fransa gibi ülkelerde göçmen sorunu yabancı düşmanlığı ve İslamofobi üzerinden aşırı sağcı partilerin büyümesi sonucunu doğurdu. Hatta Fransa’da 2017 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde aşırı sağcı Ulusalcı Cephe’nin lideri Marine Le Pen birinci turda yüzde 21,3 ile seçimi kazanan Macron’un ardından ikinci sırada tamamladı. İkinci turda ise oyunu yüzde 33,9’a kadar yükseltmeyi başardı.
Ancak Türkiye’deki durum Avrupa’dan oldukça farklı. Batı’da aşırı sağcı partilerin tamamı muhalefette iken bizde zaten iktidardalar. AK Parti, MHP ve BBP aralarında bazı derece farkları olsa bile birçok tutum ve politikalarında aşırı sağcı özelliklere sahipler. Dolayısıyla kendi neden oldukları bir sorun gerekçesi ile oylarının artması beklenemez.
Evet, göçmen sorunu 2011’den bu yana ülkemizde yaşanıyor ve bu süreçte AK Parti açık sınır politikasına rağmen göçmenler nedeniyle oy kaybetmedi. Ancak durum bu sefer farklı görünüyor ve Afganların göçü seçmenler açısından bardağı taşıran son damla etkisi yaratabilir.
Bu mesele sadece siyasal kimlikler üzerinden iktidara belli avantajlar doğurabilir. Bilhassa İslamofobinin yükselmesi, muhafazakar seçmenlere 28 Şubat sürecindeki laikçi baskıları çağrıştırabilir ve bundan kaçınmak için de yeniden iktidar partisinin yanında saf tutabilirler. O yüzden seküler duyarlılıkları yükse bazı seçmen kitleleri laikliği koruyayım derken, iktidar seçmenlerini daha fazla konsolide edebilir.
GÖÇMEN SORUNU MUHALEFETİN İŞİNE YARAR MI?
Bilhassa CHP’nin “uygun şartları sağladıktan sonra davul zurna ile uğurlayacağız” şeklindeki söylemi kendi tabanında oldukça büyük destek görüyor. Aslında seçmenlerin dörtte üçü belli bir süreç sonunda da olsa başta Suriyeliler olmak üzere göçmenlerin gönderilmesinden yana.
Ancak öte yandan da muhalefetin oy almaya çalıştığı muhafazakar seçmenlerin önemli bir bölümü, muhalif olarak görünen bazı kişi ve mahfillerin açıkça veya örtülü biçimde Taliban zihniyeti üzerinden İslam’ı eleştiren değerlendirmeler yapmalarından ve Müslüman göçmenlere yönelik yabancı düşmanlığı sayılabilecek ifadeler kullanmasından muhtemelen tedirgin olacaklardır.
Dolayısıyla başta CHP olmak üzere Millet İttifakı bileşenlerinin hümanist değerler, insan hakları, uluslararası hukuk ve sosyal devlet çerçevesinde çözümler geliştirmesi halinde, bunların her siyasal kimlikten seçmenler nezdinde hüsnü kabul görmesi ihtimali oldukça yüksek.
Seçmenler her zaman umuda oy verir. Ancak, umudunu yitirmiş seçmenlerin öfke pazarlayan siyasetçilere teveccüh etmesi şaşırtıcı olmayacaktır.