Furkan Can
Dünya 5G’ye bağlanırken biz kopuyor muyuz?
İnsanlık, internet ile 1993 yılında, cep telefonu ile görüşme, veri aktarımı ve SMS gönderimine olanak sağlayan 2G teknolojisi sayesinde 1994’te tanıştı.
Sesten ziyade datanın da önemli olduğu zamanlarda ise 2009 yılı itibariyle 3G teknolojisine geçiş yaptı. 7 yıllık serüvenin ardından akıllı telefonların gelişmesiyle de mobil cihazların internet hızını 12 kat artıran 4.5G ile tanıştı.
Peki nedir bu ‘G’ler?
G, ‘generation’ yani ‘nesil’ kelimesini sembolize ediyor. Mobil iletişim teknolojilerinde 1G’den 5G’ye kadar her nesil, kablosuz iletişimde gelişmeleri temsil ediyor.
Yani aslında bana göre, kablosuz iletişimin doğuşunu temsil ediyor, aynı x, y, z kuşakları gibi…
Peki biz bu nesile yetişebiliyor muyuz?
İlk 1G teknolojisi 1980’lerde hayatımızda yerini alırken bizlere yazının başlığında söylediğim gibi 1993 yılında ulaştı.
2G teknolojisinde geride kaldığımızı söyleyemem. Ama 3G teknolojisi ile dünya 2000’lerde tanışmışken bize 10 yıl gecikmeli ulaştı.
Bana tuhaf gelen konu ise 4G’nin 2010’da üretilmesiydi. Yani gelişmiş ülkeler 4G ile tanıştığında biz sadece 3G ile tanıştık.
Şimdi ise 4.5G teknolojimiz ile uçuyoruz, buçuğu da var!
Dünyada 4.5G adı altında bir nesil yok orası da ayrı!
4 ile 5 arasında 100 kat fark varken biz 4.5G olduğumuz halde bu değerlerin yakınından bile geçemiyoruz. İnternet hızımız çok gerilerde kaldı.
Çalıştığım ve yaşadığım bölge İstanbul’un merkezinde olmasına rağmen istediğim hızı bulamıyorum. Bulduğum hız ancak 3.5G diyebilirim bu kriterlere göre.
Ne tam, ne hiç… Hep eksikler ile yaşıyoruz.
Basit bir internet hızı meselesi değil
Neyse konumuza dönmek istiyorum.
Bu sadece basit bir internet hızı meselesi değil. Bu teknoloji, hayatımızın her alanında kullanılıyor ve geleceğimizin temel yapı taşlarından birisi aslında. Dünya değişiyor, teknoloji durmuyor.
Geçenlerde internette denk geldiğim bir video röportajda, 5G’yi bulan mucidin bir Türk olduğunu öğrendim. Tabi ki de hiçbir yerde buna dair detaylı bir yazı göremedim. Şaşırmadım da. İnternette biraz araştırdım…
İlk olarak söyleyebilirim ki 5G’yi tek başına bulan bir bilim insanı veya kişi yok. Birçok şirketin, araştırmacının bilim ile uğraşan insanların yıllarca çalışmaları sonucunda ortaya çıktı. Tabii ki aması var. O bahsettiğim bilim insanı Erdal Arıkan.
Erdal Arıkan, 5G teknolojisinin gelişiminde kritik bir rol oynayan bilim insanlarından biri.
Kendisi 2008 yılında ‘polar kod’ları keşfederek, 5G’nin veri iletim hızlarını ve hata düzeltme performansını büyük ölçüde iyileştiren bir buluşa imza attı.
Yıla dikkat ettiniz mi?
Daha ülkemiz 3G’ye geçmezken Erdal Arıkan 5G’nin yol haritasında önemli bir rol oynamış.
Erdal Arıkan, 5G’yi tek başına icat eden kişi değil ancak onun geliştirdiği ‘polar kod’lar, 5G'nin kritik bileşenlerinden biri. Bu yüzden, 5G’nin temel taşlarından birini bulan kişi olarak kabul ediliyor.
Huawei, Arıkan’ın buluşunu "5G'nin en büyük teknolojik atılımlarından biri" olarak tanımladı ve kendisine büyük saygı gösterdi. Çin’de büyük ödüller aldı ve 5G’ye katkılarından dolayı dünya çapında tanındı.
Erdal Arıkan gibi dünya çapında bir bilim insanının Türkiye’de hak ettiği desteği görmemesi, maalesef ülkemizde bilime ve inovasyona yeterince yatırım yapılmadığının da bir göstergesi.
Arıkan’ın keşfettiği ‘polar kod’lar, 5G teknolojisinin temel taşlarından biri haline gelirken, kendisi asıl takdiri Çin’den aldı. Huawei ve Çin hükümeti, ona büyük ödüller verdi, araştırmalarını destekledi ve 5G standartlarının belirlenmesinde ona ciddi bir rol verdi. Tabii ki kendileri kazandı.
Fotoğraf: Huawei sosyal medya
Bu yaşananları öğrendikten sonra içimde bir hüzün, bir duygu karmaşası olmadı dersem yalan olur. Ülkemiz neden bazı şeylerin değerini bilmiyor? Anlamıyorum…
Türkiye, teknoloji üretmek yerine genellikle dışa bağımlı bir tüketici konumunda. Telekomünikasyon altyapısında da yerli üretim eksik. 5G’ye geçiş sürecimiz bile gecikmeli ilerliyor. Erdal Arıkan gibi bilim insanlarının keşiflerine sahip çıkacak, onları destekleyecek bir ekosistem yok.
Türkiye'de "yerli ve milli teknoloji" vurgusu sıkça yapılsa da gerçek anlamda bilim insanlarını destekleyecek fonlar, projeler ve üniversite-sanayi iş birlikleri olması gerektiği kadar güçlü değil.
Arıkan gibi bir bilim insanı, Türkiye’nin TÜBİTAK veya devlet destekli teknoloji şirketleri tarafından sahiplenilseydi, bugün Türkiye belki de 5G teknolojisini ihraç eden ülkelerden biri olabilirdi…
Türkiye'deki akademisyenler, yeterli maddi ve manevi desteği bulamayınca yurt dışında daha iyi şartlar aramak zorunda kalıyor. Arıkan gibi bilim insanları Türkiye'de maalesef yeterince tanıtılmıyor ve gençler için ilham kaynağı haline de getirilmiyor…
Yani Türkiye değerli beyinlerini kaybediyor. Bu gidişle de kaybedecek.
6G’nin 2030’lu yıllarda kullanıma geçirilmesi bekleniyor.
5G teknolojisi ile yapay zeka, sanal gerçeklik gibi başlıklarda büyük gelişmelere imkan tanınıyor. Sağlık sektöründe uzaktan kontrol edilen makineler ve robotlar, endüstride tamamen dijital bir dünyaya geçiş hız kazanıyor.
5G, yalnızca bir internet hızlandırma teknolojisi değil, geleceğin akıllı şehirlerini, sürücüsüz araçlarını ve otonom sistemlerini inşa eden bir altyapı aslında.
Akıllı bir şehir kulağa hoş geliyor değil mi?
6G’de ise yapay zeka destekli ağlar, holografik iletişim, saniyede terabit hızında veri iletimi gibi gelişmeler hedefleniyor. En azından ortalama 2030’da çıkacağını düşünürsek tahminim biz de 2028-2030 arası 5g ile tanışmış oluruz.
Umarım hayatımızı doğrudan etkileyen bu teknolojiye geç kalmadan, çağa ayak uydurabiliriz.