İskender Özturanlı
Dolar, Hakan Atilla ve 66 sayfa
Borsa İstanbul Genel Müdürü Hakan Atilla’nın istifa edeceği fısıltı odalarında nicedir konuşuluyordu, ama bu istifa gerçekleştiğinde doların bu denli ani bir atak içine gireceğini kimse beklemiyordu. Oysa pandeminin yarattığı havanın kısmi dağılışı ile ABD’de enflasyonda artış bekleniyor, gıda ve tarım ürünlerinde dünya genelindeki yüksek fiyatlarla birleştiğinde kaçınılmaz olarak ABD’de faizlerin yükseleceği görünüyordu. FED Başkanı’nın açıklamaları orada da kafaların karışıklığını ortaya koyunca, para politikasının gevşek kalacağına dair bütün açıklamalara rağmen hava sıkılaşma yönünde olunca bir karışıklık çıktı ortaya.
Böylesi dönemlerde küresel finansal sermaye, kendi ev sahibi ülkesine geri döner. Buna Türkiye’nin nicedir getirdiği riskler ve tehditleri de koyduğunuzda dolar, geçtiğimiz hafta yeniden yükselişe geçmişti zaten. O halde Atilla’nın istifası ile birlikte öğlen saatlerinde gelen yüzde birlik değer kaybının nedeni ne olabilirdi?
Üstelik Atilla istifasına, şöyle bir fark eden fark etsin kabilinden küçük bir satır arası yerleştirmeyi de ihmal etmemişti; “kendim istifa ediyorum”. Bu tedirgin edici ifadenin ters taraftan bakınca iki ayrı anlamı olabilirdi. Birincisi, “benden öncekiler gönderildi ben isteğimle gidiyorum” ya da daha akla yakın olanı, Halkbank davası olanca haşmetiyle gelirken, Trump sayesinde ülkesine geri dönebilen Atilla’ya birileri, “ortalık karışmadan sessizce kenara çekil, giderken de kendi isteğinle ayrıldığını söyle ki bu toz duman biraz dağılsın” demiş olabilirdi.
Esasında, “Martın başı, daha Halkbank davasının görülmeye başlanmasına iki ay var” diyebilirsiniz ancak bu istifa durumun sanılandan daha ciddi olduğunu ortaya koyuyor. Üstelik Hürriyet Washington temsilcisi Razi Canikligil’in tweetine göre “Halkbank’ın New York’ta temyiz mahkemesine açtığı ve federal mahkemedeki suçlamaların ABD adli kapsama alanı dışında olduğuna yönelik savunmasına savcılık 66 sayfayla itirazda bulundu. Halkbank’ın, savcılığın itirazlarına 17 Mart’ta karşılık vereceğini öğrenmiş bulunuyoruz. Bu karşılığın Atilla’nın gönderilmesiyle çözüleceğini düşünmek ise artık çok zor. Biden ve yönetimi hala Ankara’ya pek sıcak değil. Belli ki Ankara ne yaparsa yapsın kırılan ilişkilerin tamiri kısa vadede zor görünüyor. Bu dönemde açıkçası Biden yönetiminin de ABD kamuoyunun da Türkiye’nin alacağı kararlar pek umurunda değil. Nicedir Trump ve yönetimi ile kurulan her krizde kişisel ilişkilerle yumuşatılan taktik ve pragmatik dönem çoktan geride kaldı. Türkiye ekonomi yönetiminden başlayan bir dizi taktik hamle yapma gerekliliği hissediyor ve her seferinde eli daha fazla yükseltiyor, ama sembolik değişimlerle gerçek değişimler arasındaki uçurum açılalı artık çok oldu, tıpkı “insan hakları reformu” meselesinde olduğu gibi bu tür kozmetik düzenlemelerin artık hiçbir etkisi kalmamış durumda.
Halkbank davasında, Trump’un NY başsavcısı vasıtasıyla Preet Bharara’nın yerine atanan savcıya baskı yaptığı uluslararası basında ortaya atılan iddialardan birisiydi. Bir diğer iddia ise Trump’un telefonda, “Neredeyse sonuca yaklaşıyorduk” dediği. Bugün bu hamleler artık çok uzakta kalmış durumda. Halkbank davası bugün farklı iki eşikte başka etmenleri de tetikleyip yeniden kabaracak bir çığı körükleyebilir. Bunlardan biri Halkbank’ın doğrudan alacağı ağır bir ceza ile bir tür hayalet bankaya dönüşmesi, uluslararası SWIFT sisteminden dışlanmasıyla birlikte Türkiye’de ite kaka giden zoraki dengeyi tamamen kırarak finansal bir krize yol açacağı.
Ancak bir diğer iddia daha var. Bu ise davanın ardından başka ekonomik ve siyasi davaların tetikleneceği. Şimdilik gündemde olmasa da gidişattan anlaşılan o ki, bu da gündemde.
Haftaya büyük bir artışla başlayan kurların hikâyesine bir de böyle bakmak lazım.