Bilindiği üzere Diyanet İşleri Başkanlığı, Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1924 tarihinde “İslam dininin itikat ve ibadet alanıyla ilgili işleri yürütmek ve dini kurumları idare etmek” amacıyla kuruldu.
Dönemi değerlendirdiğimizde ise pratik gerçek; halkın, din konusunda hurafeden uzak bir şekilde dini konularda bilgilendirilmesi idi.
Halkın dini hassasiyetleri üzerinden kişilerin veya zümrelerin maddi ve siyasi güç elde edilmesinin önüne geçilmesi öngörülmüştü belki de. Zira hepimizin malumu olduğu üzere istismara en açık alandır, DİN…
Günümüzde de cemaatleşme yerine çeteleşme mantığıyla insanların birbirinden uzaklaştırılıp, birinin diğerine düşman edilmesi günümüz insanlığının en büyük sorunlarından biridir.
“Diyanet kurumu gerekli midir, gereksiz midir?” konusunda kişisel kanaatim gerekli olduğu yönündedir. Bununla birlikte siyasilerin ve kurumun başkanının; kurumun itibarının iktidarların ve şahısların itibarından çok daha önemli olduğunu bilerek hareket etmesinin de gerekliliğine inanıyorum.
Zaman zaman kurum adına konuşanları eleştiriyorum. Bunun için bana kızanlar oluyor. Farkında değiller ama bana kızmalarının sebebi “kurum adına söylemleri veya davranışları eleştirdiğim için” değil aslında, iktidarda Ak Parti olması. İktidarda CHP olsa bir itiraz olmayacak, çünkü 28 Şubat sürecinde Diyanet kurumunu yaşanan haksızlıklara karşı suskun kalması sebebiyle birlikte eleştiriyorduk.
Maalesef; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi, mevcut iktidarın icraatlarına meşruiyet kazandırmak olmamasına rağmen bu durumdan kurtulamamıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı -gerek başkanlık makamı gerekse imamları- kendilerini siyasetten bağımsız görmedikleri müddetçe zarar görecek tek kurum Diyanet olacaktır.
Bugüne kadar Diyanet İşleri Başkanı olarak hükümete yapılan yalnızca bir itiraz hatırlıyorum. O da Mehmet Görmez’in şahsına tahsis edilen lüks aracı kabul etmemesi idi. Aslında güzel bir davranıştı ama bu bile bir başkaldırı olarak algılanmıştı. Bir din insanının itirazına dahi tahammülümüzün olmaması işin başka boyutu elbette.
İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin çok güzel bir sözü vardır: “Sultanın sofrasına oturan âlimin fetvasına itibar edilmez.”
Bütün mesele bu sözün özünde…
Diyanet kurumunun güvenirliliği ve saygınlığı siyaset kurumunun güvenirliliği ve saygınlığından çok daha önemlidir. Ülkemizde daha yeni yapılan bir araştırmada din adamlarına güvende ciddi düşüş tespit edilmiştir. Bu durum üzerinde derinlemesine düşünmemiz gereken ciddi bir meseledir.
İnanıyorum ki, Diyanet’in kurumunda topluma hizmet eden kişilerin bağımsız olması bu güvenin tesisinde belirleyici olacaktır.
Ve bunu başarabildiği takdirde; Ateistinden Deistine, Müslümanından gayrimüslimine, Alevi’sinden, Sünni’sine kadar her kesimin saygısını ve güvenini kazanacaktır.