Haldun Solmaztürk
‘Dengesiz, narsist, megaloman’: Amerika’nın ‘sivil’ darbesi..
Bir Amerikalı sporcu “Şimdi anlıyor musunuz?” diye soruyor: “İki ayrı Amerika’da [paralel evrenlerde] yaşıyoruz. Bunu anlamıyor ya da göremiyorsanız, biraz geri çıkıp tekrar bakın.”.
Biz de tam bunu yapmalıyız—hâlâ anlamıyor, göremiyorsak.!
Darbe, meşru bir hükümeti güç kullanarak iktidardan uzaklaştırmak veya meşruiyetini yitirmiş bir hükümeti ‘meşru’ ilan etmektir. Siyasi grupların yönettiği darbelere ‘sivil’ darbe denir.
Meşruiyetini yitirmiş bir iktidara karşı demokratik ‘direnme hakkı’ bu yazının konusu değildir.
Amerika’da yaşananları, ülkenin ‘darbe’ aşamasına nasıl getirildiğini, nasıl ateşlendiğini VE nasıl karşı konulduğunu herkes doğru okumalı.! Ama pek de öyle olmadığı görülüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Cuma selamlığı (!) sonrası, Amerika’da yaşananları 2013’teki Gezi olaylarıyla, Demokratları Cumhuriyetçilerle bir tuttu, hepsi “Demokrasi için bir yüz karasıdır” dedi. “İlkel sansürcülük örnekleri”, marjinal kesimlere karşı “Ağır tedbirler”, “Orantısız sertlikte müdahaleleri” eleştirdi, Batı dünyasının “Kendi yanlışını haklı gösterme” anlayışını tenkit etti.
Ya gerçekte ne olduğu kendisine anlatıl(a)mamış ya da kendisi ‘siyaseten’ böyle anlatmayı tercih ediyor. Trump’ın ‘elebaşı’ rolünü görmezden geliyor, ‘sivil darbe’ lafını ağzına bile almıyor.!
Bir kere, Trump’ın hesabını ‘askıya alan’ Twitter, devlet değil özel şirkettir. Polis, orantısız güç kullanma bir yana, ‘beyaz vatanseverlere’ karşı koymada isteksiz (!) kalmış, asker uzak durmuştur. Ancak her iki siyasi parti—bir kaç marjinal siyasetçi hariç—sivil darbeye karşı koymak için elele vermiş, işbirliği yapmışlardır. Olanın Gezi olaylarıyla hiçbir benzerliği yoktur.
Olanlar, Amerika’daki gelişmeleri takip edenler için—polisin hazırlıksızlığı dışında—sürpriz değildir. Trump, sivil darbe koşullarını uzunca bir süredir oluşturuyor, ortamı olgunlaştırıyordu.
Amerikan toplumundaki bölünmüşlük ve derin kutuplaşma ‘gerçeğin’ ne olduğu—örneğin Covid virüsünün ‘öldürücü’ olup olmadığı—konusunda bile uzlaşmaya izin vermiyor. Halkın %90’ı, diğer adayın kazanması halinde ülkenin büyük zarar göreceğine inanıyor. Siyasi partiler, ırk, din ve ideolojik kimliklerin örtüştüğü ‘ittifaklar’ halini alırken, seçimler kimlikler ve değerler üzerinden bir savaşa dönüşüyor—Beyaz, muhafazakar vatanseverlerle, Amerika’yı temsil etmeyen (!) liberal demokratların savaşı. ‘Siyah’ ve ‘kadın’ Kamala Harris, bu ayrımın simgesi.!
En çarpıcı gösterge şu: Trump’a oy verenlerin %24’ü aslında Biden’a—temsil ettiği değerlere—karşı, Biden’a oy verenlerin %54’ü—çoğu—Biden ‘için’ değil, ama Trump’a ‘karşı’ oy verdiler.
ABD başkan—ve başkan yardımcısı— seçimlerinde oylar başkanı değil, 538 ‘seçiciyi’ seçmek için kullanılıyor. Eyaletler, seçicilerin oylama sonuçlarını zarfa koyup Kongre’ye gönderiyorlar. Kongre, ortak oturumda zarfları açıp oyları sayıyor ve seçim sonucunu ilan ediyor. Ayaklanma, işte bu son aşamada Kongre’yi seçimi kaybeden Trump’ı başkan ‘ilan etmeye’ zorlamak içindi.
Trump kaybedeceğini çok iyi bildiği seçimler öncesinden tabanını bu ayaklanmaya hazırladı. Muhalefeti—özellikle muhalif lider Pelosi’yi—şeytanlaştırdı. Oyların çalınacağını, yerine sahte oy pusulaları konulacağını ısrarla tekrarladı. Kışkırtma için de 6 Ocak sabahı—Kongre oyları sayarken—Beyaz Saray’ın arka bahçesinde miting düzenledi “Vazgeçmeyeceğiz, yenilgiyi kabul etmeyeceğiz, savaşacağız. Capitol’a yürüyeceğiz” dedi. Onlar da Trump’ın dediğini yaptılar.
Trump saatlerce ‘marazi’ bir mutluluk içinde olanları izledi. Askerin polise destek olarak devreye girmesi için emir vermekten ısrarla kaçındı. Hatta, ‘bazı’ oyları ‘geçersiz’ saymayı reddeden Pence’i, “Ülkeyi ve anayasayı korumak için ne gerekiyorsa onu [a.b.] yapacak cesareti gösterememekle” suçladı. “Kazanılan bir seçim vatanseverlerden çalınırsa olacak budur. Bu günü sonsuza kadar unutmayın” dedi. Böylece tarihe sadece sorumsuz ve dengesiz bir narsist, bir megaloman olarak değil, ‘aklını kaçırmış’ bir ABD başkanı olarak geçti.
Başkan Yardımcısı Pence—Demokrat Pelosi’yle birlikte—ülke yönetimini fiilen üstlendi. Her iki parti, kriz durumunun aşılması için elele verdiler. Asker seferber edildi, ayaklanma kontrol altına alındı, Capitol boşaltıldı ve Kongre sabaha karşı 03:40’da Joe Biden’ı başkan ilan etti.
Yani ‘devlet sistemi’ Trump’ı devre dışı bıraktı. Hatta ‘muhalefet’ lideri Pelosi, Genelkurmay Başkanı’nı arayarak ‘dengesiz’ Trump’ın nükleer silah ‘karar süreci’ dışında tutulmasını istedi.
Şimdi Amerikalılar ‘Böyle bir adam ülkeyi bu kadar zaman nasıl yönetebildi” diye birbirlerine soruyorlar. Elbette bu çok geç kalmış bir soru.! Ama Amerikan demokrasisi güç sınavı geçmiştir.
Tarih hiçbir zaman aynen tekerrür etmez; ancak, benzer koşullar benzer sonuçlara yol açarlar.
Bunu anlamıyor ya da göremiyorsanız, biraz geri çıkıp tekrar bakın—ve düşünün.
“Kıssadan maksat hissedir, hisseden maksat ibrettir. Elbet alana! Nadanın nasibi yoktur ibretten yana.”