Ayşe Baykal
Darbeyi emekli değil rütbeli subaylar yapar
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu gündemi bugün bizim için değerlendirdi. ABD’nin Karadeniz’e savaş gemisi göndermesini, bildiri sonrası yaşanan darbe tartışmalarını, kutuplaşmayı, seçim ittifakını ve İstanbul Sözleşmesi’ni konuştuk.
İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili tavırları Saadet Partisi’ne sempati besleyen kadın arkadaşlar tarafından hayal kırıklığı olarak karşılanmıştı. Kendisine kadınların selamı ile birlikte itirazlarını ilettim. Söyleşinin en detaylı kısmı bu konu oldu.
Uzun zamandır beklediğim bir söyleşiydi. Güzel bir sohbet oldu. Yoğunluğu arasında zaman ayırdığı için kendisine teşekkür etmek istiyorum.
Temel Bey ile söyleşilerimde en az ben de kendisi kadar konuştuğum için uzun bir söyleşi oluyor J Mümkün olduğunca özetlemeye çalıştım.
İyi okumalar diliyorum…
Temel Bey sohbetimize sıcak bir gündemle başlamak istiyorum. Ülke olarak “Montrö Boğazlar Sözleşmesi”ni tartıştığımız şu günlerde ABD’nin Rusya-Ukrayna krizine ilişkin olarak iki savaş gemisini Karadeniz’e göndermesi söz konusu. Rusya’nın itirazı oldu. Nasıl değerlendiriyorsunuz yaşananları?
Son zamanlarda Amerikan'ın attığı her adımın, dünya barışı için özellikle de Ortadoğu için bir tehlike oluşturduğu kanaatindeyim.
Çünkü bu bölgede Amerika Birleşik Devletleri'nin büyük bir Ortadoğu Projesi diye bir projesi var, aslında İsrail projesi. Amerika bu bölgedeki bütün politikalarını bu projenin gerçekleşmesi için harcar.
ABD’nin kendisine karşı rakip güç olarak gördüğü sadece Rusya var. Rusya dışındaki ülkeler Amerika Birleşik Devletleri için tehdit oluşturmuyor.
ABD, Karadeniz'de Rusları engelleyecek bir güç bulundurmayı önemsiyor. Bu sebeple gemi gönderiyor. Ukrayna tamamen detay. Ukrayna, ABD için önemli değil Rusya için önemli. Karadeniz’de Rusları güya engelleyecek bir güç bulundurmayı önemsiyor. Tabii Montrö anlaşması buna engel.
ABD’nin, Karadeniz’e bir değil iki savaş gemisi göndermek istemesi söz konusu olunca ister istemez farklı bir mana ifade ediyor.
Bu yaşananlarda en stratejik konumda bulunan ülke Türkiye. Türkiye’de sözleşmeye uygun hareket edecek.
Günlerdir 104 emekli amiralin bildirisi üzerinden DARBE tehdidini konuşuyoruz. Siz tecrübeli bir siyasetçi olarak bir darbe tehdidi görüyor musunuz?
Kesinlikle görmüyorum. Bir kere darbeyi emekli subaylar yapmaz, rütbeli subaylar yapar. Bugüne kadar da hep öyle oldu. Bırakın ülkemizi, dünyanın hiçbir yerinde de emekli subayların darbe yaptığına şahit olmadık. Şunu söyleyelim yalnız 1960 İhtilalinde darbeye bir gerekçe ve aynı zamanda meşruiyet kazandırmak için emekli olan Genelkurmay Başkanını filan geri çağırmışlardı.
CHP DARBE İLE İLİŞKİLENDİRİLİP KAPATILMA DAVASI AÇILIR MI?
Peki iktidar emekli amirallerin darbe yapamayacağını bilmiyor mu?
Elbette biliyor ama kendisini mağdur gösterecek bir takım gerekçeler lazım. Bunu da bahane ederek çok abartılı bir şekilde gündeme getirdiler.
Yani insan anlayamıyor tabii. İktidar ortağı Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı 2004’lerde muvazzaf askerleri alenen darbeye teşvik ediyor ve gündeme gelmiyor.
Bildiri sonrası AK Parti ve MHP, emekli amirallerin veya yakınlarının CHP ile yakınlıklarını gündeme getirdi. Hatta insanların CHP üyelikleri medyaya yansıdı.
Bir anlamda bildiriden Kemal Kılıçdaroğlu’nu sorumlu tuttu. Ortaya böyle bir tablo çıkınca “Acaba bildiri gerekçe gösterilerek CHP’ye kapatma davası açılabilir mi?” sorusu akıllara geldi. Böyle bir ihtimal olabilir mi?
Bu noktaya gelineceğini zannetmem açıkçası ama AK Parti iktidarında gerçekleşmesine ihtimal vermediğimiz o kadar çok şey gerçekleşti ki… Bu yaşadıklarımızın temel nedeni tek kişiye geniş yetki verilmesi ve onun karşısında dengeleyecek bir mecra olmaması.
Tayyip Bey alıştı da bu sınırsız yetkiye. Eskiden böyle değildi şimdi yetkileri görev olarak görmeye başladı.
SINIRSIZ YETKİ, SINIRSIZ TEHDİTTİR
Siz Cumhurbaşkanı olsanız sınırsız yetkiye sahip olmak istemez miydiniz?
Ben şahsen istemezdim, kullanmazdım da. Ve çok açık net şekilde söylüyorum, böyle bir durumla karşılaşsam kanunu da beklemez meclisi etkin hale getirirdim. Bunu da huzur için yapardım. Sınırsız yetki, sınırsız tehdittir. Sınırınız olmazsa yanlış yapma ihtimaliniz artar. Bu kişinin kendisi için de tehlikelidir.
Tayyip Bey bu tehlikenin farkında değil mi?
Öyle bir noktaya gelindi ki artık Tayyip Bey’in yola birlikte çıktığı, kendisini yanlışlardan koruyabilecek kimse kalmadı yanında.
Durum böyle olunca hata yapma riski arttı. Bundan dolayı problem çözemiyor artık. Benim görebildiğim kutuplaştırmayı bir çıkış yolu olarak sunuyorlar Tayyip Bey’e… Kendisi de ‘bildiğim insan bilmediğim insandan iyidir’ anlayışında.
Ve maalesef bunu daha çok İslami değerler üzerinden yapıyorlar. Bakın 18 yıldır iktidardan D8’lerle ilgili bir kelime duydunuz mu? Peki ne oldu da son günlerde D8’lerin önemine vurgu yapıyor Tayyip Bey.
Yanlış anlaşılmasın geç de olsa söylemesi güzel ama mesele neden şimdi? Neden ihtiyaç duyuyor bunu söylemeye?
BU İNANÇ SANA BUNU YAPTIRIYORSA SENİNLE AYNI İNANÇTAN DEĞİLİM
Kutuplaştırılmanın zararları yok mu sayılıyor?
Tayyip Bey AK Parti’yi kurarken “Ben Milli görüş gömleğini çıkardım” dedi. Ama insanlar “Sen Milli görüş gömleğini çıkarmış olsan bile sende kırıntıları vardır” dediler. Bu şekilde düşündüler ve zamanla yapılan yanlışları inançla eşleştirdiler.
Yani siz inançlı kesim olarak geliyorsunuz, inancınızla bağdaşmayacak işler yapıyorsunuz. İnsanlar, “Eğer bu inanç bunu sana yaptırıyorsa ben seninle aynı inançtan değilim” diyor. Tehlike burada. Vebalden kurtulamazlar. İnançlıyım diyeceksin adaletle hükmetmeyeceksin, inançlıyım diyeceksin israfı meşrulaştıracaksın, inançlıyım diyeceksin liyakata önem vermeyeceksin. Olmaz.
KABUL ETMEDİĞİM HİÇBİR ŞEYİN İÇİNDE OLMAM
Saadet Partisi olası bir seçimde ittifak için kilit parti. Tayyip Bey’de gerek Oğuzhan Bey’i ziyaretiyle gerek sonrasındaki davranış ve sözleriyle bunu ortaya koydu. Şahsınıza ve partinize yöneltilen suçlamalar, terörle ilişkilendirilmeler yaşandı ve özür de dilenmedi. Sizin iradeniz dışında bir gelişme olabilir mi? Genel Başkan olarak istemediğiniz bir ittifakın içinde olur musunuz?
Ben kabul etmediğim hiçbir şeyin içinde olmam öncelikle. Buradan tekrar söylüyorum; adalet başta olmak üzere yanlışlardan vazgeçilmediği sürece olmaz. Liyakat olmadan olmaz. Bir işin başına birini getirip sizin talimatlarınıza uymuyor diye değiştirmeye kalkarsanız problem çözemezsiniz. O işi yapacak doğru insanları oraya getirmek zorundasınız
Tayyip Bey’in Oğuzhan Bey’i ziyareti hoş bir tavırdı. Ama Tayyip Bey, Oğuzhan Bey’i ziyaret etti diye bütün prensiplerimizi bir kenara itip hadi gelin bakalım ufak bazı menfaatler için bir araya gelelim olmaz. Mümkün değil.
KADINA KARŞI ŞİDDET KANUNLA ÖNLENEMEZ
Saadet Partisi dik duruşuyla insanların teveccühünü kazanan bir parti. Genel Başkan olduktan sonra bu teveccühü yukarılara taşıdınız. Kendi tabanınız dışından sempati ve takdir topladınız. Fakat takip ettiğim kadarıyla İstanbul Sözleşmesi’ne yaklaşımınız biraz hayal kırıklığı yarattı. Şöyle bir intiba oluşmuş durumda. Muhafazakar kesimde KADIN söz konusu olunca aynı noktada birleşiyorlar. Kadın şiddete sabretmeli, sineye çekmeli gibi. Kadınların selamıyla birlikte İstanbul Sözleşmesi’nin geri çekilmesine neden itiraz etmediğinizi sormak istiyorum.
Selamları başım üstüne. Bu tarzdaki yaklaşımı temelde yanlış buluyorum. Bazı mefhumların doğru anlaşılmasına ihtiyaç var.
Kadına şiddetin önlenmesi için her türlü tedbiri almaya kararlıyız. Ama şunun bilinmesi lazım, kadına karşı şiddet kanunlarla önlenemez.
İnsanın zihnindeki oluşumu değiştirmekle önlenir. Kadın, Cenab-ı Hakkın erkekle birlikte yarattığı aynı haklara sahip, önemli bir kişiliğe sahiptir.
İDAMI DA GETİRSENİZ ŞİDDETİ ÖNLEYEMEZSİNİZ
Kanunların caydırıcılığı olması gerekmiyor mu?
Şimdi oraya geleceğim. Bununla ilgili kanunlar elbette çıkarılabilir. Ama kanun bunu önlemiyor. Siz diyorsunuz ki bunu yaparsan seni en ağır şekilde cezalandırırım. Hadi bir kadını kasten öldürenler için idamı getirelim. Yine önleyemezsiniz şiddeti.
Şiddeti önlemek için kapsamlı bir yaklaşıma ihtiyaç var. Eğitimde ele alınmalı, sosyal meselelerde ele alınmalı, medyada ele alınmalı. Öyle bir hava oluşturulmalı ki, erkekler “Bunu ben yapmamalıyım” noktasına gelmeli. Psikolojik ve sosyolojik olarak ele alınmazsa önlenemez.
Cezalar yeri geldiğinde arttırılsın, en ufak bir tereddüdümüz ve itirazımız yok. Ancak burada başka bir durum var. Bu söylendiği zaman yok öyle değil deniliyor. Geçenlerde çok iyi tanıdığımız ailece bildiğimiz bir arkadaşımızın çocuğu vefat etti. Eşi hiçbir problem yokken telefon ederek şiddet uyguluyor diye kocasını şikayet ediyor ve adamı evden uzaklaştırıyorlar.
Sorgu sual yok. Bir telefonla uzaklaştırılıyor adam evinden. Erkek de “Bunu yaptığına göre bir arada yaşama imkanımız yok” düşüncesiyle hemen boşanma davasını açmış ve boşanmışlar.
Aklı başında bir kadın, neden durup dururken kocasını evden uzaklaştırsın, evinin huzurunu bozsun?
Bilmiyorum ki, belki kocasından bunaldı, bunu bir yol olarak gördü. Kadın kafasına koymuşsa bir şekilde erkeği uzaklaştırıyor. Yapanlar var bu gerçek. Bu durum kadına yapılan şiddeti de önlemiyor.
Diyorum ki gelin öyle bir politika oluşturalım ki, biz bu sorunu köklü bir şekilde çözelim. Bugünkünden daha az değil, yeri geldiği zaman daha ağır yaptırım olsun ama hakkaniyetli olsun.
ADALETTE KİMSEYE TORPİL GEÇİLMEZ
Evin içinde ne yaşandığını bilemeyiz, olumsuz örnekler her zaman olacaktır.
Kadın yalan da söylese de kadının sözü yerine gelecektir. Bu doğru mu yani? Adalette kimseye torpil geçilmez. Herkesin beyanı olduğu gibi alınır ama delillerle hareket edilir.
Bu cevabınızın kadınları tatmin edeceğini sanmıyorum.
Başımın üstünde yerleri var. Kadınlar bizim için çok değerli ama kadınların, “ben ne dersem diyeyim beni doğru kabul edeceksiniz” anlayışını kabul edemem. Bunun, erkeğin, “Ben istersem ezerim karım değil mi?” anlayışından farkı yok.
Kadına baskıyı zulmü asla onaylamam. Kadınlar dişlerini sıksınlar, idare etsinler anlayışında olmadığımı da söyleyeyim.