Murat Özçelik
Cihatçı terörizm üzerine
İstiklal caddesindeki bombalı saldırıdan sonra “cihatçı terörizm” üzerine, hele seçimlere çok kısa bir zaman kalmışken, çok ciddi düşünmemiz gerekiyor. Anladığım o ki iktidar, insanlarımızı bu beladan korumak için ülkemizdeki “cihatçı terör hücrelerine” karşı ne tür tedbirleri devreye soktuğunu göstermek yerine yine sınırötesi hava harekatları ile hedefi PKK/YPG’ne çevirmeyi tercih ediyor. Silahlı kuvvetlerimiz sözkonusu olunca, muhalefet de ya iktidarın sınırötesi harekatını desteklemek ya da terörist muamelesi görmek seçeneği ile karşı karşıya kalıyor. İktidarın her seçim öncesinde yaptığı gibi.
Yalnız iki konuya dikkat çekeceğim. Birincisi terörle mücadelede sadece hava harekatlarıyla sonuç alamazsınız; ikincisi ise İstiklal bombacısı PKK’lı değil de cihatçı terörist çıkarsa Özgür Suriye Ordusu içindeki ya da Azez’deki diğer Arap teröristleri bombalayacak mısınız?
Şu anda iktidar Kürt meselesi ile ilgili olarak ne yaptığını bilmeyip zigzaglar çizedursun, Altılı Masa’nın anlamasını sağlamamız gereken bir durum var. Kürtlerin kahir çoğunluğunun desteklediği HDP, artık Kürt vatandaşlarımızın hak taleplerini siyaset yoluyla TBMM çatısı altında gerçek bir demokratik Cumhuriyeti yaşama geçirmek suretiyle elde edebileceğine inanıyor, katılımcı ve fırsat eşitliğini sağlayan yeni bir demokratik düzene destek olma hedefini güttüğünü ifade ediyor.
Bundan birkaç yıl öncesine bakarsak, AKP’nin çok ciddi bir yanılgı ile terör örgütü PKK’nın lideri Öcalan ve Kandil’dekileri sanki Kürtlerin tamamını temsil ediyorlarmış gibi tek muhatap aldığı “çözüm süreci”, özellikle Kürtler için çok kötü bir şekilde sonuçlandı. Bundan Kürtlerin kahir çoğunluğu inkar edilemeyecek önemde bir ders çıkardılar. Ve bundan böyle sorunlarını Meclis çatısı altında siyasetle çözme kararı aldılar. Bunun için de HDP’nin arkasında durdular. Şimdi ülkemizin önüne, seçimlerden sonra şiddetin sona erdirilmesi ve Kürt vatandaşlarımızla beraber hepimizin hukukun üstünlüğü altında demokratik haklarımızı özgürce kullanacağımız yeni bir Türkiye’nin kurulması seçeneği çıkmış bulunuyor. Bu 6’lı masanın çok iyi kavraması ve seçimlere giderken halkımıza çok iyi anlatması gereken müthiş bir fırsat! Ya bu sorunu HDP ile birlikte siyasetle çözersiniz ya da sittin sene güvenlikçi politikalarla Türk ve Kürt canlarının yanmasına sebep olursunuz. Bugün iktidarın hala yapmakta olduğu gibi.
HDP ile Parlamentoda hak taleplerini hal yoluna koyarken PKK bu barışçıl süreci bozmak isterse ülkemizin o şiddeti sona erdirme gücü her zaman var. Ayrıca bu defa Kürtler de bu çabalarının PKK yüzünden heba edilmesine izin vermeyeceklerdir. Dolayısıyla İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in HDP’nin içinde PKK’lılar var diyerek HDP’yi bir kenara bırakıp “diğer Kürtlerle” bu meseleyi çözeceğini iddia etmesi hiçbir sonuç getirmeyecek retorikten ibarettir. Sonuçta tabii ki kendisi bilir ama umarım bu pozisyonu ile vatandaşlarımızdaki seçimi kazanma umudunun kırılmasının başlıca müsebbibi olduğunu da yakın zamanda anlar.
Şimdi 6’lı masadaki muhalefet partilerine aynı konuyla bağlantılı bir soru sormak istiyorum. Niçin Atatürk’e sövüp, ne laikliğimizi ne de sosyal devletliğimizi bırakmış üstelik Cumhuriyetimizi yıkmak için uğraşan bir takım siyasiler AKP içinde olmasına rağmen, bizim gibi düşünenleri hapislerde çürütüp eziyet eden bu vatan hainlerine gereken cevabı laikliği ve demokratik Cumhuriyeti savunan HDP ile önümüzdeki seçimlerde işbirliği yaparak beraberce vermiyorsunuz?
Suriye’de Kürtlerin haklarını Şam’a ve IŞİD’e karşı korumaya çalışan PYD’liler terörist de içerdeki Cumhuriyet düşmanları ile işbirliğiyle seçim sürecinde ne yapacakları belli olmayan Arap cihatçı örgütler ve ülkemizdeki hücreleri, terörist değil mi?
İçişleri Bakanı Soylu dağdaki bütün teröristlerin ayakkabı numaralarını dahi bildiklerini söylerken “sen ayakkabı numaralarını boşver de terörist Arap cihatçıların hücre adreslerini bul ve içindekileri etkisiz hale getir” niye demiyorsunuz?
Gelelim son patlamayla irtibatlı olan teröriste. Bakan Soylu ilk açıklamasında “teröristin Afrin’den geldiğini değerlendirdiğini” söylemişti. İstihbarat dilinde “değerlendirme” sözcüğünün anlamı “kesin deliller yok ama öyle olma ihtimalini ben yüksek görüyorum” demektir. Yani sübjektif bir görüş beyanıdır. Haydi kesin delilleriniz yok; bu işi PKK’mı yoksa sizin de yakinen bildiğiniz Suriye’deki bir sürü cihatçı örgütten birisi mi yaptı tam bilemiyor öyle değerlendiriyorsunuz da, siz hala Afrin’de, İdlib’de veya kuzey Suriye’deki diğer bölgelerde ne arıyorsunuz? Bizim sınırlarımız içindeki teröristler bize yetmiyordu da başkalarını da dahil etmek için mi terörizmin alanını Suriye’ye ve Kuzey Irak’ta Sincar’a doğru genişletiyorsunuz? Sizin güya “güvenlik koridoru” dediğiniz yerler, potansiyel terör odakları haline gelmedi mi? Kürtleri kendi yerleşim yerlerinden kovup terörist Arap cihatçıları sınırlarımıza yerleştirince huzura mı erdik? Şu anda maaşlarını, silah ve sair ihtiyaçlarını karşılamadığınız ya da sınır kaçakçılığındaki faaliyetlerine son verdiğiniz takdirde bu cihatçı teröristler rahat mı duracaklar? Eskiden PKK vardı. Şimdi Suriye’nin kuzeyinde en az PKK kadar tehlikeli HTŞ, El Kaide, IŞİD, El Nusra vb gibi sayısız cihatçı terör örgütleri sınırlarımızda; Doğu ve Güneydoğu illerimizin hemen hepsinde ve özellikle Sakarya’daki hücre evlerinde.
Nedir bu iktidardaki Arap olsun da isterse terörist olsun bağrımıza basalım anlayışı?