Murat Özçelik
CHP’nin içi karışık
Yıllarca yurtdışında yaptığım görevler sırasında oradaki toplumların değerlerini öğrenmeye çalışırken bizim toplumumuzun birçok insani değerinin (aile arası dayanışma, vicdan sahibi olma, fakire yardım etme, misafirperverlik vb) bazı ülkelerdekinden daha ileride olduğuna hükmetmiş ve bu hasletlerimizden dolayı gurur duymuştum.
20 yıllık AKP iktidarından sonra ne yalan söyleyeyim benim gençliğimde yaşadığım toplumla bugünkü arasındaki inanılmaz farkı görünce, “demek ki ben bizim toplumu iyi tanımıyormuşum” deme noktasına geldim.
Toplumun bir kısmı para kazanmak için her türlü günahı işlemekten çekinmeyen ahlaksız bir insanlar kümesi haline gelmiş. Bir de sonradan görmüş olduklarından paraları ile herkesten üstünmüş gibi ahmakça bir zehaba kapılmış durumdalar.
Bir dediğini ertesi gün değiştirmekten çekinmeyen, yalanı kendi günahlarını örtmek için mübah sayan kasaba kurnazı bir siyasiler güruhu da cabası. Öte yandan kendisinin alt gelirli zümreye ait oluşunu yüzsüzlük derecesinde her şeyi almaya hakkı varmış gibi gören, densiz ve hiç bilgisi olmadan fikir beyan etmekten çekinmeyen bir diğer grup var.
Buna geçmişte aldığı eğitimin üzerine bir şey eklememiş, dünyadaki gelişmelerden bihaber ama burnundan kıl aldırmayan laik yaşam tarzından başka özelliği olmayan bir kesimi daha eklememiz lazım.
Bugün özellikle büyük metropollere baktığımızda, suratlarından akan bin parça, birbirine asgari saygı göstermekten uzak, “merhaba” demeyi neredeyse lütuf olarak gören, sadece paraya tapan, acayip bir toplum haline gelmişiz.
Eksik kalmaması bakımından bir de 5 milyona yakın Suriyeli ve Afgan mülteciyi unutmamak lazım.
Yani tüm ekonomik sorunlarımızın üstüne üstlük AKP’nin böyle bir mirası ile de karşı karşıyayız. Kültürel konulara girmemize gerek görmüyorum. Onu zaten siyasal İslamcılıkla arabesk bir geri kalmışlığa mahkum ettiler.
Bugün gençlerin durumuna bakıyor ve hallerine gerçekten çok üzülüyorum. Haklı olarak ülkeden kaçmaya çalışan çalışana. Oysa biz gençliğimizde böyle ümitsiz değildik. Demokrasi altında siyasi ve ekonomik hatalar yapılabilir ve bunların insanların yaşam koşulları üzerinde olumsuz etkileri de olurdu, ama son 20 yılda siyasal İslam’ın ve kutuplaştırmanın toplumun sosyolojisini değiştirecek denli korkunç kötü sonuçlara neden olduğunu görmekten hicap duyuyorum.
İşte bu siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel yapı içinde 2023’de kurtuluş seçimlerine doğru ilerlerken ana muhalefetin halkın iyi bildiği gerçekleri tekrar tekrar söylemekten başka pek bir şey yapmıyor olması ve gerçekçi politikalar yerine başörtüsü, Londra’da müteahhit Cengiz’in evinin bulunduğu mahallede fotoğraf çektirilmesi gibi abesle iştigal etmesi maalesef sağdaki, soldaki ve merkezdeki bütün entellektüelleri yürekten yaralıyor. “Muhalefete ne yapıp da yardımcı olabiliriz” duygularını körüklüyor.
Şimdi Londra gezisi münasebetiyle yaptığı açıklamayla kasım sonunu beklememizi salık veren Kılıçdaroğlu’nun ne kadar büyük bir hamle yapacağını herhalde göreceğiz! Ancak bilimsel ve teknik konularda Türkiye’ye “temiz” yatırım yapmaları için fon temsilcileriyle görüşmeye gittiğini söyleyen Kılıçdaroğlu’nun bu gezisi de bir diplomat olarak beni pek etkilemedi. Hatırlıyor musunuz ABD ziyaretinde iktidara gelir gelmez “PayPal”ı Türkiye’de serbest bırakacağını söylemişti. Vallahi bunu duyar duymaz halkımızın nasıl heyecana gark olduğunu ifade dahi edemiyorum! Hangi aklı evveller böyle harika fikirlerle ortaya çıkar, kimler böyle dış gezi düzenler inanın onu da bilmiyorum.
Tabii ki fon temsilcileriyle de görüşmek lazım ama emin olun ne ABD’deki ne de İngiltere’deki iktidar mensupları, kendileriyle görüşmemeyi muhalefetin bir gereği sayan Kılıçdaroğlu’na hiç anlam verememişlerdir.
Benim de anlamadığım konu şu: koskoca bir ana muhalefet partisi lideri olan ve Cumhurbaşkanı adayı olmak isteyen Kılıçdaroğlu’nun bu gezilere nasıl onay verdiği! CHP’nin seçmenin gözünde bu hale düşürülmesine bigane kalamadığım, önümüzdeki seçimlere çok az kaldığı ve bu safhada liderlik yeterliliğini sorgulattığı için Kılıçdaroğlu’na hem kızıyor hem çok üzülüyorum. Bu haliyle bırakınız kasım sonunda Türkiye’ye ilişkin bir vizyon açıklayıp onu uygulayabileceğine halkı ikna etmeyi, AKP’nin sosyolojimizi de darmaduman etmekte asli enstrümanlar olarak kullandığı şu anda çökmüş devlet kurumlarının işleyişini düzeltmeyi dahi nasıl becerebileceğini bilmiyorum. Onlar düzeltilmeden nasıl “temiz yatırım” getirebileceğini de algılayamıyorum. Çünkü etrafında yeterli bir kadro olmadığından CHP’ye gönül vermiş herkes şikayetçi. Bunun Kılıçdaroğlu’nun kendi seçimi olduğunu ancak karizmasının bu eksikliği kapatmaya yetmediğini de seçmen tabanı maalesef görüyor.
İşte bundan dolayı CHP’nin içi kaynıyor. Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanlığı adaylığına zorlayanlar onu yukarı itip partiyi kendi ellerine geçirmek gibi Türkiye’nin mevcut durumunda inanılmaz bir oyunun içindeler. Bunu görenlerin birçoğu Kılıçdaroğlu’nun bu hataları ile Cumhurbaşkanı adayı olması halinde yarışı kazanabileceğine dair ciddi kuşku içindeler ama Genel Başkana ihanet etmemek için bir ikilemin içinde kıvranıyorlar.
Nasıl ki geçen yazımda söylediğim gibi seçimleri kazanıp otokrasiden demokrasiye geçmek için HDP ile işbirliği yapmak muhalefet için şart ise, seçimi kazanabilecek ve dış dünyanın da işbirliği yapabileceği adaylardan birisini seçmeye Kılıçdaroğlu’nu ikna etmek, hem CHP kadrolarına hem de 6’lı masaya düşen çok önemli görevlerden birisi!