Hakan Kulaçoğlu
Carthāgō dēlenda est
Geçenlerde bir arkadaşım nereden aklına geldiyse “Bir yazın vardı, ‘Yabancı kontenjanı 300 kiloyla sınırlandırılsın’ başlıklı. Ne gülmüştüm ama,” deyince şaşırıverdim. Yaklaşık 20 sene evvelki bir yazıyı hatırladığı için tebrik ettim ve yılların hiç eskimeyen konusu “yabancı oyuncu kuralı” hakkında yeniden bir şeyler çiziktirmeye başladım.
Önce eski yazımı buldum. Kulüpler Birliği’nin önce yükseltmek için çaba gösterdiği yabancı sayısını sonradan düşürmek için federasyona tavsiye kararı aldığı bilgisinin altında arkadaşımın hatırladığı latife kısmı yer alıyordu:
“Kadronuzda, toplam 300 kilogram ağırlığında yabancı oyuncu bulundurabilin. İster 75 kiloluk dört yabancı alın, isterseniz “0.1 tonluk” üç yabancı. Orası size kalmış. Pardon, orta sahanız mı zayıf dediniz. Alın size bir seçenek daha: Galatasaray’ın bücürlerine denk sıklette, yani 60’ar kiloluk beş adet orta saha oyuncusu transfer edersiniz; alın size “3-5-2’nin kralı!”
Şaka bir yana, yabancı oyuncu sayısı konusunda doğruyu bulmak kolay değil. Yerlilerin transfer bedelleri çok yüksek olduğu için yabancı peşinde koşan kulüp yöneticilerimizi anlıyorum. Bir yandan da genç oyuncularımızın en üst ligimizde daha fazla forma giyme şansı bulmalarını istiyorum. Lakin, her şey o kadar karmaşık ki, kafamda bir sayı belirleyemiyorum. Dahası, azıcık sivrilen gençlerimizin hemen Avrupa’ya gitme hayallerini, sadece menajerlerin değil, medyanın ve dahi futbolseverlerin bu hedeflere büyük desteklerini görünce zihnim iyice bulanıyor. On birinize üç yerli oyuncuyu tam monte ediyorsunuz ki, hemen “Avrupa” diyorlar. E, oradan gelecek parayı altyapıya aktarıp da yeni yıldızlar yetiştirmek gibi bir ideal de pek olmadığına göre… Haydi yeni ucuz (!) yabancılar bulalım, biraz oynatır, parlatır, onları da pazarlarız. Yoksa nereden dönecek bu çark? Milyarlık borçlar nasıl çevrilecek?
Şimdi kulüpler bir yandan yeni federasyondan gelecek haberi beklerken diğer yandan da elde kalem kâğıt yabancı oyuncu sayılarını hesaplıyorlar. Zaten çoğunun yabancı fazlası var; bir kısmını gönderip yerlerine yenilerini alabilmenin derdindeler. Yerli oyuncular içinse bonservis bedelleri adeta yirmi yıl öncesine geri döndü. Yıldız oyuncusu olan her kulüp transfer bedeli olarak büyük rakamlar telaffuz ediyor, zira onlar da bir futbolcu satıp tüm kadronun maliyetini karşılayabilmenin derdinde.
Her sezon birçok takımın yabancı kuralı nedeniyle kadro kurmakta zorlandığı haftalar oluyor. Zira lig yol aldıkça cezalar ve sakatlıklar seçenekleri daraltıyor. Yabancı oyuncular da sakatlanıyor, kart cezalısı oluyor, ancak sayıları fazla olduğu için asıl sıkıntı yerlilerde yaşanıyor. Hal böyle olunca da teknik adamlar dertleniyor, ellerinde tabletti, laptoptu, yüksek matematik problemleri çözüyorlar. Şimdi siz deyin “8+3” ben diyeyim “7+4”, bir hesaplar bir hesaplar. Kadronuzu sadece mevki olarak değil pasaport yönünden de iyi kurgulamanız gerekiyor. Zaten bu sezon yeterince beyin patlatıldı. Yerli çıkarıp yabancı sokulamayacağı için en az iki oyuncu değişikliği yapmak zorunda kalınan maçlar oldu. Bazı takımların savunma kurguları bir maçın içinde tümden değişti, sağ bek başlayanlar orta sahada, stoperler sol bekte, sağ açıklar sağ arkada, santrforlar savunmanın göbeğinde tamamladılar doksan dakikayı. Sadece kenardaki hocalar değil tüm taraftarlar da sudoku uzmanı kesildiler. Şimdi kural 7+4 olursa kendi sudoku deneyimimiz de yetmeyecek ve muhtemelen Japonya’dan konunun uzmanları getirilip kulüplerimizde istihdam edilecek.
Pesimizm aşılamak istemem ama işin gelecekte daha karmaşık hale gelmesinden korkuyorum. Ya yeni gelecek federasyon yabancı kuralını iyice çetrefilleştirip “Kalesini yabancıya teslim edenin santrforu yerli olacak,” veya “Savunmada en fazla 3 yabancı oynatılabilir,” ya da “Sağ bekin yabancı ise sağ açığa yerli oyuncu koyacaksın,” gibi çok spesifik kurallar ilân ediverirse! İşte o zaman bu işi sudoku uzmanı da çözemez ve spesifik yapay zekâ uygulamaları gerekir. Gerçi fena da olmaz, yapay zekâ bütün yabancı-yerli hesaplarını yapar, teknik adamlar ve futbolseverler sadece oyuna konsantre olurlar. Lâkin her güzel şeyin bir de zorluğu söz konusu tabii ki. Futbola teknolojik desteğin harika örneği Video Assistant Referee uygulamasından mağdur olduğunu iddia edenler, o cenahın “Futbolumuza VAR girmeseydi, hangi İstanbul takımı yine şampiyon olurdu?” sorusunun cevabını arayan güruhun sağ savunmacıları, sol hücumcuları yine dertlenmeye başlayacaklar, şaibe aramaya çalışmaktan kan ter içinde kalacaklar. Heyhat! Buna yürek mi dayanır? Tam da bu nedenle diyorum ki “O halde yıkılsın Kartaca”, ne VAR isteriz ne de yapay zekâ!”