Murat Özçelik
Çaresizliğin Anatomisi
Son günlerde Cumhurbaşkanının dış politikada nasıl çark ettiği ve seçimleri etkileyecek ölçüde başarılı işlere dışarıda yine imza atmaya başladığı konuşuluyor. Hayretle izliyorum. Bir defa Cumhurbaşkanının durumu gerçekten çok üzücü. Düşünsenize öncelikle kendi ideolojinizin çöktüğünü görmüşsünüz. O ideoloji uğruna attığınız tüm dış politika adımlarının, çağdaşlığa karşı kürek çektiğiniz için boşa çıktığını da yaşamış, dolayısıyla “dava”nızda hem Doğu’da hem Batı’da yenik duruma düşmüşsünüz. Bu yüzden sayenizde memleketin geleceği kararmış. Yaptığınız tüm takiyyeler, bir o yana bir bu yana dönmeler sizin ne kadar “mahir” bir siyasetçi olduğunuzu değil ne kadar “çaresiz” kaldığınızın göstergesi.
Tüm politikalarınız iflas ettiğinden elinizde kalan son barutu kullanma çabası içindesiniz. İçeride İslamcılığı geriye itip milliyetçiliğe sıkı sıkıya sarılmak zorunda kalmışsınız ve en az sizin kadar yitik bir MHP liderinin desteğiyle ayakta durmaya çalışıyorsunuz. Bu çaresiz durumdan kendi paçanızı kurtarmak içinse dışarıda her yana gülücükler dağıtıyor ve söylediklerinizden ya da yaptıklarınızdan dönmeye amade olduğunuzu her tarafa ilan ediyorsunuz. Dış politikadaki başlıca amacınız ise sizi seçimlere kadar idare edecek bir miktarda para bulmak.
Burada esas yüzünüzü döndüğünüz yer sizin gibi Ortaçağ ideolojisi altında yaşamayı petrol parası sayesinde yürütebilen Arap dünyası. Onlar dahi sizi ve desteklediğiniz Müslüman Kardeşler örgütünü yenmiş olmanın zevkini çıkarıyorlar. Kaşıkçı meselesinin sineye çekilmesi ile Suudi Arabistan’la normalleşmeye doğru gittiniz, terörist dediğiniz BAE’ye tam çark dönüş yaptınız ve Mısır’ın Sisi’si ile tokalaştınız. Bunlar silsile halinde Cumhurbaşkanının çaresizce atmak zorunda bırakıldığı adımlar. Cumhurbaşkanının “siyasette ilelebet dargınlıklar olmaz” lafı ile geçiştirilebilecek bir yenilgi değil. Arap dünyasının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Müslüman Kardeşler ve “Yeni Osmanlıcılık” politikalarında nasıl hezimete uğrattığının apaçık göstergeleri. Eh buna karşılık bir 5 milyar dolarlık swap anlaşmasını Suudi Arabistan ile kıvırdınız ki bu SA için çerez parası ve bundan sonra haddini bil uyarısı. Katar zaten kankanız! O da 8-10 milyar verecekmiş. Artık “o para buradan giden para da bize veriyor gibi mi yapıyorlar” o da bir muamma!
Bu arada Fitch kendi yaptığı bir araştırmaya göre birinci ihtimal olarak seçimleri Cumhurbaşkanının tekrar kazanacağını öngörüyormuş. Bunu Cumhurbaşkanı görünce ne kadar mutlu olmuştur kim bilir. Çünkü yerli ve milli olmayan bir kuruluşun lafı Türkiye’de daha çok dinlenir. Eminim bunu ana akım medya ballandıra ballandıra anlatacak, son dönemde dış politikadaki başarılı hamlelerinden geniş biçimde dem vuracaklardır.
Fitch’in bu tahmininin benim için önem arz eden tek tarafı görünmeyen kalemlerdeki para transferlerinin ekonominin seçimlere kadar idare etmeye yeteceğine dair bir “işaret fişeği” niteliği taşıması. Zira Fitch’in yurtdışındaki “bizlerce menşei belli olmayan para hareketlerine” dair daha fazla bilgi sahibi olması beklenir. Bu da önümüzdeki aylarda da görünmeyen kalemlerde ciddi para girişlerini izleyeceğiz demektir.
Şimdi tekrar Cumhurbaşkanının dış politikasındaki başarılara dönelim isterseniz. Katar’da Sisi ile verilen poz içerde nasıl kullanılırsa kullanılsın Libya ve Suriye’de devam edecek adımlar olmadan hiçbir anlam ifade etmeyecek boş böbürlenmeler. Bir tokalaştı diye Mısır’la sorunlar bitmiş değil. Bunları bize Doğu Akdeniz doğal gazı bağlamında önemli adımlar olarak anlatmaya devam edecekler. Oysa doğal gaz meselesinin Mısır’dan başka iki muhatabı daha var. Malum birincisi İsrail. Ancak İsrail’in bu konuda herhangi bir ilerlemeyi Cumhurbaşkanının ülkemizde faaliyet göstermelerine izin verdiği Hamas liderlerinin ülkeyi terk etmesi koşuluna bağladığı söyleniyor. Hamas’ı ülkeden atarsa içerdeki terör hücreleri yüzünden başımıza nelerin gelebileceğini en iyi bilen şahsiyet malum kendisi. Zaten kendi İslamcılığı da buna müsaade etmiyor gibi.
Dolayısıyla bu noktada doğalgaz işi kilitlenmiş görünüyor. Geri kalan ikinci muhatap ise Yunanistan. O konuda ise konuşmaya bile gerek yok. Cumhurbaşkanının “bir akşam ansızın gelebiliriz” politikası sayesinde adaların tekrar silahlanmasına bütün Batı destek verir hale gelmiş. Yani adaların silahlandırılması “ansızın gelmeyi önlemeye dönük.” Gitti Lozan’ın bir kazanımı daha.
Çaresizlik içinde birbirlerini kollamaktan başka yol bulamadıklarından ortaya çıkan bir liderler arası karşılıklı bağımlılık şaheseri de Erdoğan–Putin yakınlığı. Sen NATO’da ve Avrupa içinde ikilik yarat ben senin doğalgaz borcunu bir yıl öteleyeyim, belki seni enerji “hub”ı bile yaparım falan. Yani yine seçime kadar idare edecek para meselesi. Ukrayna–Rusya savaşındaki denge politikasının bizi getirdiği nokta ise Bali’deki G20 toplantısında Biden’ın davet ettiği NATO üyesi devlet başkanları arasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olmaması.
Dolayısıyla bana Cumhurbaşkanının dış politikadaki başarılarından bahsetmeyin artık komik dahi bulmuyorum. Bu işin özüne ve ayrıntılarına baktığımızda ülke olarak ne duruma düştüğümüz apaçık belli. Doğu’da durum anlattığım gibi de Batı’da farklı mı? Batı’da da inanın hiçbir lider seçimlerden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’la işleri yürütmek istemiyor. Bu durumda muhalefetin moralini bozmasına gerek yok ama iktidarın seçimlere kadar idare edeceği parayı bulduğu varsayımı karşısında 6’lı masanın seçimi kazanmak için ortak seçim stratejisi ne olacak ona bakmak lazım.