Haldun Solmaztürk
“Burası Kuzey Kore, Türkiye, Rusya, Suudi Arabistan değil. Bir demokrasi.!”
Amerika’da bir süredir devam eden bir tartışma var. Tartışma, esas olarak Başkan Trump’ın 3 Kasım’daki seçimi kaybetse bile görevi bırakmayacağı endişesine dayanıyor. Trump’a sıklıkla “Sen bir diktatör değilsin. Anayasaya saygı göstermek, uymak zorundasın” uyarıları yapılıyor.
Bu tartışmalar devam ederken Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin demokrasi olmayan ülkeler arasında Türkiye’yi de sayması, burada bazılarını nedense nasırına basılmış gibi hoplattı.
İlginç olanı Pelosi’nin söylediklerinin değil, şahsının hedef alınması..
Pelosi 80 yaşında bir kadın siyasetçi.. Bush’un Irak Savaşı’na karşı çıkması, Obama’nın sosyal projelerine desteğiyle tanınıyor. Kaçak yabancıların (!) çocuklarına ‘vatandaşlık hakkı’ verilmesi için Meclis’te sekiz (8) saat durmadan konuşarak rekor kırıyor. Türkleri pek sevmiyor, ama kendi ülkesi için iyi ve doğru olanı yapma çabası içinde olan sıra dışı bir siyasetçi..
En ilginç tepki ‘propaganda’ başkanından geldi: “[Pelosi] Başkan Trump’ın Erdoğan’la olan iyi ilişkilerini hedef alıyor-muş”…
Trump’ın sayılan ülkelerde—ki bunlara bir kaç ülke daha eklenebilir—iktidarda olan ve demokrasiyle pek arası olmayan kişilerle—özellikle de bu yüzden—arasının çok iyi olduğunu herkes biliyor. Pelosi’nin sözleri Trump’ın bu ‘liderlerle’ olan “Karşılıklı sevgi ve saygı bağını” olsa olsa güçlendirir. Kaldı ki, Trump’ın 9 Ekim 2019 tarihli mektubu Erdoğan’la olan ‘iyi’ ilişkilerini bozmadıktan sonra hiçbir şey bozmaz.
Fakat arkadaşların ‘durumsal farkındalık’ zafiyeti bununla sınırlı değil..
Erdoğan’ın Mayıs 2017 Vaşington ziyareti sırasında gerçek-üstü bir olay yaşanmıştı.
O sırada Demirtaş ve Yüksekdağ altı aydır tutuklular, Fırat Kalkanı devam ediyor, ABD’nin YPG ile yürüttüğü Rakka operasyonu henüz başlamış..
On üç (13) gösterici Türkiye’nin Vaşington büyükelçiliği karşısındaki yeşil alanda Demirtaş posterleriyle Erdoğan aleyhine slogan atıyorlar. Aralarında kadınlar ve bir bebek de var. Amerikan polisi yetersiz kalıyor; Erdoğan’ı desteklemek için gelenlerle bu grup arasında itiş-kakış, küfürleşmeler oluyor.
Bir süre sonra Trump’la görüşmesi biten Erdoğan geliyor ve Cumhurbaşkanlığı korumaları hep birden bu ‘on üç’ göstericiye kahramanca (!) hücuma geçip ağızlarının—ve de burunlarının—payını veriyorlar. Bu arada yere düşen kadınlar bile tekmelerden nasiplerini alıyorlar. Takviye alan Amerikan polisi ancak korumaları coplayarak durumu kontrol altına alabiliyor.
Bütün bunlar kayıtlarda, tüm dünya izliyor. “Erdoğan polis devletini Vaşington’a getirdi” yorumları yapılıyor… Oralarda “Kafasını aracın sert yerlerine vurarak kendisine zarar vermiştir” diyecek bir vali bulunamadığı için korumalar hakkında adli işlem başlatılıyor.
O kadarla kalsa iyi, ama kalmıyor.!
İki senator, John McCain (Cumhuriyetçi) ve Dianne Feinstein (Demokrat), Erdoğan’a bir mektup göndererek “Bu olay ne yazık ki, hükümetinizin basına, etnik azınlıklara ve siyasi muhaliflere nasıl muamele ettiğini gösteriyor. Sorumlular hakkında işlem yapmanızı bekliyoruz” diyorlar.
Elbette sorumlular (!) hakkında hiç bir işlem yapılamıyor. Kim, kime işlem yapacak.? Bir kere ‘hücum’ emrini kimin verdiği bir türlü (!) tespit edilemiyor. Neticede korumalar emir kulu..
Sonuçta ABD Temsilciler Meclisi 6 Haziran 2017 tarihinde sekiz maddelik bir karar alıyor: ‘Türk Büyükelçiliği Önünde Barışçı Göstericilere Yönelik Şiddeti Kınama’ kararı…
Kararda “Türk güvenlik güçleri hiç profesyonel olmayan bir şekilde, acımasızca hareket etmişler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve Türk Hükümeti’ni lekelemişlerdir” deniyor.
Ama turpun büyüğü son maddede: “Amerika Birleşik Devletleri Türkiye gibi ülkelerde basın ve sivil toplum özgürlüklerini güçlendirmek için adımlar atmalı ve yabancı liderlerin kendi ülkelerinde özgür ve barışçıl protestoları bastırma çabalarıyla mücadele etmelidir”.
Karar 397-0, yani hem Demokratlar hem de Trump’ın Cumhuriyetçileri tarafından ‘oy birliğiyle’ kabul ediliyor.! Pelosi o sırada Temsilciler Meclisi ‘azınlık’ lideri—397 üyeden sadece biri..
Oy birliğiyle geçen—başka hiçbir ülkeyi anmadan—Türkiye’yi aşağılayan bu Kongre kararına o zaman tepki göster(e)meyenlerin, üç yıl sonra ‘mugalata’ ile Pelosi’yi hedef almaları ibretliktir.
Korumaların davası ne oldu derseniz; Mart 2018’de sessizce düşürüldü—tam ABD’nin 30.000 kişilik YPG ‘sınır güvenlik gücü’ kuracağını açıkladığı ve Menbiç’e girdiğimiz (!) dönemde.!
“Senin sorunlarını çözmek için çok çalıştım” diyordu ya, ‘o’ sorunlardan biri buydu.
Heybede çok daha büyükleri de var…
Bedelleri de.!