Kubilay Kaptan
Bir Tablonun Anlattıkları “Yağmur, Buhar ve Hız- Great Western Demiryolu”
Romantizmin en önemli sanatçılarından biri olarak kabul edilen Joseph Mallord William Turner, bir manzara ressamı olmanın çok ötesinde bir değere sahiptir. Işığı saptamak saplantısıyla yaşayan, desene dayalı bütün ilkeleri cesurca yıkan Turner, bütün zamanları en büyük ressamlarından biridir.
Sanatçının son dönem çalışmalarından biri olan “Yağmur, Buhar ve Hız- Great Western Demiryolu” adlı eser ise döneminde kullandığı renkler yüzünden sarıhumma olarak eleştirilmiştir. Dönemin İngiliz sanat anlayışına ters düşen, İtalyan ışığının etkisi ile yapılmıştır. Sanatçıyı soyut resme yaklaştıran bu üslubu, onu coğrafi ayrıntılardan uzaklaştırmış, ancak ortamın atmosferini ve ruh halini en dramatik haliyle yansıtmasına engel olamamıştır. Ayrıca sanatçı yüce estetiği sayesinde; resimdeki buharın, yağmurun ve hızın verdiği puslu atmosferik ortamı, ruhani bir anlatıma dönüştürüp bu resmi manzara resmi olmanın çok ötesine taşımıştır.
Edmund Burke’nin güzel kıyaslamasında “Güzel olan düzgün ve parlak olmalıdır; muazzam olan; kaba ve özensiz; güzel olan düz bir hat çizmekten sakınmalı ama yine de bu hattan sapması belli belirsiz olmalıdır.” şeklinde dile getirdiği gibi Turner’in yüce estetiği bu resimde pürüzlü yüzeyleri ve puslu belirsizliği ile dönemin doğa ile insan arasındaki korkutucu senaryonu izleyicisine sunar.
“Kar Fırtınası” isimli eserinde olduğu gibi bu resimde de sanayi devrimi sonrasında yaşama giren ve doğanın gücüne karşı koyan dev makinelerin doğaya katık kasvetli görüntüsü, sanatçının resimlerini geleceğe dair bir kehanet olarak algılanmasına neden olmaktadır.
Resmin sol tarafında yer alan Thames nehri üzerindeki Maidenhead İstasyon köprüsü, İngiltere’nin sanayileşmesinin simgelerinden biridir. Köprüden geçip yol alan ve sağ tarafa doğru ilerleyen trenin ön yüzeyindeki baca, resmin en net görülen yeridir. Belirsizliğin içinde belirgin kalan bu küçük yüzey, resmin tüm akışını yönetir. Turner’in sıklıkla kullandığı kaybolan perspektif, trenin geriye doğru küçülen görüntüsüyle ansızın bozulur ve tüm unsurlar birbirine karışıp atmosfer ile birleşir. Resme hakim olan sarı tonlar, mavi ve gri renk, trenin izleyiciye doğru yaklaşmasına zemin hazırlar. Ancak Resme dikkatlice bakıldığında ise, sağ tafta köprünün altında belli belirsiz bir detay göze çarpmaktadır. Nehirde trenin büyüklüğü göz önüne alındığında perspektif olarak orantılı olmayan küçük bir kayık içinde iki figür görülür. Bu detay, resme ilk bakıldığında izleyicinin görüş açısına göre betimlenmiş karşıdan gelen trenin, aslında kayık içinden korku ile izlenen trenin görüntüsü olabileceği izlenimini yaratır. Endüstrinin heybeti ve insanoğlunun varoluş karşısındaki acizliğidir görülen.
Resimde algılanan, pus içindeki her yönün sonsuz sayıda sürüp gidiyor olmasıdır. Turner’in açık kompozisyonları yüce estetiğindeki en belirgin özelliğidir. Turner’in resimlerinde gözün algılayamadığı sınırlar, kaybolan perspektif ve sınırsızlaşan kadraj, onun resimleri aracılığıyla yüceliğe ulaşma çabasının bir göstergesidir.
“Yağmur, Buhar ve Hız” isimli Goethe’nin, tamamlayıcı renk etkileşimlerini kullanan Turner’in resminde, imgenin bütün olarak algılanması hemen hemen olanak dışıdır. Onun dış dünyadaki nesneleri temsile dayanmayan görme biçiminde imge, bütün yüzeylerdeki renk ve ışığın devinim halinde birbiriyle kaynaştığı yansımalardan ibarettir. Boşlukta yayılan ışığın sonsuz sayıdaki kırılımı ile meydana getirdiği görsel soyutlamaları, resme konu olan görüntülerin, kalıcı olmayan renklerine dair gözlemlerin, duyumların tespitidir.
Ulaşmaya çalıştığı yüce estetiği ile sanatçı resimlerinde heybetli dağları, suda yansıyan ışığı, yağmuru, fırtınayı, sisin puslu görüntüsünü kendi ruhsal durumuna göre yansıtmıştır. Resimleriyle gözün algıladığı gerçeklik ile ruhun algıladığı gerçeklik arasında o “an”a dair bir köprü kurmuştur. Resim yaparken hissettiği heyecanı ve telaşı, her bir resmi için benzerini olanaklı kılsa da, birebir kopyasını imkânsız kılmıştır.