Kubilay Kaptan
Bir Tablonun Anlattıkları: “Sainte-Adresse’te Teras”
Claude Monet, ışığın figür ve manzaralara bütünlük veren tek değer olduğuna inanır. Parlak renkler kullanan Monet, kırmızı, sarı, mavi gibi ana renkleri ve onların tümlerini kullanır. Çalışmalarında ışığın değişimini yakalamaya çalışırken, bu yolla resme zaman unsurunu da katmıştır. Monet, nesnelerin gerçek görüntülerini, onların belleklerde bıraktığı anlamları ve uyandırdığı duyguları değil, onların kendisinde bıraktığı salt izlenimi vermek istiyordu resimlerinde. Şöyle diyecekti: “Her şey renk ışıltıları içinde görünüyor bana. Bu parıltıyı ve bu büyülü ışığı vermek istiyorum. Bu inanılmaz gerçeği göremeyenlerin, resimlerimi yadırgayacaklarını biliyorum.”
1840’ta Paris’te doğan Claude Oscar Monet, bir bakkalın oğludur. 1845’te ailesi Le Havre’a taşınan Monet, burada okul eğitiminin yanı sıra çizim öğrenimini de yaptı. Çok gençken karikatüre meraklıydı, fakat 1858’den sonra gerçek ustası manzara ressamı Eugéne Boudin’in denetiminde açık havada resim yapmayı sevmeyi öğrendi. 1859’da Paris’e resim çalışmaya gitti. Bütün karşıt önerilere rağmen Monet çalışmalarını hem Charles Jacques’in atölyesinde, hem de Pissarro’yu tanıdığı Académie Suisse’de bağımsız olarak sürdürdü.
Bu yıllar Monet için zorlu yıllardır. Bağımsızlığını ve isyancı karakterini onaylamayan ailesinin her türlü parasal yardımı kestiği, ailesi ile sürekli tartışmalara girdiği gelişme ve çabalama yıllarıdır bu yıllar. O yıllarda aldığı tek yardım sanatçı arkadaşlarından özellikle Gustave Courbet ve Bazille’den gelmektedir. 1866’da kız arkadaşı Camille Doncieux’un tam boy portresini yaptı ve iyi eleştiriler aldı. Camille ile aralarındaki ilişkiyi onaylamayan ailesi ona para vermeyi yeniden kesti. Bu sıralarda Camille, Monet’nin ilk çocuğunu dünyaya getirdi.
Claude Monet, ışığın figür ve manzaralara bütünlük veren tek değer olduğuna inanır. Parlak renkler kullanan Monet, kırmızı, sarı, mavi gibi ana renkleri ve onların tümlerini kullanır. Çalışmalarında ışığın değişimini yakalamaya çalışırken, bu yolla resme zaman unsurunu da katmıştır. Monet, nesnelerin gerçek görüntülerini, onların belleklerde bıraktığı anlamları ve uyandırdığı duyguları değil, onların kendisinde bıraktığı salt izlenimi vermek istiyordu resimlerinde. Şöyle diyecekti: “Her şey renk ışıltıları içinde görünüyor bana. Bu parıltıyı ve bu büyülü ışığı vermek istiyorum. Bu inanılmaz gerçeği göremeyenlerin, resimlerimi yadırgayacaklarını biliyorum.”
Bahçeler tüm yaşamı boyunca Monet’nin aklını çelecekti. Bahçelerin zengin ışıltısı Monet’ye ışığın ve rengin gücünün, etkilerinin peşinden gidebileceği uygun bir ortam sunuyordu. Monet ailesi ile 1867 yazını Sainte-Adresse’te geçirir. Sainte-Adresse’te Teras ise çiçekleri ve ışığı Monet’e bambaşka bir kapı aralıyordu. Burada fırça kullanımı Paris resimlerindeki gibi rahat değildir; hem figürler hem de teras ve deniz garip bir şekilde katı ve şematiktir; ama gün ışığının kullanımı yönünden resim, Bahçedeki Kadınlar’ı gerilerde bırakır. Monet’nin sonradan anlattığına göre, sandalyenin üzerinde oturan öndeki figür babasıdır Ressam, resimde yükseltilmiş bir bakış açısıyla, teras, deniz ve gökyüzünü boyayarak, tuvalin düz alanını vurgulamıştır. Ayrıca, Monet’in Camille ile beraberliği nedeniyle ailesiyle arasının gergin olduğu bir dönemdir.
Monet 1878’in başından 1881’e kadar Vétheuil’de yaşadı. Özellikle Seine kıyılarına ait resimler yapmayı sürdürerek, ışığın su üzerindeki değişen yansımalarını resmetmeye çalışır. 1879’da hayata gözlerini yuman Camille’nin ölümü Monet’i düzensiz bir hayata sürükler. 1890’da sonunda içinde yaşadığı evi satın aldıktan sonra bir koleksiyoncunun dul eşi olan Alice Hoschede ile evlendi.
Claude Monet, 50 yaşında ününün doruğunda Paris’e 80 kilometre uzaklıktaki Giverny’de bir kır evi inşa ettirdi. Sekiz dönümlük bahçesini yapay göl ve çiçeklerle donatmış. Monet bu bahçede Japonya’dan söğüt, zambak ve nilüfer sipariş edip burayı bir cennet bahçesine döndürmüş. 36 yıl boyunca pek çok tablosunu burada yaptı.