Kubilay Kaptan
Bir Tablonun Anlattıkları “Dünyevi Zevkler Bahçesi”
Hollandalı Rönesans Ressamı Hieronymus Bosch, 1450’de S’Hertogenbosch’da doğmuştur. Asıl adı Jheronimus van Aken olan Bosch, Aachen’den geldiği sanılan bir ressam ailenin çocuğuydu, yaşamı S’Hertogenbosch’da geçti ve gene bu kentte burjuva geleneklerine göre yaşamıştır. 1480 yılına doğru zengin bir soyluyla evlenen Bosch, o tarihten sonra parasal güvenliğe kavuşmuş, 1488 – 1499 yıllarında, doğduğu kentin katedralinin süslemesinde çalışmıştır.
Şeytanlarla ilgili konular, fantastik konular işlemiş olması Bosch’un sanatını Flaman geleneğine bağlarken, manzara resimlerindeki ayrıntılı teknik, Hollanda okuluyla bağlantılıdır. Bosch’un “Yeryüzü Zevkleri Bahçesi” olarak bilinen eseri triptiktir. Yani bir orta kısım ile iki yanındaki açılır kapanır, orta kısma göre daha dar, panolardan oluşan üç kanatlı altar panosudur. Açılır kapanır olan yan kanatların arka yüzlerinde de panolar bulunmaktadır.
Bosch’un “Yeryüzü Zevkleri Bahçesi” adlı eserindeki temel tema: ‘Dayanıksızlık – Geçicilik – Denge’dir. Arka plandaki bütün o garip kule benzeri yapıların ne anlama gelirse gelsinler, çok hassas bir denge içinde oldukları açıktır. Ortadaki yapı, üstünde yuvarlak altlığa oturan bir sütunun yer aldığı, suda yüzen çatlamış bir küredir.
Her yerde tüyler ürperten bu dayanıksızlık, hassas denge, izleği vurgulanıyor. Sanki yapının üstüne kuş gibi tünemiş insanlardan biri hareket etse, kuşlardan biri uçsa bütün bu fıskiye devrilip gidecektir. Aynı yaklaşım, kalıcılığı olmayan (geçici nitelikteki) öğelerden, olasılıkla bulut ve köpüklerden oluşan öteki yapılar için de geçerlidir. Yapıta bu açıdan bakmayı başarsak, bu durumun pek çok çeşitlemesini buluruz; çoğu figür nesneleri başlarında dengede tutmakta, dönüp duran kalabalık içindeki bir adam atın sırtında tek ayağı, üstünde dengede kalmaya çalışmaktadır. Kırılgan kabarcıklar, ıstakoz kabukları, cam tüpler, yumurtalar, hep bu türden nesnelerdir. Giderek, cehennem bölümündeki (sağ kanat) merkezi figür, gizemli ağaç adam bile, hiç güven vermeyen iki harap kayık üstünde duruyor.
Bosch’un Yeryüzü Zevkleri Bahçesi’nin algılanması konusunda farklı görüşler vardır: İtalya’dan gelenler için Bosch’un bu dehşet verici düzenlemeleri, hayli sevimli ve düşsel şeyler, gerçekten büyük keyif aldıkları eğlendirici groteskler oluyordu. Antonio de Beatis bazı garip ayrıntılara takılmış, ancak bütünün anlamını hiç sorgulamamış görünüyor. Tanımlama biçimi, korku ve bunaltıdan çok eğlence niteliği taşıyor. Ancak bu tepkiyi veren yalnız de Beatis değildir. Bosch’u, 16.yüzyılda gülünç canavarların yaratıcısı, 19.yüzyılın başında ise daha şaşırtıcı Lustige (şakacı) biçiminde değerlendirmeler olmuştur. Bosch’un imge dünyasının güldürücü bulunmaktan vazgeçilmesi, herhalde bir 20.yüzyıl tutumudur. Ne var ki, onun yaratılarının gizini çözme kesinlikle göz ardı edilmemelidir. Biz bugün Saman Arabası’nın ot toz ve kül peşinden boşu boşuna koşmaya karşı iğneleyici bir vaaz, bir vanitas niteliği taşıdığını da biliyoruz; giderek bu niteliği 17.yüzyılda Siguença tarafından benzer biçimde yorumlanan ‘Yeryüzü Zevkleri Bahçesi’nde de bulabiliriz. Yapıta ilişkin son yorumlar, belki de cinsel öğeler konusunda çok fazla durmuş, bu bilmecemsi panoyu kapladığı görülen öteki izleğe, dayanıksızlık ve geçiciliğe pek yer vermemiştir.