Bülent Vardar
BİLİM KURGU SOSLU TARİHİ DRAMA: “OUTLANDER”
Outlander, salt tarihsel dönemlere ayna tutmaya çalışan bir dizi olmanın ötesinde, aynı zamanda kadın erkek ilişkilerinin içerdiği gizeme ve kadın haklarına da ayna tutuyor. İçerdiği duygusallık ve öne çıkardığı şövalye ruhuyla Outlander, bugünün perspektifiyle izlediğinde çarpıcı saptamalara ve uygarlık hakkında da sorgulamalara kapıyı açıyor.
“Outlander”, pandeminin dünyayı kasıp kavurduğu bu dönemde alternatif temaşa mediumu Netflix’in, 5 sezondan oluşan uzun soluklu bir dizisi. Zaman zaman bizim dizileri aratmayacak sarkmalara, uzatmalara sahip olsa da bu uzun soluklu dizi, kurmaca olayların yamacında Birleşik Krallık’ın 18.yüzyılın ortalarından 20. yüzyıla ulaşan tarihini, sinemanın da sevdiği konulardan olan bir kadın ve iki erkeğin aşk ilişkisi çerçevesinde bilim kurgu sosuna banarak ele alıyor. Aynı zamanda insanoğlunun uygarlık olarak tanımlanan evrimsel sürecine de, yaşlı kıtamızın diziye konu olan coğrafyası bağlamında ayna tutuyor.
Tarihi Dramanın Aşk Üçgeni
Öncelikle bu dizi her ne kadar temelde bir aşk üçgeni üzerine yoğunlaşsa da, bir dönem filmi ve tarihi drama. 2. Dünya Savaşı’nın bitmesine az bir süre kala başlayan dizinin reel zamanlı karakterleri Claire ve Frank Randell, savaş sürecinde ülkeleri İngiltere’ye farklı kulvarlarda hizmet etmiştir. Claire (Caitriona Balfe) bir hemşire olarak cephede pek çok askerin hayatını kurtarırken, kocası Frank Randell (Tobias Menzies) ise gizli servis için çalışmıştır.
Savaşın bitiminde geç bir balayı ve aşk tazelemek için İskoçya’da Inverness’a giderler. Bu tarihi kasaba doğası ve kaldıkları evin sahibi Frank’ın eski dostu olan Rahip (James Fleet)) ve otantik mekanlarıyla geçmişe yolculuk için biçilmiş kaftan gibidir. Bir akademisyen ve tarihçi olan Frank Randell, karısına 18. Yüzyıldan yıkıntı olarak kalmış mekanlar William Kalesi, Mackenzie Konağı ve çok eski yıllardan kalma ve bir tepe üstünde bulunan dikili taşları gösterir. Frank’ın sevgiyle anmadığı ve önceki kuşaklardan büyük büyük babası olan “Kara” lakaplı Jack Fraser ise, majestelerinin ordusunda yüzbaşıdır ve kötü bir üne sahiptir. Bu arada Her iki Randell karakterini de Tobias Menzies’in oynadığını hatırlatalım.
Jamie & Claire Fraser
Claire’in ilgisi üzerine rahibin yardımcısı taşların mitolojik öyküsünü ona anlatır. Bu bilgi Claire ve Frank’in yaşamlarını bir daha eskisi gibi olmayacak şekilde değiştirir ve Claire’i 1750’lere götürüp hayatının aşkı Jamie Fraser (Sam Heughan) ile tanışmasına vesile olan olayları tetikler.
“Outlander”, salt tarihsel dönemlere ayna tutmaya çalışan bir dizi olmanın ötesinde aynı zamanda kadın erkek ilişkilerinin içerdiği gizeme ve kadın haklarına da ayna tutuyor. İçerdiği duygusallık ve öne çıkardığı şövalye ruhuyla Outlander, bugünün perspektifiyle izlendiğinde çarpıcı saptamalara ve uygarlık hakkında da sorgulamalara kapıyı açıyor.
Tarihi Yeniden Yapmak Mümkün Olsa...
Tarihçilerin ve aydınların tarihi yeniden yapabilmemiz, yazabilmemiz mümkün olsaydı neleri değiştirdik sorusu akıllarından geçmiş olmalı!... Tarih, yazının bulunuşuyla ortaya çıktı ve önceleri mağara duvarlarına çizilen resimler ve yazıtlar üzerindeki yazılar, bilinen en eski tarihi anlamaya dönük belgeler... Diğer yandan tarih bilimi de her ne kadar belgelere dayandırılsa da, sonuçta bir yazılı metin. Tarih, belgeleri alt alt sıralamak yerine onları bilimsel yaklaşımla bir öykü halinde yeniden yorumlar. “Outlander”ın ana karakterleri, tarihin akışını değiştirmeye ve özellikle Culloden Savaşı’nın yapılmasını önlemeye çalışsalar da, bu çabaları boşa gidecektir...
İskoçya'da Inverness yakınlarında bir bölge olan “Culloden”da, Britanya’nın tarihindeki dönüm noktalarından birisi olan “Culloden Savaşı” ile Jacobite isyanı sonlandı. “Prens Charles Edward Stuart'ın Jacobite güçleri ile Britanya hükümet güçlerinin -Hanoverian gücler de denilebilir- karşılaştığı Culloden Savaşı'nda Prens'in kuvvetleri yenilgiye uğradı. Prens Charles Edward Stuart 1745 yılında İskoçya'ya giderek, Taht'ta Stuart Hanedanlığı'nı restore etmek amacıyla Jacobite İskoçlardan bir ordu kurmuş, Edinburg'u ele geçirerek İngiltere'ye doğru ilerlemeye başlamıştı; yenilgi Culloden'de gerçekleşmemiş olsaydı Ada tarihi pek farklı bir şekilde gerçeklesecekti” (
Hanedanlık Mücadelesi ve İngiliz-İskoç Düşmanlığı
Outlander dizisi İngiliz-İskoç tarihi boyunca oluşan düşmanlığın en önemli kırılma noktalarından olan Culloden Savaşı’nı hanedanlık mücadelesi ve iki ulusun birbirine olan nefreti olarak yansıtsa da; Doç.Dr. Dilek Yiğit savaş hakkında şu açıklamayı yapar: “Culloden Savaşı bir İngiliz- İskoç savaşı mıydı? Hayır... Savaşın tarafları Katolik İskoçlar ve İngilizler idi.Yani İskoç tarafı olarak tanımlanan taraf İskoçya'da azınlık olan Katoliklerden oluşuyordu; Protestan İskoçları içermiyordu. Bu durum savaşın İngiliz-İskoç savaşı olarak tanımlanmasına engel olur (...) Ancak İngiliz-İskoç savaşı olmamasına rağmen Culloden Savaşı İskoç milliyetçi söyleminde yer alıyor. Bunun nedeni, Culloden Savaşı'nın ‘Katolik İskoç-Hükümet savaşı’ değil de ‘İngilizler ile birlik olmaya karşı İskoclar-Hükümet savaşı’ olarak okunmasından kaynaklanıyor. Savaşın taraflarından birini 1707 Acts of Union ile gerçekleşen İngiliz-İskoç birliğine karşı olanlar olarak tanımlar isek, Culloden Savaşı'nı İskoç milliyetçiliği bağlamında okumak da kaçınılmaz oluyor. Dolayısıyla da Culloden Savaşı İskoç milliyetçiliği için sıklıkla hatırlanacak ve hatırlatılacak bir vaka ve İngiliz karşıtlığını besleyen bir sembole dönüşmüş” (
Jacobite İsyanı ve Culloden Savaşı
“Outlander” bir televizyon draması olarak öyküsünü anlatırken karakterlerini ele aldığı dönemler içinde maceradan maceraya sürükleyerek kimi zaman sıkıcılık tuzağına düşüyor, öykünün odağından uzaklaşıyor. Bu süreçte Fransız hanedanlığı ve İngiliz hanedanlığı arasındaki çekişmelerle, zamanında dünyaya hükmeden bu iki büyük gücün gelişme seviyeleri ve sosyal yaşamları da yansıtılıyor. Diğer yandan konu aldığı dönemlerin ayrıntılı incelemesini yaparak başarılı dönem yansıtmaları, mekan ve kostüm tasarımları, başarılı aydınlatma tasarımı ve görüntü yönetmenliği çalışması, Outlander dizisinin ele aldığı dönemin atmosferini etkili şekilde oluşturmasına katkıda bulunuyor. Arıca dizinin oyunculuk açısından oldukça başarılı performanslara sahip olduğunu da ekleyelim.