BAĞIMSIZ SEÇMENLER

Eğer ben bu yazının başlığını “Kararsızlar Birinci Parti” diye belirleyip, “üç seçmenden biri kararsız, mevcut partiler seçmenleri tatmin etmiyor, partiler seçmenlerin gerisinde kaldı, özellikle Z Kuşağı mevcut partilere ilgi duymuyor” tezlerini işleseydim muhtemelen okurların büyük çoğunluğunun itirazı olmayacaktı. Hatta bir çok yorumcu bunu televizyonlardaki tartışma programlarında muhtemelen kullanırdı.
Aslında siyasete ilgi duyan okurların bir çoğu, yukarıda yer alan “hayali” tespitlere benzer değerlendirmeler içeren yorumlarla son üç ayda sıkça karşılaşmıştır. Bazı araştırma şirketlerinin kamuoyuna açıkladıkları çalışmalarında, şu an için hangi partiye oy vereceğini henüz kararlaştırmadığını belirten tüm seçmenleri “kararsız” olarak yorumlaması bu tartışmaları alevlendirdi.
Kararsızların yüksek olmasını, Cumhur İttifakı’na yakın duran yorumcular genellikle “iktidardan uzaklaşsalar bile muhalefete yönelmiyorlar, kararsızlar havuzunda bekliyorlar” şeklinde iyimser ve ümitvar bir biçimde yorumlamayı tercih etti. İktidara uzak ama muhalefetten de ümitsiz bazı karamsar yorumcular bu bulguyu kendi tutumlarını haklı çıkarmak için kullandılar: “sadece ben değil seçmenler de muhalefete umut bağlayamıyor, çünkü muhalefet partileri seçmene güven vermiyor” şeklinde kötümser yorumları tercih etti. Yeni parti girişimlerinin tarafları ve destekleyenleri ise bu bulguyu “seçmenler mevcut partilerin hiçbirine güvenmiyor ve yeni kurulacak partileri bekliyor” şeklinde değerlendirdi.
Bu konu ne zaman açılsa, kararsızların yüksek olduğu bulgusuna hep itiraz ettim ve dilim döndüğünce bu yorumun neden doğru olmadığını açıklamaya çalıştım.
Burada en temel yanlış seçmenleri sadece ikiye ayırmaktan kaynaklanıyor: Bir partinin taraftarı olanlar ve henüz hangi partinin taraftarı olacağına karar verememişler!
Dolayısıyla eğer halihazırda hangi partiye oy vereceğini kararlaştırmamış herkes otomatik olarak “kararsız” kabul ediliyor. Oysa ki siyaset literatürü bu durumu biraz daha farklı değerlendiriyor.
Literatürde partilere karşı tutumlarına göre seçmenler tasnif edilirken kullanılan bazı kategoriler var:
Bunlardan birincisi ve en büyük kitleyi teşkil edenler “sadık seçmenler”dir. Sadık seçmenlerin en belirgin özellikleri kendilerini bir partinin taraftarı olarak görmeleri, siyasal kimliklerini bir partiye referansla açıklamaları ve en az iki seçimde arka arkaya aynı partiye oy vermeleridir. Başkanlık ve ittifak sistemine geçmeden önce ülkemizde seçmenlerin yaklaşık yüzde 72’si sadık seçmenlerden oluşurdu. Ancak bu rakam ittifaklarla birlikte azalmaya başladı. Dünyada partilerin en duyarlı oldukları husus olan seçmen sadakati ülkemizde bizzat partiler eliyle zayıflatıldı. Özellikle yerel seçimlerde birçok parti kendi seçmenlerini ortağı olan bir başka partiye oy vermesi için ikna etmeye çabaladı. Neticede sadık seçmenlerin oranı düştü. Kesin oranları ancak ilk seçimden sonra bilebileceğiz, ama sadık seçmen oranının yüzde 70’in altına indiğini tahmin ediyoruz.
İkinci seçmen kategorisi “sandığa gitmeyenler” veya apolitiklerdir. Adından da anlaşılacağı gibi bunların büyük çoğunluğu çeşitli nedenlerle siyasete ilgi duymayan ve oy kullanmaya gitmeyen seçmenlerden oluşur. Türkiye’de bu kategorinin oranı yaklaşık yüzde 15’tir. Bazı gerilimli seçimlerde sandığa gidenlerin oranı biraz daha artsa bile son on yılda yapılan seçimleri baz alacak olursak genel ortalamanın yüzde 15 civarında olduğunu görüyoruz. Siyasetten ümidini kestiği veya partilerin hiçbirini beğenmediği için sandığa gitmeyenler de bu grubun içerisinde yer alıyor.
Ancak sandığa gitmeyenler oy oranlarının hesaplanmasında dışarıda tutulmaktadır. Dolayısıyla birinci kategoride yer alan sadık seçmenlerin oranı sandığa giden seçmenlere göre hesaplanmaktadır.
Üçüncü kategori yazının başlığında da yer alan “bağımsız seçmenler”dir. Ülkemizde siyaset yorumcularının en çok ihmal ettiği ve anlamakta zorlandığı seçmen kitlesi bu gruptur. Bağımsız seçmenler literatürde “yüzergezer seçmen” (floater voters) veya kaygan oylar (swing votes) olarak da isimlendiriliyor. Bunların temel özelliği kendilerini mevcut siyasi partilerden herhangi birine ait hissetmemeleri, siyasal kimliklerini bir partiye referansla açıklamamaları ve her seçimde farklı partilere oy vermeleridir. Birden fazla kategorinin seçildiği seçimlerde (örneğin genel seçimlerde Cumhurbaşkanı ve milletvekilleri için ayrı ayrı oy kullanıyoruz, ha keza yerel seçimlerde belediye başkanı ve belediye meclisi üyeleri için de ayrı oylar atıyoruz) her bir seçim türünde farklı partilere oy verenler de bu kategoriye dahil ediliyor.
İlk genel seçimden sonra daha net bir biçimde gerçek rakamı öğrenecek olmakla birlikte, şu an sistemdeki seçmenlerin yaklaşık ¼’ünün yani sokaktaki dört kişiden birinin bağımsız seçmen olduğunu; bir diğer değişle kendini herhangi bir partiye ait hissetmediğini tahmin ediyoruz.
Bağımsız seçmenlerin bazı ortak özellikleri var:
◆ Siyaseti yakından takip ediyorlar ve siyasal gelişmelerle ilgili farkındalıkları yüksek,
◆ Yaş grubu olarak daha çok gençlerden oluşuyor ve çoğunluğu iyi eğitimli,
◆ Partiye değil adaya, ideolojiye değil belli konulara daha fazla duyarlılar ve oy kararlarını adaya yahut duyarlı oldukları konulara göre veriyorlar,
◆ Siyasi yelpazenin uçlarına doğru değil, daha çok merkezine teveccüh ediyorlar.
Amerikan siyasetinde bağımsız seçmenlerin rolünün farkına varılalı uzun yıllar oldu. Bağımsız Seçmen Efsanesi (The Myth of the Independent Voter; Bruce E. Keith-David B. Magleby ve diğerleri) başlıklı kitabın yayınlanma tarihi 1992. Aslında 1960’lı yıllardan itibaren bu seçmenlerin davranışları siyasetle ilgilenenlerin merakla takip ettiği bir konu olagelmiş.
Bizde ise bağımsız seçmen konusu siyasetle ilgilenenlerin çok az dikkatini çekiyor ve bu grup ihmal ediliyor. Muhtemelen bir çoğunuz bu son cümlem için “yok artık!” diye içinizden geçirdiniz ama durum tam olarak budur. Dört seçmenden birinin neye göre oy verdiği, davranışlarının hangi durumlarda nasıl şekillendiğine dair maalesef yeterince veri yok.
Bağımsız seçmenler yüzde 50 + 1 sisteminin siyasetin temel mekaniği olduğu bir modelde partilerin birincil hedef kitlesi olmak durumunda. Bunları ikna etmek diğer partilerin sadık seçmenlerini ayartmaktan şüphesiz ki daha kolay. Ancak bunları ikna etmek için hamasetten uzak rasyonel bir yaklaşım ve dil kullanması gerekiyor.
Son Amerikan seçimlerinde bağımsız seçmenlerin rolüne dair çokça araştırma ve yorum yayınlandı. Bir sonraki genel seçimlerde biz bu tutumu görmezden gelsek bile seçim sonuçları büyük ölçüde bağımsız seçmenler tarafından şekillendirilecek.
Dördüncü kategori olarak ilk kez oy kullanacak genç seçmenleri de zikretmek gerekir. Seçmenin yaklaşık yüzde 10’unu oluşturan bu genç seçmenler de en az bağımsız seçmenler kadar kritik önemde.
Başka bir yazıda da genç seçmenler üzerine odaklanırız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İbrahim Uslu Arşivi