Murat Aydın
“Ayıp” değil ayrımcı şiddet
60 yıl oldu. 25 Kasım 1960’da, Dominik Cumhuriyeti’nin diktatörü Trujillo’ya karşı mücadele eden Mirabel kardeşlerin, diktatörlük polislerince şoförlüklerini yapan Rufino de la Cruz ile birlikte dövülerek öldürülmesinin üzerinden 60 yıl geçti. Yaşanan bu olay vesilesiyle her yıl 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü olarak anılmakta.
İçişleri Bakanı 25 Kasım vesilesiyle sarf ettiği sözlerle kadına yönelik şiddeti önlemekle, kadınların ve hepimizin can güvenliğini korumakla görevli olduğunu unutmuş görünüyor. Kadına yönelik şiddeti erkekleri “azarlayarak” ve yapılanın “ayıp” olduğunu söyleyerek önleyeceğini sanıyor. Oysa kadına yönelik şiddet “ayıplanarak” veya “kınanarak” önlenecek bir şey değil.
Şiddetin iktidarı kurma ve sürdürme biçimi halini aldığı bir dünyada yaşıyoruz. Kendinden “daha güçsüz ve basit” olarak nitelendirdiği kadını kendi amaçları için kullanmak isteyen erkek egemen anlayış bunu yapabilmenin aracı olarak şiddete başvuruyor. O nedenle kadına yönelik şiddet; basit, kişisel veya somut olayın özelliklerinden kaynaklanan bir durum değil. Her defasında şiddete gerekçe kılınan başka sebepler ortaya atılsa da asıl neden, kendini kadından üstün gören erkeğin üstün olmadığı gerçeğiyle yüzleştiğinde başvurduğu boyun eğdirme aracı oluşudur. O nedenledir ki kadına yönelik şiddet politiktir ve kadına yönelik bakış açısı değişmedikçe ortadan kalkmayacaktır.
Kadına yönelik bakış açısının temelinde ayrımcılık anlayışımız var. İnsanları; yaş, cinsiyet, ırk, etnik köken, inanç veya sınıfsal farklılıklarına dayalı olarak ayrımcılığa tabi tutan anlayışımız her türlü şiddeti körüklüyor. Herkesin eşit haklara sahip bireyler olduğu ve insanlar arasında üstünlük söz konusu olmadığı kabul edilinceye kadar kadına yönelik şiddeti doğuran ayrımcı bakış açısı da değişmeyecektir.
Şiddete uğrayan, tecavüz edilen veya öldürülen bir kadına dair haberi görüp üzüldüğünüzde kendinize şunu sorun; “ben herkesi sadece insan olduğu için eşit ve değerli sayıyor muyum?” Örneğin etrafınızda bir “Suriyeli” gördüğünüzde ona bakışınız ve onun hakkındaki duygu ve düşünceleriniz ne oluyor? Eğer ülkesinden göç etmek zorunda kalmış bir Suriyeli hakkında iyi düşünce ve hislere sahip değilseniz şiddete uğrayan kadın haberine karşı duyduğunuz üzüntü temelsizdir. Çünkü ayrımcılığa karşı çıkmayan ya da kendisi ayrımcılık yapan birisi bir başkasına yönelen ayrımcılık temelli şiddete sahiden ama sahiden üzülmüş olamaz. Zira ayrımcılık, şiddeti körükler ve herkes kendisi açısından “öteki” görünene karşı şiddet uygular.
Şiddeti “öteki” saydığına baskı yapmanın ve “ötekine” karşı iktidarını kurmanın aracı sayanlar; bazen bir kişi, bazen bir grup, bazen bir şehir, bazen bir cinsiyet ya da siyasi iktidarın kendisi olsa da temelde birbirinin aynıdır. Zora ve şiddete dayalı her iktidar kötüdür. Zora ve şiddete dayanan iktidar; ev içinde de olsa işyerinde de olsa kurumlarda ve siyasal iktidara da olsa kötüdür. Ve böylesi iktidar alanlarına karşı mücadele etmek özgürlük ve bağımsızlığı savunan herkesin görevidir. Kadına yönelik şiddetle mücadele gününde kadınların yanında olmak bu nedenle hepimizin özgürlüğünün yanında olmak anlamına gelir.