Hakan Kulaçoğlu
Avcı Avcı’ya karşı
Hiç öyle “Takke düştü, kel göründü,” gibi şeyler yazamayacağım, sadece mutlak gerçeği tekrarlayacağım: Beklenen demeyelim de korkulan oldu ve Trabzonspor Kopenhag’a üçüncü kez elendi. Yani kurumsal gelenek bozulmadı, makûs talih mağlup edilemedi. Daha doğrusu kulübün mazisi Avcı’nın bireysel Avrupa performansı ile birleşti ve CL yerine bir alt mecraya yelken açıldı.
Kendi halinde hafızası olan, arşive, istatistiklere bakmaya çalışan bir futbolsever olarak zaman zaman bazı bilgiler derleyip eşe dosta yolluyorum; Trabzonspor’un Avrupa Kupaları’nda ilk maçı tek farkla kaybettiği 11 eşleşmenin 9’unda elenen taraf olduğu, ilk maçı kaybettiği son 10 eşleşmenin tamamında elendiği gibi. Trabzonspor, Avrupa serüveninde altı kez 1-0’lık dış saha yenilgisi almış ve uzun süre devam eden “deplâsman golü kuralı” döneminde bu küçük dezavantajın altından kalkamamıştı. Üstelik bu kez elimizde Abdullah Avcı’nın hiç iç açıcı olmayan Avrupa Karnesi de vardı; 5 galibiyete karşılık 15 yenilgi yaşamış, ilk maçı kaybettiği beş ön eleme turu eşleşmesinin hepsinde hüsrana uğramıştı.
Neyse ki bu kez deplâsman golü diye bir sorun yoktu, bu nedenle de ev sahibi takım risk alarak oynayabilme şansına sahipti. Kopenhag kadro olarak çok dolu bir rakip olmadığı için de 40 bin taraftarını arkasına alacak bir Trabzonspor’un birden fazla gol bulabileceğini düşünenlerin sayısı az değildi. Herkes kendi sahasında coşkulu, etkili ve kadrosunda birçok genç oyuncu olan rakibi panikletecek bir takım ve oyun bekliyordu. Ancak öyle olmadı…
Avcı, maçtan önce rakibi çok iyi analiz ettiklerini ve oyunu santim santim hesapladıklarını söylerken aslında beden dili o kadar emin görünmüyordu. Mart ayı ortasından beri, yani tam 5 aydır aksayan oyuna bir çare bulunduğu izlenimi yoktu. O zamandan sezon sonuna kadar oynanan 11 resmi maçta 3 galibiyet, 5 beraberlik ve 3 yenilgi alınmış, 15 gol bulunup 16 gol yenirken Trabzon’daki 3 lig maçı da berabere bitmiş, sadece İstanbul’da oynanan Altay maçı güçbela 2-1, Kayseri kupa maçı ise son dakika golüyle 1-0 kazanılmıştı. Buna yeni sezonda içeride oynanan 1-0’lık Hatay maçını da eklediğimizde eldeki numune skorların hiçbirinin Kopenhag’ı elemeye yetmeyeceği görülüyordu.
Hazırlık maçlarındaki kötü görüntüsünü resmi maçlarda sildiği düşünülen Bordo-Mavililerin gol yemeden kazandığı 3 resmi maçtaki rakipleri ise son derece yanıltıcıydı. Sivasspor, İstanbulspor ve Hatayspor’un Türkiye ve Avrupa için 8 resmi maçlık karnesi, Trabzonspor maçları hariç şöyleydi: Sıfır galibiyet, 2 beraberlik ve 6 yenilgi. Yani Trabzonspor’un mu iyi yoksa diğer üçünün mü kötü başladığı net olarak kestirilemiyordu.
Ve Kopenhag maçı oynandı. Maçın hemen başında hızlı hücumla bulunan çok müsait bir pozisyonun kaçırılması sonrasında dengeli bir oyun oldu, Avcı’nın santim santim planladığı senaryo dakika dakika eksildi ve tabelaya gönlümüze göre değil, istatistiklere uygun bir skor kazındı. Üstelik Trabzonspor neredeyse hiç risk almadı, ayağı iyi iki stoperle oynamasına rağmen kaleci Uğurcan’a rekor sayıda geri pası yapıldı, bunların sonuncusu maç bitmek üzereyken ve neredeyse rakip sahadan olunca tribünler dayanamayıp ıslıkladı.
Neyse, olan oldu. Eğri oturup doğru konuşalım, Türk futbolunun mevcut seviyesi CL falan değil. Avrupa Ligi bu halimize yeter de artar bile. Ancak bir noktayı konuşmadan geçmek de doğru olmaz. Trabzonspor beş aydır geriye gidiyor. Üstelik bunca takviyeye rağmen. Avcı kafasında bazı şeyleri çözebilmiş değil. Daha önce, Başakşehir’de iken maç öncesi ve sonrası analizlerini hayranlıkla izlediğim o teknik adamın yerinde şimdi başkası var gibi. Uzun uzun, ince ince oyun planını anlatıyor ama bunu sahaya yansıtamıyor. Süreli ekibiyle birlikte rakibi dikkatle izlediğinden ve ona göre önlem aldığından bahsediyor ama her rakip Trabzonspor orta sahasını gayet rahat geçip kalesinin önüne gelebiliyor. Bunca analiz ve önlemden sonra gördüğümüz şu ki, eldeki gayet maliyetli ve yetenekli oyuncular bildiklerini de unutmuş durumdalar. Kafayı rakibi karşılamaya verirken hem kendi hücum planlarını unutuyorlar hem de rakibi karşılayamıyorlar. Oysa büyük takım kendi hücum planını sahaya koyar ve bir tarafın hücum organizasyonu karşılama stresi söz konusu olacaksa, o taraf rakibi olur.
Evet, Avcı geldiğinde Trabzonspor kaybetmeyi alışkanlık haline getirmişti ve Abdullah Hoca kolay top kaybetmeyen sabırlı oyunla önemli işler başardı. Takımı ve taraftarı toparladı, huzur kazandırdı. Büyük bir başarının mimarı oldu. Ancak sonradan takıma birçok takviye yapıldı ve yapılmaya devam ediliyor. Ve ortada sadece Hamsik’in yokluğu ile açıklanamayacak düzeyde bir oyun kalitesi düşüşü, bir üretim eksiği ve motivasyon kaybı var. Takımın temposu çok düşük ve hızlı hücum hak getire. Trabzonspor hücuma çıkarken yaptığı yan paslar ve geri dönmeler her rakibin yeterince pozisyon almasına olanak tanıyor. Bu yavaş oyunda elde bir sihirbaz yoksa çok zor gol bulunur ve bu sezon öyle bir sihirbaz da yok.
Trabzonspor’un bu sorunları aşması şart ve bunu Avcı’dan başka yapacak kimse de yok. Avcı çok iyi bir hoca ve elinde çok çok iyi bir kadro var. Artık toparlanıp üretme zamanı. Galatasaray maçı bunun için ideal bir fırsat. Az laf çok iş. Avcı, Trabzonspor’u demeçlerindeki tempo kadar hızlı oynatabilirse kazanılacak çok şey var daha.