Ayşe Baykal
Aşkın kanunu var da doğanın kanunu yok mu?
Bugün sizlere Meteoroloji ve Afet Yönetimi Profesörü Mikdat KADIOĞLU ile yaptığım söyleşiyi paylaşacağım.
Kendisi Karadenizli… Ülkemizde ve özellikle de Karadeniz’de yaşanan afetlerle ilgili konuştuk… Karadenizli kimliğinden olsa gerek oldukça ilginç bir kişilik. Saatlerce dinleyebileceğim bir anlatımı var. Afet tanımıyla ilgili yaptığı espriyi paylaşmadan geçemeyeceğim. “Afet bir kadın adıdır, ama yönetmeliği yok.”
Afet yönetimi konusunda yetkin bir isim olarak son yıllarda yaşadığımız yangın ve sellerle ilgili “Neler oluyor?” diye sorarak başlamak istiyorum.
Bir şey olmuyor. Dünya var olduğundan beri var olan tehlikeler hâlen devam ediyor. Fazla nüfus, deprem bölgelerinin yerleşime açılması, dere yatağına ev yapılması gibi sebepler tehlikeyi afete dönüştürüyor. Yaşadıklarımız çarpık yapılaşmanın sonucu.
n Yaşadığımız afetlerin iklim değişikliğiyle ilgisi yok mu?
Moda bir söylenti, her şeyde iklim değişikliği diye bir şey yok ki… Her şeyde “iklim değişikliği” diyenler iklim değişikliğinin ne demek olduğunu bilmiyor zaten. Yüzyıllardır ormanlar yanar, ormanın içinde ne işin var senin. Deprem yönetmeliğimiz var ama orman yönetmeliğimiz yok, sel yönetmeliğimiz yok. Adam ormanda veya derede ev yapmak istiyor. Belediye de ruhsat veriyor. Suçu iklim değişikliğine atmak, işin sorumluluğundan kaçmaktır… İklimin değil insanların değişmesi lazım.
n Peki, sorumluluğu insanoğlu olarak alalım. Bu durumda doğa olaylarının afet olmaması için ne yapılması gerekir?
Afet, tehlike ile olur; yangın, aşırı yağış, deprem gibi. İki şey yaşanan tehlikeye karşı önemlidir: Birincisi maruz kalmamak, ikincisi maruz kalanın savunmasız olmaması. Tehlike karşısında maruz ve savunmasız kalmak. Tehlike, maruz kalmak, savunmasız kalmak; bu üçü birleştiği zaman ortaya afet çıkıyor.
Afetlerin üçte ikisi insanların yüzünden çıkıyor ve sonuçta da yine insanlar zarar görüyor. Tehlikeyi de artırıyor üstelik. Selin önüne tomruk koyuyor, hafriyat koyuyor, bu sefer dere taşıyor. Yarım metrelik su beş metre oluyor. İklimi değiştiren de insan. Suçluyu görmek isteyen aynaya bakacak. Suçu havaya, suya atmak kolay, nasılsa kendilerini savunacak bir avukatları yok.
n Bir Karadenizli olarak genellikle dere yataklarında yaşanan afetlerle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Ben yapılmasın demiyorum. Kıyı kanununa uyulsun diyorum. Yapalım ama kuralına uygun olsun. Dere yatağını boşaltacaksın. Dere yatağına mesafe koyacaksın. Adam dereye bakıyor; manzara güzel, yazın da yağmur yok, hava güzel. Yapıyor evi… Dereyi adam yerine koyan yok. Sen evine gitsen yatağında yabancı birini görsen ne yaparsın, atarsın değil mi? Dere de aynı şeyi yapıyor işte.
n Yakın gelecekte Karadeniz Bölgesi’nde bir afet tehlikesi ön görüyor musunuz?
Karadeniz’de deprem hariç her şeyi bekleyeceksiniz.
n Son olarak, İstanbul’da yaşayan biri olarak merak ediyorum. Beklenen büyük İstanbul depremiyle ilgili neler söylersiniz?
İstanbul depremiyle ilgili bir seferberlik yapılması gerekiyor. Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak tüm yöneticilerin İstanbul’a yoğunlaşmaları lazım. Afet yönetimi depremden sonra afet bölgesini ziyaret ederek, bina altından insan çıkarmak değildir. Afet olmadan önce ziyaret edeceksiniz.
Deprem olunca İstanbul’da afetin yönetilmesi çok zor. 50 bin binadan bahsediyoruz, bunları deprem yıkmadan bizim yıkmamız lazım.
500 bine yakın kimsenin oturmadığı binalar var. Çürük binaları yıkıp buralara taşımamız lazım. Riski hemen yönetebilir seviyeye indirmemiz lazım.
n İstanbul depreminin olmama ihtimali yok mu?
Aşkın kanunu var da doğanın kanunu yok mu? Bu deprem olacak, kaçışı yok. Saatli bomba gibi, tik tak tik tak geri sayıyoruz.