Haldun Solmaztürk
“…artık senin kim olduğunu, ne olduğunu gayet iyi biliyorlar..”
Bu, 2021’in ilk yazısı; 2020’nin son yazısı gibi ‘aydınlanma’ üzerine..
Erdoğan’ın yılın ilk ‘Cuma’ konuşmasında da, bermutad, ‘Bay Kemal’ vardı: “Yanına yirmi tane [a.b.] başörtülü koysan, artık senin kim olduğunu, ne olduğunu gayet iyi biliyorlar”.
Buradaki ‘bilmek’ de bir tür aydınlanma (!) anlamında… Ama yerinde mi, orası meşkuk.!
Demokratik rejimlerde devleti temsil edenler, örneğin hakim, savcı, polis, asker, kaymakam, ‘türban’ tak(a)mazlar. Takarlarsa vatandaşların onların ‘tarafsızlıklarından’ kuşku duymaları kaçınılmazdır. VE yerindedir.!
Bu gerçekliğin ‘aydınlanmaya’ dayalı—ve tartışmaya kapalı—iki somut nedeni vardır.
“Velev ki siyasi simge” dedikleri türbanın, bu bağlamda siyasi parti rozetinden farkı yoktur. Bir hakimin ‘kürsüde’ türban takmasıyla, CHP, AKP veya HDP rozeti takması aynı anlamdadır. Belli devlet görevlerinde, kılık ve kıyafet özgürlüğünün görev ‘dışındaki’ durumlarla sınırlı olduğunun kabul edilmesi beklenir. Aksi halde ucu açık bir sürece girilir ki sonuçları ortadadır.
Demokratik-laik rejimler ‘insanların’ yaptığı kanunlarla yönetilirler. ‘Dini inanç’ gerekçesiyle ‘devlet’ görevinde de türban—veya bir başka dini simgenin—kullanılmasında ısrar etmek veya buna izin vermek, demokratik rejimin yerine din devletinin ikame edilmesidir.
Orta zekalı bazı arkadaşların “İngiltere demokratik değil mi ki orada türbanlı hakim var?” gibi akla ziyan sorularına gelince; böyle uygulamalar oralarda da demokrasiye aykırıdır, ama yine de tolere edebilecek bir siyasi kültür vardır. Ama Türkiye’de, olmaz ya, örneğin kipa takmış veya haç taşıyan, Musevi veya Hristiyan bir hakimin kürsüye çıkması tahayyül edilebilir mi?
Oy vermeyenleri “Ahiretlerini yakmakla” tehdit edebilen, ama bir milletvekilinin kişisel fikir beyanının toptan linç kampanyasına dönüştürüldüğü bir siyasi kültürde ‘devlette’ türban tolere edilemez. Edilemediğini görmemek için ya alık, ya da siyasi körlük içinde olmak gerekir.!
İşte 2021’e girerken, içinde bulunduğumuz bu kaotik ortamda tuhaf bir durumla karşı karşıyayız.
Plastik poşetlerin market payından ‘1’ kuruşa muhtaç hale gelen ülke, çok boyutlu bir devlet krizinin ortasında açıkça bir erken seçime gidiyor, ama siyasi tablo bir türlü netleşmiyor.
Halkın yüzde 70’i işlerin genel olarak ‘kötüye gittiğini’ ve köklü değişime ihtiyaç olduğunu düşünüyor; yüzde 60’dan fazlası, ki bunlara AKP ve MHP seçmeninin yarısı da dahil, ‘hükümeti’ sorumlu tutuyor, ‘reform’ söylemine—düzelme olabileceğine—inanmıyor.
Bu koşullarda, üçlü Cumhur ittifakı oyları yüzde 50’nin altında, düşüyor. Partilerin ‘kemiksiz’ oyları—haftadan haftaya değişse de—AKP yüzde 30+, CHP yüzde 18+, İYİ Parti yüzde 8+, HDP yüzde 7+, MHP yüzde 6+ düzeylerinde. Ama ‘Kararsızlar’ partisi yüzde 21-27 ile ikinci.!
Bir başka ülkede iktidar alternatifi olacak ‘ana muhalefet’ CHP, kararsızlar dağıtıldığında bile yüzde 20-22 üzerine çık(a)mıyor. Oyların bir kısmı İyi Parti ve DEVA’ya geçiyor. Genel başkanının ‘kimliği’ ve ‘kurucu’ misyonu üzerinden parti ‘şeytanlaştırılıyor’. Ama bunlar tek başına Cumhuriyet’in en köklü partisinin içinde bulunduğu durumu açıklayamıyor.
CHP, esas olarak ‘kendisinden’ kaynaklanan nedenlerle halka güven veremiyor. Hata üstüne hata yapıyor, bindiği dalı kesiyor, AKP genel başkanının oyun planına uyuyor, onun eline oynuyor.
Son ‘türban’ krizinde, CHP genel başkanı, “Çağın neresindeyiz biz? …Hakim hukukun üstünlüğüne ve vicdani kanaatine göre karar verirse …benim başımın üzerinde yeri vardır. Başörtüsü takar takmaz, o ayrı bir şey, o onun özel yaşam tarzıdır. …Kaldı ki bizim parti meclisinde—üstelik hukuk mezunu arkadaşlarımız var” diyor, ayrımcılığı (!) kabul etmiyor.
Devlet gücünü kullananla, parti üyesini bir tutuyor; devlet görevini ‘özel yaşam’ sayıyor; sanki ‘vicdani’ kanaat ve ‘hukuk’ kavramlarının dini inançla birebir ilişkili olduğunu bilmiyor gibi..
Maruz kaldığı linç girişimleri, tehditler, hakaretlerde o ‘vicdan’ ve ‘hukuku’ bizzat tanımışken..
Ve bunu ‘çağın’ gereği olarak sunuyor. Bu sürecin, dün kadar yakın zamanda, sadece “Eğitim özgürlüğü noktasında bir sıkıntıyı aşmaya vesile olmak” için başlatıldığını bile unutmuş.!
AKP genel başkanı kimbilir ne kadar gülmüştür.!
CHP’nin yeni bir lidere değil, ama yeni bir ‘liderlik’ ve yönetim anlayışına, bambaşka bir yönetim iklimine ve Cumhur ittifakı dışındaki partilerle samimi ve somut işbirliğine ihtiyacı var.
VE, bu işbirliğinin—hangi çerçevede yapılacaksa—kamuoyuyla en açık ve dürüst biçimde paylaşılması lazım. Bunu yapacaklarının işaretlerini veriyorlar, ama zaman giderek kısalıyor.
Akılcı, etkin, inandırıcı, sonuç alıcı politikaların, stratejilerin geliştirilmesi, halkın, sivil toplumun, ‘aydınlanmış’ kitlelerin bu mücadeleye dahil edilmeleri, çoğalmak gerekiyor.
Türban konusunda da mutlaka bir uzlaşmaya ihtiyaç var—ama demokrasiden taviz vermeden…!
Bu mümkündür.!