Murat Aydın
Anayasa Mahkemesi neden var?
Anayasa Mahkemesi neden var? En basit haliyle söylersek; yasama ve yürütme gücüne sahip siyasi iktidarı hukukla sınırlamak, hepimizin temel hak ve özgürlüklerini korumak için var. Peki, üyelerini tümüyle siyasi iktidarın belirlediği Anayasa Mahkemesi, hak ve özgürlüklerimizi siyasi iktidara karşı nasıl koruyacak? Üstelik verdiği kararlar iktidar tarafından beğenilmediğinde uygulanmıyorsa varlığının anlamı nedir? Son bir haftada yaşadıklarımız bu soruları bir kez daha sormamıza neden oldu.
Anayasa Mahkemesi, Enis Berberoğlu’nun yargılanmasının hukuka aykırılığını bir kez daha tespit etti ve önceki kararının uygulanmamasının hukuksuz olduğunu söyledi. Ancak hepimiz biliyoruz ki mahkemenin bunu söylemesi değil siyasi iktidarın tavrı önemli olacaktır. Haksızlığa uğradığı en yüksek mahkeme tarafından hem de iki kez tescil edilmiş bir milletvekilinin dahi hakkını alamadığı bir ülkede hukukun üstün, yargının bağımsız olduğunu söylemek için epey delil göstermek gerekir.
Başka ne oldu? İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı sırasında, bir dönem dile getirilip arzulandığı üzere, “yürütmeyle uyumlu şekilde çalışan” başsavcı, önce Yargıtay üyesi oldu. Yargıtay’da bir gün bile mesai yapmadan, bir tek dosya incelemeden Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday oldu ve cuma gece yarısı Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine atandı. Ve biz şimdi bu üyenin, hepimizin hak ve özgürlüklerini siyasi iktidar karşısında koruyan kararlar vermesini bekleyeceğiz. Anayasa Mahkemesine güveneceğiz, yargının iyi işleyen bir mekanizma olduğuna inanmaya devam edeceğiz. Öyle mi?
Oysa bırakın biz sıradan yurttaşları, bu ülkenin bakanları bile yargı sisteminin iyi çalışmadığı konusunda şikâyet ediyor. Bu duruma yine son bir haftada yaşanan iki örnek vermek yeterli olur sanırım.
İlk örnek Adalet Bakanı’ndan. Adalet Bakanı, Enis Berberoğlu hakkında verilen Anayasa Mahkemesi kararının uygulanması gerektiğini bir kez daha söyledi. Söyledi ama geçen sefer bu kararı uygulamayan yerel mahkeme hâkimleri hakkında başkanlık yaptığı HSK’nın bir işlem yapmama nedenini açıklamadı. Şimdi yerel mahkeme yine Anayasa Mahkemesi kararını uygulamaz ise veya uygular gibi yapıp içini boşaltarak uygularsa (ki bu ihtimal hâlâ var) Sayın Bakan ne diyecek, ne yapacak belli değil.
İkinci olayda yargıdan şikâyet eden kişi, İçişleri Bakanı. Bakan Soylu, sosyal medya mesajında, annesine hakaret eden kişinin tutuklanmamasını eleştirip bakan olmasına rağmen elinden bir şey gelmediğini söyledi. Aynı gün, Adalet Bakanı “sosyal medyada tutuklama siparişi verenlere sesleniyorum, TC. Devleti bir hukuk devletidir” deyiverdi. Adalet Bakanı, bu sözü kime karşı dedi bilinmez ama İçişleri Bakanı’na hakaret eden ama tutuklanmayan kişinin geçmişine bakıldı, bir ara Cumhurbaşkanına da hakaret ettiği keşfedildi ve bu kez tutuklandı. Sosyal medyada yayınlanan bir mesaja göre, “ikinci sarıdan kırmızı kart alarak” cezaevine konuldu. Böylece “sosyal medyadan verilen tutuklama siparişi” yerini bulmuş oldu.
Sadece bir haftada yaşanan bu olaylara bakarak Adalet Bakanı’na sormak gerekmez mi; TC. Devleti gerçekten bir hukuk devleti mi? Yargı sahiden bağımsız, hukuk üstün, adalet sistemi saygın ve güvenilir mi?
Yargıyı ve hukuku kendisini için ayak bağı gören, dahası istediği siyasal sistemi yargıyı araç olarak kullanarak kurmaya çalışan, yargı kararlarını beğenmeyince uygulamayan, istediği ancak toplumca eleştirilen kararlar çıkınca yargının bağımsız olduğunu söyleyen siyasi anlayış değişmedikçe her hafta yeni olaylar yaşamaya devam edeceğiz.
Hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı yeniden tesis edilmeden, iktidar mensupları dâhil kimse için hukuk güvenliği olmayacaktır. Hukuk güvenliği olmayan, temelinde adalet bulunmayan bir devletin varlığı tehlike altında demektir. Çünkü adalet mülkün temelidir.