Hakan Kulaçoğlu
Ama bu şey değil mi?
Pazar akşamı oynanan Trabzonspor-Beşiktaş maçı sonrasında taraflı tarafsız tüm futbolseverler güzel bir maç seyredildiği ve konuk takımın oyunun gereklerini daha iyi yerine getirerek futbolun güzelliklerini daha çok sergilediği konusunda hemfikir oldular. Ev sahibi takım ise hem -moda deyimle- ligin kısalan boyunun agresifliğe lüzum bırakmaması münasebetiyle hem de çok uzun zamandır şampiyonluk kutlayamamış olmanın verdiği tedirginlik nedeniyle daha tutuk ya da kibar tabiriyle “kontrollü” bir oyuna tutunmuştu, dolayısıyla da sonuçtan pek şikâyet etmedi.
Maç bitti, puanlar paylaşıldı, Trabzonspor kendisini uzak mesafeden takip etmeye çalışan takımların firesiz geçtiği haftada kayıp yaşasa da huzurunu bozmadı. Öte yandan, Bordo-Mavililerin yarıştaki otuz beş yıllık rakiplerinin taraftarları ve bazı medya mensupları bir süredir gündemde tutmaya çalıştıkları konuyu işlemeye devam ettiler: “Trabzonspor şampiyon olmuyor, yapılıyor.”
Ligin seyrine ve puan durumuna bakıldığında bir temeli ve dayanağı olmayan bu fantastik savın özellikle sosyal medyada bayağı bir alıcısı var. Puan sıralamasında liderin 15, 24 ve 30 puan altında yer alan, Türk futbolunda her zaman doğal hak sahibi olduğunu düşünen köklü ve kıymetli takımların, camiaların bazı mensupları özellikle Twitter’da kendilerince bir sanal gerçeklik yaratmış durumdalar. Hatta hadise siyasal kampların trol ordularının yürüttüğü karalama kampanyalarıyla neredeyse başa baş bir hâl aldı. Aynı insanlar hem kendi kulüplerini, başkanlarını, yöneticilerini, teknik adamlarını ve oyuncularını aylardır eleştiriyorlar, yetersiz buluyorlar, türlü türlü hatalarını alt alta sıralıyorlar hem de tüm bunlara rağmen takımlarının liderin gerisinde kalmış olmalarını federasyonun, hakemlerin ve siyasetin tarafgirliği ile açıklamayı tercih edip bunu makul ve mantıklı buluyorlar.
Üç kulübün taraftarları kaç aydır kendi başkanlarını başarısız bulup istifaya davet ediyorlar, üçünün de teknik direktörü başarısız oluyor ki değiştiriliyor ama ligde şampiyonluk yarışından kopulmasının sebebi yine siyasetin, federasyonun, hakemlerin Trabzonspor’u kollaması oluyor. VAR uygulaması sürekli eleştiriliyor ama kimsenin aklına VAR sonrası toplam puan durumunda da lig liderinin en üst sırada olmasını “Ya hu arkadaş demek ki yıllarca bu adamların hakkı yenmiş de şimdi pozisyonlar incelenmeye başlayınca adil yarışma şansı bulabilmişler,” demek gelmiyor. Defalarca şaibeli bir şekilde resmi ikinciliklerle yetinmeye mahkûm edilen bir camianın şikenin ve teşvikin artık hayalinin bile kurulamadığı şu yeni dönemde açık ara şampiyonluğa koşmasına aslında gayet açıkça ortada olan anlam yüklenemiyor.
Bakın arkadaşlar. Söylemek zorundayım ki bu ciddi bir düşünsel sorundur. Sağlıklı olmaktan uzaktır. Bunca hata yapmış başkanlarınız, yönetimleriniz, teknik adamlarınız varsa, idari ve teknik çalkantılar yaşadığınız bir dönemin içindeyseniz yarışta gerilerde, çok gerilerde kalmanız gayet doğaldır. Lider takımın güzel oyunlarla ve çok şık gollerle galip geldiği maçlardan sonra onun oyuncuları hakkında hayranlık dolu ifadeler kullandıktan hemen bir hafta sonra bunun tam tersini yapıyorsanız, bu duruma tıpta ambivalans denir. Yine tüm UEFA ve TFF finansal fair-play kurallarına rağmen sizin kulübünüzün yaptığı transferlerin gayet uygun olduğunu düşünürken Trabzonspor’un şaibeli transferler yaptığını, iktidardan parasal destek gördüğünü iddia etmeniz de kulüplerin borsada olduğu şeffaf bir mali dünya için karşılıksız teorilerdir.
Mevcut siyasi iktidar yirmi yıldır hüküm sürmektedir. Bu süre zarfında her bir kulübün kaç kez şampiyon olduğu ortadadır. Kendi şampiyonluğunu iktidara karşı kazanılmış bir zafer gibi gösterip başkalarınınkileri yandaşlıkla açıklamaya çalışmak ciddi bir stand-up denemesidir. Trabzonspor herkesin dilindeki ”Kabinede dört bakanları var,” sözünün geçerli olduğu dönemde sadece Göksel Gümüşdağ’ı olan Başakşehir’e şampiyonluk kaptırmıştır. Oysa aynı Başakşehir bir sezon öncesinde görünürde hiçbir bakanı makanı olmayan başka bir rakibe geçilmiştir. Yok şimdi bunu da “Ama bizim hocamız, kadromuz daha iyiydi, ondan şampiyonluğu kaptırmadık,” diye açıklamaya kalkarsanız bu da mistik hezeyan alt başlığı altına giriverir.
Elbette Trabzonspor Başkanının ve camianın bazı mensuplarının kulübün çözülen her irili ufaklı sorunundan ve yasal yollarla alınan kredilerden sonra siyasi figürlere sanki bir zorunlulukmuş gibi teşekkür mesajını es geçmemeleri oluşan bu tuhaf psikolojide rol oynamıştır. Dahası son Beşiktaş maçı öncesi iktidar partisi vekillerinin ve yerel yöneticilerinin kulübü ziyaretleri sırasında yönetim kurulu toplantı masasında ağırlanmaları ve sonrasında kulüp binası önündeki toplu hatıra (!) fotoğrafının kulüp resmi hesaplarından parti ismi anılarak paylaşılması son derece tuhaf olmuştur. Trabzonsporluların artık şunu bilmeleri gerekir ki siyasetçilerin kulübü ziyaretlerinin değişmez amacı kuruma değil kendilerine PR sağlamaktır. Partisi ne olursa olsun bir siyasetçi taraftarı olduğu kulübü çok önemli bir maç öncesinde davulla zurnayla duyurarak ziyaret ediyorsa ve bu eylem hem de toplu şekilde yapılıyorsa ya o siyasetçi yeterli muhakeme kapasitesine sahip değildir ya da fırsatçılık yapıyordur. Belki de bilinçaltında bir yerde Trabzonspor’un başarısından kendi siyasi kampına pay çıkarıyordur, ki bu düşüncesi komplo teoricisi rakip camia mensuplarından çok daha sağlıklı bir zihinsel durumu işaret etmez.
Trabzonspor sabırlı bir planlama ve isabetli transferlerle uzun süre sonra şampiyonluğun kucaklamayı fazlasıyla hak etmiştir. Dileyen alkışlar, dileyen komplo teorileriyle karşılamaya ve kendini avutmaya çalışır. Ancak bunca yılını şikeyi, dopingi ve ırkçılığı hoş görmekle geçiren bazı şahsiyetlerin kabartmaya çalıştıkları bu kampanyanın ülkenin mustarip olduğu sosyal şizofreniden başka hiçbir şeye katkısı olmaz. Ve dışarıdan bu ülkenin futbol kamuoyuna bakan makul mantıklı her evrensel futbolsever de şaşkınlık içinde şu soruyu sorar: “Ama bu yaşananlar, söylenenler tam da şey belirtisi değil mi?”