Alfred Heilbronn kimdir?

Alfred Heilbronn’un kim olduğunu bilmemek normaldir. Konuya ilgisi olanlar hatırlayabilir veya meslek gereği bilenler olabilir.

1885 Almanya doğumlu olan Alfred Heilbronn, Türkiye’de modern botaniğin kurucusudur. Nazi Almanya’sından kaçarak Türkiye’ye sığındı. İstanbul Üniversitesi’nde akademisyen olarak çalıştı. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde ordinaryüs profesör ve enstitü direktörü oldu. Öte yandan Tıp Fakültesi, Eczacılık Fakültesi ve Diş Hekimliği Fakültesi’nde botanik, genetik, farmakobotanik, bitki anatomisi ve biyoloji gibi dersleri verdi. Asistanlarıyla beraber Anadolu’nun farklı bölgelerine yaptığı geziler ile fakülteye kurduğu herbayumu daha da genişletti. 1941’de Alman vatandaşlığından çıkarılınca 1947’de Türk vatandaşlığına geçti. Alman eşi hayatını kaybedince 1948’de ikinci evliliğini Mehpare Başarman ile yaptı. 1955 yılında emekli oldu. 1960 yılında Almanya’ya geri dönerek Münster Üniversitesi’nde çalıştı. 1961 yılında ise hayatına kaybetti. Heilbornn’un adı 2003 yılında kurucusu olduğu botanik bahçesine verildi.

Asıl konumuz Alfred Heilbronn’un önderliğinde kurulan botanik bahçesi: Alfred Heilbronn botanik bahçesi olarak da bilinen İstanbul Üniversitesi’ne ait olan bahçe. Süleymaniye Camii’nin yanında müftülük kapısından geçtikten sonra biraz iç tarafta kalan binayla başlayıp her türlü bitkiye ev sahipliği yapan 19 dönümlük bahçedir.

1933 yılındaki üniversite reformu ile bizzat Atatürk’ün daveti üzerine Türkiye’ye gelen ünlü botanikçiler Prof. Dr. Alfred Heilbronn ve Prof. Dr. Leo Brauner tarafından kurulmuştur. Bu bahçenin kuruluş ve düzenleme çalışmalarında Prof. Hilbronn’a, Prof. Dr. L. Brauner ve Alman bahçe uzmanı W. Stephan destek vermiştir ve 1935 yılının ilkbaharında İstanbul Üniversitesi botanik bahçesi ismiyle açılmıştır. Bu bahçe Türkiye’nin ilk herbaryumunu (kurutulmuş bitkilerin saklandığı yer) da barındırıyordu. Bitki çeşitliliği ve Türkiye’nin en eski botanik bahçesi unvanı ile gerek yurt içi gerekse yurt dışında (400 botanik bahçesi ile tohum alış-verişi yapmaktaydı) tanınan, saygın bir konuma sahipti. Bahçede 160 familyadan 400 adet ağaç ve çalı, 3500 adet otsu bitki, tropik ve subtropik ülkelerin bitkileri ile toplamda 5000 adet bitki bulunmaktaydı.

Sonra 2015 yılı geldi. Türkiye için büyük, değerli bir miras olan Bahçe, 2015 yılında müftülük hizmetlerinde kullanılması amacıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi. Diyanet’e geçme sebebi olarak bahçe sınırları içinde şeyhülislamlık evi bulunması gösterildi. Ancak öğrencilerin karşı çıkmasıyla Vezneciler metro istasyonunun karşısına yapılan biyoloji binası bitene kadar dokunulmayacağı söylendi. Daha sonra üniversitelerin ayrılmasıyla gündeme gelen bahçe boşaltılmaya başlandı. “Yapmayın, etmeyin” dendikçe gelen cevap “Ne işe yarıyor ki, öğrenciler toplanıp kahve içiyor,” oldu.

Bu cahillik, sığlık sonucunda kaçınılmaz olan, bu ülkede her güzel şeyin başına gelen onun da başına geldi: Kurudu. Bakımsızlıktan kurudu. Güvenlik zaten yoktu, bahçıvan da emekli olmuştu, bitkiler de ölüme terk edildi.

Bu anlaşılması güç kıymet bilmezlik, ilgisizlik ve bilgisizlik karşısında isyan etmemek elde değil. Oysa Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yaşanan zorlu dönemde büyük fedakarlıklarla, Atatürk’ün doğa sevgisinin de etkisiyle hayata geçirilmiş bir mekandı. İstanbul’un doğal yaşam açısından bu değerli mekanının, Atatürk’ün bıraktığı eşsiz miraslardan olan bir yerin daha birkaç yıl içinde adım adım yok edilmesini hiçbir şey yapamadan, sadece izledik.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kubilay Kaptan Arşivi