Kubilay Kaptan
Ağlayan Çocuklar
Şair Ovidius, İsa’dan kısa süre önce şöyle yazıyordu:
Uzun zaman önce
Toprak daha iyi şeyler sunuyordu,
İşlenmeden fışkırıyordu ekin,
Ağaç dallarında meyveler,
Meşe kavuklarında bal,
Kimse yarmıyordu toprağı sabanlarla
Ya da bölmüyordu toprağı
Ya da küremiyordu denizin dibini
Sahil dünyanın sonuydu.
Akıllı insan doğası, icatların kurbanı,
Fena halde yaratıcı,
Neden çevirirsin şehirleri kuleli surlarla?
Neden silahlanırsın savaş için?
Ovidius bu şekilde isyan etse de insanoğlu altı bin yıldır düzenli olarak savaşıyor. Devletlerarası savaşlar ve iç savaşlar dışında bireysel silahlanmadan kaynaklı çatışmalarda her sene binlerce insan ölüyor.
ABD’nin bitirilemeyen derdi olan silahlanmanın sonucunda, Teksas eyaletine bağlı Uvalde kentinde 24 Mayıs’ta meydana gelen saldırıda 19’u çocuk, 21 kişi yaşamını yitirdi.
27 Eylül 2015 tarihinde şu haber vardı: “ABD’li Demokrat Parti’den Bob Brady, Papa Francis’nın su içtiği bardağı çaldı. Artık sudan yudumladıktan sonra, eşi Debra’ya da içirdi. Bununla da yetinmeyen Katolik milletvekili, kalan suyu şişeye doldurarak torunlarının vaftizi için ayırdı.”
Yine ABD’de Florida merkezli Spike adlı bir silah üreticisi, üzerinde İncil’den ayet yazılı bir taktik saldırı silahı üretti. AR-15 tipi tüfek, şirket tarafından “Crusader” (Haçlı) diye adlandırıldı. Üzerinde “144. Mezmur: Ellerimle vuruşmayı, parmaklarımla savaşmayı öğreten Rabbe övgüler olsun” yazan tüfek, 1.395 dolar fiyat ve ömür boyu kullanım garantisiyle satışa sunuldu. Eski bir Deniz Komandosu olan şirket sözcüsü Orlando Sentinel, “mütedeyyin hiçbir Müslümanın bu silahı eline almaya cesaret edemeyeceğini” ileri sürdü. Sentinel, “Hiç düşünmeksizin, Müslüman bir terörist eline aldığında tepesine yıldırım düşmesine neden olacak böyle bir silaha sahip olmak isterim” dedi.
ABD, dünyadaki silahların yarısına yakınını satıyor ve dünyada tüketilen petrolün yarısına yakınını satın alıyor. 1968’de bir kurşun yüzünü param parça etmeden iki ay önce Dr. Martin Luther King, ülkesinin “dünyadaki en büyük şiddet ihracatçısı” olduğunu açıklamıştı. Otuz yıl sonra rakamlar dünyanın silaha harcadığı on dolardan dördünün ABD’ye gittiğini kanıtladı.
Albay Oliver North, ABD silahlarını, morfin ve eroin olarak düşman ülke İran’a satıyordu. Bu uyuşturucular İsviçre’den dağıtılarak satılıyor, sonradan Nikaragua’da okulları ve kooperatifleri bombalayan paralı askerleri finansa eden para İsviçre’de bankaya yatırılıyordu. Filipinler’in despotu Ferdinand Marcos’un dört İsviçre bankasında korunan bir ile bir buçuk milyar dolar arası parası vardı. 1976’dan beri terör uygulayarak vatan için kendilerini feda eden Arjantinli subayların paraları da İsviçre’ye geldi.
Sadece arada bir, ama her zaman kısık bir sesle, savaşlarda ve katliamlarda kullanılan öldürücü silahlardan bahsedildiğini duyarız, ama asla savaş ve katliam görüntüleri eşliğinde değil. Olmaz ya, hadi oldu diyelim, bize bildiğimiz ama kulaklarımızı tıkamayı tercih ettiğimiz şeyler hatırlatılır: Uzak yurtları ölüm tarlalarına dönüştürmekte kullanılan bütün o silahlar, sipariş listeleri titizlikle saklanan, verimlilikleriyle ve küresel rekabet güçleriyle gurur duyulan, gözümüz gibi korunan refahın can damarı olan fabrikalarda üretilmektedir.
Yapay bir kendine yönelik vahşet imgesi, -bir “tehlikeli sokaklar” daha da genelinde “girilmez yerler” imgesi; etik kurallarının işlemediği ve kurtuluşun imkânsız olduğu bir haydut yatağı, yabancı, insanlıktan nasibini almamış, abartılı bir dünya tablosu- halkın bilincinde yer eder.
Bu dünyayı kendi vahşetinin en kötü sonuçlarından kurtarma çabalarının etkileri uzun vadede başarısızlığa mahkumdur; atılan tüm yardım halatları kolaylıkla dolaşıp boğazları sıkan düğümler haline gelecektir. Bu gerçek ABD için de geçerli bizim için de geçerli.
Friedrich Nietzsche’nin dediği gibi; “Canavarla savaşanlar bir canavara dönüşmemeye dikkat etmelidir. Bir uçuruma uzun uzun bakarsanız, o da gözlerinizin içine bakacaktır.”