Haldun Solmaztürk
Afganistan’da savaş da, barış da kaybedildi.!
Her askeri harekat bir siyasi amaca dayanır ve açıkça belirlenmiş bir ‘nihai duruma’ yöneltilir. Askeri harekattan sorumlu komutana, siyasi amaç, öngörülen nihai durum ve askeri ‘görevler’ açıkça bildirilmelidir. Harekat, o görevleri başaracak hedeflere yönelir, öngörülen nihai duruma ulaşıldığında askeri harekat sona erer, birlikler çekilir, barış durumuna dönülür.
Afganistan’da, önce ABD, arkasından ABD/NATO liderliğindeki uluslararası koalisyonlar 2001’den bu yana bir taraftan Taliban’la savaşıyorlar, öte yandan eğitim, danışmanlık ve kalkınma desteği veriyorlar. Yirmi yıldır süregelen bu hercümercin biz de içinde olduk.
Taliban, 3500’ü aşkın asker kaybı, binlerce yaralı, on binlerce sivilin ölümü pahasına Kabil’den atıldı ama yenilemedi. Cumhurbaşkanı Ghani’nin 2018’deki koşulsuz barış görüşmeleri teklifini Taliban reddetmişti. Ama ABD Taliban’la ‘görüşmelere’ oturdu ve 2020 Şubat’ında bir anlaşma imzalandı. ABD—dolayısıyla tüm yabancı güçler—11 Eylül 2021’e kadar tümüyle çekilecekler.
Ancak, uluslararası toplum, bir Afgan halkı yaratmada, işleyen bir yönetim kurmada, ekonomiyi ve güvenlik güçlerini ayağa kaldırmada başarısız olmuştur. Afgan hükümeti eski Cumhurbaşkanı Karzai’nin ifadesiyle “Kendi ülkesini soymak üzere teşkilatlanmış bir hırsızlık örgütüdür”.
Afgan ordusu, dış yardım ve ciddi boyutlarda yabancı askeri varlık olmaksızın Taliban karşısında dayanabilecek durumda değildir.
Afgan halkı uluslararası toplumu 'yabancı işgalciler', Taliban'ı da 'özgürlük savaşçıları' olarak görüyor, Taliban'ın sunduğu istikrarı Kabil'deki yozlaşmış hükümetin sunduğu (!) kötü yönetime tercih ediyor. ‘Yabancı güç’ algısı genel olarak Türkiye için de geçerlidir.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin Afganistan’daki görev süresini 18 ay uzatan tezkere altı ay önce—muhalefetin de desteğiyle—Meclis’te onaylandığında bütün bunlar biliniyordu ama yok sayıldı.
Uluslararası camianın ‘başarılı olamadığı’, ‘kalıcı’ bir çözüme ulaşılamadığı, Afganistan’da zeminin de havanın da ‘çok bulanık ve karışık’ olduğu tespitlerine rağmen tezkere onaylandı.
Sonra birden bire, herkes Afganistan’dan çekilirken Türkiye’nin kalacağı gibi bir dedikodu çıktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Haziran’daki NATO zirvesi sırasında ABD Başkanı Biden’la yaptığı ‘yararlı ve samimi’ görüşme sonrası “Afganistan’dan çıkmamız istenmiyorsa, özellikle orada [Kabil hava alanında] bir desteğin verilmesi isteniyorsa” diyerek talebin ABD’den geldiğini ifade etti. İstenen, hava alanının işletme, savunma sorumluluğunun Eylül’de üstlenilmesi.
ABD, diplomatik, lojistik, mali (ve askeri) destek verirse görevin (!) kabul edileceği anlaşılıyor.
Amerika, tabir yerindeyse, buna dünden razı.!
Üstelik Taliban’la ‘görüşülecek’, Pakistan ve Macaristan da yanımıza alınacak, böylece ABD’ye bu ‘destek’ verilecekmiş. Geçen hafta Ankara’da bir Amerikan heyetiyle ayrıntıları görüştüler.
Bunlar “Afganistan halkı herhangi bir sıkıntıyı yaşamadan” olacakmış…
Aslında sıkıntılı olan işte tam da burası.!
Afganistan halkının sıkıntıları namütenahi, üstelik azalacak, bitecek gibi de değil…
Amerikan Genelkurmay Başkanı Milley’e göre Afganistan’dan çekilmenin muhtemel sonuçları ya ‘oldukça kötü’ ya da ‘az kötü’; yani ‘iyi’ olma ihtimali yok.
Çünkü Afgan hükümetinin yabancı güçlerin çekilmesinden sonra en fazla altı ay dayanabileceği, başkent Kabil’in—ve Afganistan’ın—kontrolunun Taliban’a geçeceği düşünülüyor. Dahası da var; ABD Savunma Bakanı’na göre El Kaide ve IŞİD de iki yıl içinde tekrar güçlenebilir.
Afgan güvenlik güçlerinin 350.000 mevcuduna ve yirmi yıldır verilen eğitim, öğretim, silah ve teçhizat, uçak ve helikopter dahil araç-gereç ve harcanan trilyonlarca dolara rağmen başkenti—ve tek hava alanını—bile koruyabilecek güçte olmadığı ortada.
Geride, sadece 650 kadar Amerikan askeri bırakılacak. Bunların bir kısmı ABD diplomatik misyonlarını koruyacak, bir kısmı hava limanındaki kritik silah sistemlerinde görev yapacak.
Evet, 2001’den beri Afganistan’da bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri unsurları ve görev alan diğer kuruluşlar, üstlerine düşeni başarıyla yerine getirmişlerdir. Ama ‘Afganistan’ görevi siyasi olarak da askeri olarak da başarısızdır, bütün o emekler heba olmuştur.
Aynı şeyleri yaparak farklı bir sonuca ulaşılamayacağına göre, Türkiye’yi yönetenler ve şimdi daha fazla Türk askerini, bu sefer ‘savaşmak’ üzere Afganistan’a götürmek isteyenler, şimdi neyi farklı yapacaklarını, öngördükleri nihai durumu, siyasi ve askeri hedefleri ve askeri görevleri, kimlerle, nasıl planladıklarını VE DE Türkiye’nin ulusal çıkarlarını anlatmak zorundadır.
Öncelikle de Türkiye Büyük Millet Meclisi Milli Savunma Komisyonu Afganistan’a giderek, gerçek durumu bizim adımıza görmek ve gelip hükümeti talimatlandırmak durumundadır.
Dileriz, Afganistan’ın içinde bulunduğu vahim ve hazin durum, muhterem vekillerimizin, yirmi yıldır gidecek askerin ve görevin “hudut, şümul, miktar ve zamanını” her seferinde Cumhurbaşkanı’nın ‘takdirine’ bırakmalarının sonuçlarını nihayet görmelerine vesile olur.
Takdirin (!) kullanılmasında tam bir isabetsizlik olduğu en açık şekilde ortadadır.
Afganistan’da savaş da barış da kaybedildi.
Hiç olmazsa ders alalım.!