İbrahim Ö. Kaboğlu
3. CEZA DAİRESİ VE KESİN HÜKÜM YOKLUĞU
Anayasa Mahkemesi (AYM) kararını uygulamamak için Yargıtay 3. Ceza Dairesi (3.CD) tarafından yazılan metin, bir yargı kararından çok “Anayasal düzene karşı siyasal beyanname”dir.
ANAYASAL DEZENFORMASYON
3. CD, Anayasal kavramları yokmuş gibi gösteriyor ve var olanlara yanlış anlamlar yüklüyor. Örnekler: -terör örgütlerinin eylemleriyle
uyum gösteren söylem- ithamı yönelttiği AYM'nin, Anayasa (…)’da yer almayan “sadakat” kavramının arkasına sığındığı; Anayasa'nın ilk halinde yer verilen 153 maddesinin 6. fıkrasının yürürlük tarihinde bireysel başvuru yolu henüz kabul edilmemiş olduğundan, bu
maddenin iptal ve itiraz başvuruları sonucunda verilen Anayasa Mahkemesi kararlarına ilişkin olduğu; AYM'nin Anayasa'dan almadığı bir yetki ile yargı kurumlarının üzerinde bir süper temyiz merci olarak vesayet makamı olduğu; Yargıtay’ın, AYM'nin anılan ihlal kararının hukuki değerden yoksun olup olmadığı yönünden değerlendirme yapma konusunda da yetkili ve görevli olduğu; Anayasa'nın 14. maddesinin yargı organlarının kararları ile belirlilik ve öngörülebilirliği sağlayacak şekilde yorumlamaya elverişli olmadığını söylemenin isabetsiz olduğu (…)
AYM’yi süper temyiz mahkemesi olmakla eleştiren Daire, tam tersine kendini AYM yerine koymak suretiyle “Anayasa’nın nihai yorumcusu” edasıyla anayasal düzene meydan okuyor.
SİYASETÇİ DİLİYLE NİYET OKUMA
3. Ceza Dairesi metni, Gezi olaylarını suçun unsurları açısından nitelemek yerine, niyet okuması yaparak belli bir siyasal bakış açısını
yansıtmakta: “Gezi Parkı eylemlerinin meşru ve seçilmiş hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmeye ilişkin bir darbe girişimi olduğu yönündeki Dairemiz kabulünü yok saymak suretiyle bu vahim eylemlerin, bir nevi toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında kabul edilmesi gerektiği sonucuna matufen yasal yetkilerini Anayasal ve yasal düzenlemelere uygun olmayan şekilde aşmış ve Anayasa'nın sözüne ve özüne uygun davranmamıştır.” Öte yandan, post-modern demokrasi mantığını yansıtan Gezi’yi kriminalize edebilmek için konuyla hiç ilgisi bulunmayan birçok suç kategorisi ve kişi adı sayması, ceza hukuku tekniğine de aykırıdır.
ANAYASAL KURUMLARI AŞAĞILAMA
3. CD metninde yer alan, “Türkiye Cumhuriyeti'nin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kasteden, pek çok kanlı terör eylemi ile irtibatlandırılan ve haklarında yukarıda sayılan mutlak terör suçlarından soruşturma veya kovuşturma bulunup, henüz yakalanamayan ve kırmızı bültenle aranan” kişilerin de milletvekili olabileceği; Veya AYM’nin, Can Atalay ve benzer kişiler hakkında verdiği kararlardaki yorum dikkate alındığında başvurucunun iddiasını kabul ederek Anayasa'nın 101. maddesini kendisine göre yorumlayabileceği ve hatta Anayasal bir yetkisi olmamasına rağmen demokratik usulle, halk oyuyla ve Anayasa'nın 79. maddesi uyarınca Yüksek Seçim Kurulu'nun belirlediği yasal ilkelere göre seçilen meşru Cumhurbaşkanının meşruiyetini dahi tartışmaya açabileceği anlaşılmakta” vb. ifadeler, Yüksek Seçim Kurulu ve Anayasa Mahkemesi’ni tahkir etme iradesini aşan ‘akla ziyan hezeyanlar’dır.
KESİN HÜKÜM YOK
AYM ve Yargıtay, görev ve yetkilerini Anayasa’nın emredici ve yasaklayıcı hükümleri çerçevesinde yerine getirir ve kullanır. Anayasa’da, bu konuda yetki karmaşası veya belirsizlik yok: AYM, 146-153 maddelerinde, Yargıtay ise madde 154’te düzenleniyor. İkisi arasında olası bir görev uyuşmazlığında AYM kararı esas alınır (md.158). Yargıtay’ın son sözü söylemesi, ‘yasa kaydı’na bağlı (md.154) ve 6216 sayılı yasaya göre, insan hakları uyuşmazlığında bu yetki AYM’de. Ama AYM, hak ihlali mağduriyetini giderici bir karar veremez ise İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvuru, md.153’ü de göreceli kılar. Bu itibarla, dava süreci devam etmekte ve madde 84 anlamında ‘kesin hüküm’ bulunmamaktadır.
ÜÇ AŞAMALI ÖNERİ
Siyasal partilerin, demokratik kitle kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin AYM kararının uygulanması amacıyla ‘direnme hakkı’ dahil bütün Anayasal hak ve özgürlükleri kullanma yol ve yöntemlerinin en başında, ‘anayasal düzen’ üzerine doğru bilgi yaymak gelmekte. Bu konuda medya, tarihsel bir misyon ile karşı karşıya bulunuyor. Hukuki düzlemde ise; Öncelikle, 3. CD metni bütününe yayılan yanlışları ve çelişkileri saptayarak anayasal gerçeği ortaya koyan teknik bir ‘Anayasa raporu’ hazırlanmalıdır. Sonra, Anayasa Mahkemesi’ne yapılacak yeniden başvuru, kurumlara yönelik olarak somut talepleri de içermeli. Bunların başında, Yüce Divan sürecinin işletilmesi için Yargıtay’a başvuru, İst.13. Ağır Ceza Mahkemesi yargıçlarına disiplin yaptırımı uygulanması için Hakimler ve Savcılar Kurulu’na başvuru ve C. Atalay kararının Genel Kurul’a sevk edilmemesi için TBMM’ye başvuru istemleri gelmektedir. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvuru hazırlık çalışmalarına da başlanılmalıdır.