Seyit Tosun
Zurnanın Z dediği yer
Z kuşağı ekranda “dünyayı” elle kontrol ederken verecekleri oyu salt bir el hareketiyle almak pek mümkün görünmüyor. Kendilerini gerçekleştirebilecekleri bir dünya isteyen, beklemeye/yavaşlamaya dahi tahammülleri olmayan bu çocukları hangi annenin ya da erkin “güdümlü terliği” disiplin altına sokabilir?!.. Dünyayla hemen bağlantı kurabilen, binlerce kilometre ötedeki yaşıtlarının koşullarıyla kendininkini kıyas yapabilen ve “Bireysel alanı içerisinde” ifade özgürlüğüne çok düşkün bu günümüz çocuklarını “Hafta sonu da evde cezalısın. Odandan dışarı çıkmak yok!” tehdidi durdurabilir mi?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 26 Haziran’da YouTube’da yaptığı canlı yayında “Dislike rekoru” kırılması sonrası “Z Kuşağı” da kamuoyunun gündemine rekor bir “Like” ile hızla oturdu. Z kuşağı kimleri kapsıyor, ne istiyorlar? Derken tartışmalar ve yorumlar aldı yürüdü. Z kuşağı, 2000’lerde doğan, yani milenyum dönemi çocuklarını tanımlamak için kullanılan bir kavram. Bu kuşağı, diğer kuşaklardan ayıran en temel özellik ise dijital çağın çocukları olmalarından geliyor.
Z Kuşağının hangi metodolojik yöntemle tartışılıp anlatacağı ayrı bir konu. Son günlerde bu kuşağın dikkatleri üzerinde toplama nedeni daha çok kullanacakları oy sayısı ve seçmenler üzerindeki etkisi oldu. Önümüzdeki ilk seçimlerde Z Kuşağı da oy kullanacak. Bu gençler, seçimlerde seçmenlerin yüzde 12’sini oluşturacak. Yani yaklaşık 6 milyon oyla seçimde oy kullanmaya gidecekler. İşte zurnanın “Z” dediği yer de burası.
Avrupa Birliği Parlamentosu Kararına göre 18 – 30 yaş arasındaki her bireye “Genç” denmekte. Gençliğin siyasal olarak tanımlaması ilk olarak 1789’da Fransız Devrimi’nde ortaya çıkmıştı. Devrim; totaliter ve feodal yapılanmaya karşı bir vurgu geliştirir. Gençlik kelimesi, özgürlük, eşitlik ve demokrasi isteyen “herkese” atfedilmiş bir “değişim” vurgusunu ifade ediyordu.
Çocuk işçiler de Z kuşağına dahil mi?
Değişen kitle iletişim araçları ve teknoloji kendi neslini yarattı diyebilir miyiz? Ya da Z Kuşağını sadece “gençlik” olarak tanımlamak neden yeterli gelmiyor? Peki 15 yaşında çalışan çocuk işçiler de Z Kuşağına dahil mi? 2000’lerde doğmuş ama internete ve son model hızlı cihazlara ulaşamayan gençler de Z Kuşağının içine giriyor mu? Bunlar da tartışılması ve düşünülmesi gereken konu içindeki konular.
Gençlerin dinamizmini, heyecanını ve topluma yararlı olma isteğini yasal sınırlar içinde “disiplin” altına almaya çalışanlara karşı bu disipline direnen çağın çocukları ile karşı karşıyayız. Bugün birçok ülkede bu tartışmaların benzerleri sürüyor. Bu nedenle de, demokrasinin “bilincine” varılmış bazı ülkelerde, gençliğin siyasetle ilgilenmesi değil, zaman zaman siyasete ilgisinin azalması bile bir kaygı konusu olmaktayken bizde ise gençlerin “zaman zaman” siyasetle ilgilenmesi bile kaygı konusu olabiliyor.
Seçimlerde gelen bu “Z Oyu Dalgası” da siyasi partilerin içerisinde tartışmalara ve sonrasında da araştırmalara yol açtı. Z kuşağı ekranda “dünyayı” elle kontrol ederken verecekleri oyu salt bir el hareketiyle almak pek mümkün görünmüyor. Kendilerini gerçekleştirebilecekleri bir dünya isteyen, beklemeye/yavaşlamaya dahi tahammülleri olmayan bu çocukları hangi annenin ya da erkin “güdümlü terliği” disiplin altına sokabilir?! Dünyayla hemen bağlantı kurabilen, binlerce kilometre ötedeki yaşıtlarının koşullarıyla kendininkini kıyas yapabilen ve “Bireysel alanı içerisinde” ifade özgürlüğüne çok düşkün bu günümüz çocuklarını “Hafta sonu da evde cezalısın. Odandan dışarı çıkmak yok!” tehdidi durdurabilir mi? O zaten yeri geldiğinde odasından çıkmayarak “özgürlük” alanı olan telefonundan tüm “dışarılara” çıkarak zaten “özgür kalıyor!”
Siyasi partiler kanunu, geleneksel siyaset tarzı ve yönetimlerin gençlik anlayışları nedeniyle gençlik siyasal alanların dışına itildi. Örgütlü bir çoğunluk yaratmak gerekirken, örgütlü azınlıklar oluştu.
Küresel arenada başarıya ulaşmak için her şeyden önce insan yaratıcılığına, insan bilgisine, insan üreticiliğine, bireyin kendisini gerçekleştirme olanaklarına, yeni bilgi ve iletişim teknolojilerine dayanan insan becerilerine odaklanmak gerekiyor. Bu gerçek hayatta böyleyken siyasette aksi düşünülebilir mi? Dikey hiyerarşilerin çalıştığı ve “disipline” edilen emir komuta siyaset döneminin geriye gittiği çok açık. Artık “yatay örgütlenmelerin” ve emir komuta zinciri yerine “iş bölümünün” oluşturulduğu alanlarda kendilerini gerçekleştirebilen bir siyasal dille karşı karşıyayız. Gençler bir siyasi partiye girip onlara verilecek emri bekler mi sizce? Bu artık hiç mümkün görünmüyor.
Gençlik politikası
Bu nedenle Türkiye’de gelişmişlik düzeyini ölçmek için artık “okur yazarlık” değil, “bilgisayar ve cep telefonu okur yazarlığı” da ölçümlere tabi tutulmalıdır.
Türkiye’nin, gençlik alanında, sorun bazlı, özgül problemlerin çözümüne yönelik, sektörel yaklaşımlardan vazgeçip, kapsamlı bir gençlik politikası ve bunun uygulanmasını yakından takip edecek kurumları oluşturması gerekiyor.
Gençlik politikası, Türkiye’deki değişik gençlik kategorilerinin tümünü hesaba katmalı.
Gençlik politikası katılımcı bir anlayışla tasarlanmalı. Türkiye’nin her yerinden ve her kesiminden gençler, gençlik politikasının hazırlanmasında yer almalı.
Gençlik politikasının, gençleri ülkenin karar alma mekanizmalarına dahil etmenin yollarını bulması ve uygulaması gerekiyor.
Dikey hiyerarşik anlayışın sonu
Bugün, Türkiye’de bir değil pek çok gençlik kategorisi var. Ancak bu çeşitlilik, hükümet politikalarında ve medya değerlendirmelerinde yeterince dikkate alınmıyor. Genç nüfus içinde en az beş milyon erkek ve kadının “görünmez” olduğu söylenebilir. Dikey hiyerarşik anlayış bitiyor. Yatay örgütlenme modellerine geçmek artık siyasetin tercihi değil gerekliliği.
Nüfus artış hızı devam ederken, çalışma çağındaki nüfusun artmaya devam etmesi durumunda oluşan dönüşüme Demografik Fırsat Penceresi deniyor. Böyle bir olgu bir ülkenin tarihinde ancak bir kere rastlanan bir fırsat.
Türkiye’nin, bugünün genç kuşağını 2023 yılı demografik fırsat penceresi hazırlaması için çok az bir zamanı var. 2023’e ulaşıldığında, Türkiye genç nüfusunun yaklaşık % 70’ı çalışma çağında olacak ve azalan bir hızla da olsa, ülkenin çalışma çağındaki nüfusu 2040 yılına kadar artmaya devam edecek. Çağın gereklerini, çağın çocuklarına uygun hazırlayan bir Türkiye, çağın çocukları tarafından çok hızlı bir dönüşümü başlatabilir.
Oy konusuna gelince…
Velhasıl; günün çocuklarını kendi zamanının dünyalarına uydurmaya çalışanlar kaybedecek gibi görünüyor. Gençler telefonda istediği sesi açıp kapatmakta özgürken; onların sesi ise muktedirlere göre açıp kapatılamıyor.
Yetişkin tarafından başlatılan, gençlerle paylaşılan kararların “OUT”; gençler tarafından başlatılan, yetişkinlerle paylaşılan kararların “İN” olduğu döneme geldik. Şu ara sosyal medya yasası Mecliste görüşülüyor. Bu gençlerin, video izlerken araya giren YouTube reklamlarına dahi tahammülleri yok. Bence internetleriyle aralarına girmeye kalkmayın. Benden söylemesi!
Oy konusuna gelince… Gençleri partisine katmaya çalışanlar değil; partisini gençlere katanlar hem Z kuşağının hem de gençlerin oyunu alacak gibi görünüyor!