Memetcan Demiray
Zıplayan otokrasiler, enfekte demokrasiler
Bakımevlerindeki yaşlı insanları aşılandıkları halde "hapis" tutmak ne kadar ahlaki? Peki pandemi gerekçesiyle anayasal hakların yüzde 80'i askıya alınabilir mi? Batı ülkeleri Covid-19'un birinci yılı dolarken "insan hakları"nı tartışmaya devam ediyor. Bu sırada "meyhane" sözcüğünü sansürleyen ülkemiz, Liberal Demokrasi Endeksi'nde 149. sırada yer alarak Ruanda, Çad ve Somali'ye parmak ısırtıyor!
Toplumun genel çıkarı hangi durumlarda bireysel hakların önüne geçer? Peki bu "genel çıkar"ı kim belirler? Oysa demokrasi, tam da "azınlık"ların adil temsili için elzem değil midir? O halde "iktidar"ın yetkisi nerede başlar, özgürlükler nerede biter?
Siyaset felsefesini yüzyıllardır meşgul eden bu temel sorulara en ideal cevaplar, köklü Batı demokrasileri tarafından verilmişti. Neticede Avrupa ve ABD, vatandaşları için gerçek bir "özgürlükler cenneti"ydi. Ya da en azından öyle sanıyorduk! Ta ki Covid-19 salgını başlayana dek!..
Resmî olarak birinci yılını dolduran pandemi, "insan hakları"na dair hayati tartışmaları da beraberinde getirdi. Sahi, işsiz kalan milyonların ve uzaktan eğitim için internete ulaşamayan çocukların zararını kim tazmin edecekti? Aşı olmak bir "tercih" miydi yoksa "yurttaşlık görevi" mi? Tabloya aşı karşıtlarının gösteri "hakkı" ve "Korona inkârcıları"nın serbest seyahat talepleri eklenince işler iyice içinden çıkılmaz hale gelecekti!
'YAŞLILAR' NEDEN ÖZGÜR OLAMIYOR?
Sadece bir yıl içinde Koronavirüs, Batı toplumlarını son derece heterojen hale getirmiş; zengin-fakir, beyaz-mavi yakalı gibi ayrımları radikalleştirmişti. Siyaset bilimi profesörü Marius Busemeyer de "kutuplaşma" uyarısı yapıyor, "paralel kamu"ların oluştuğunu söylüyordu. Öyle ki artık iki kesimin de birbirini duyması, anlaması zorlaşıyordu.
Toplumlar içinde en dramatik ayrışmalardan biri de yaşlılar ve gençler arasında oluşmuştu. Kanada örneğin, bakımevlerindeki insanların neredeyse tamamını aşılamasına rağmen onlara özgürlüklerini "geri vermiyor"du. Sokağa çıkması ya da ziyaretçi kabul etmesi aylardır "yasak" olan bir bakımevi sakini, kendini "kafese kapatılmış hayvan"a benzetiyor, "Pandemi bitmeden muhtemelen ölmüş olacağım. O halde niye yaşıyorum?" diye soruyordu.
'ONLAR ARTIK YAŞAMIYORLAR'...
Nitekim bakımevlerinde demans ilacı kullanım miktarı, son 6 ayda yüzde 7 artmış, yaşlılar arasında hem ruhsal hem de fiziksel çöküş başlamıştı. Kalçasını kıran bir hastanın kızı, "Onlar artık 'yaşamıyorlar', sadece orada varlıklarını sürdürüyorlar!" diyerek trajedinin boyutunu anlatıyordu.
Benzer bir durumun yaşandığı Almanya'da da enfeksiyon uzmanı Matthias Schrappe, sağlık bakanlığı ve hükûmeti "yaşlıları görmezden gelmek"le suçluyordu. Dahası, hapishanelerdeki Korona salgınından kimsenin bahsetmemesinden yakınıyor, bir güvenlik görevlisine dayanarak "Oradaki durumu hayal bile edemezsiniz!" diyordu.
Berlinli ceza hâkimi Pieter Schleiter ise bir adım daha ileri gidecek, "Korona kısıtlamaları anayasaya aykırı!" diyerek Federal Anayasa Mahkemesi'ne şikâyette bulunacaktı!
MASKE YOK, HAPİS VAR!..
"Temel hakların yüzde 80'den fazlası, pandemiyle mücadeleden etkilendi" diyen Schleiter, "Aileyi görmek, dükkânı açmak... Bunlar da temel haktır. Önlemler sağlık kaygısıyla alınıyor ama işsizlikten artan intiharlar, çocukların kaybolan yaşam umudu ne olacak?" diye soruyordu. Aynı zamanda "Eleştirel Hâkim ve Savcılar Ağı"nın kurucusuydu Schleiter... Ve enteresandır... Bu demeçlerin ardından kendini "F tipi" bir cezaevinde bulmuyordu!
Oysa İrlanda'da yaşayan Martin Stokes, pek o kadar şanslı sayılmazdı! Bir alışveriş merkezine maskesiz giren Stokes'a, 80 avro ceza kesilmiş; bu parayı ödeyemeyen 27 yaşındaki adama iki ay hapis cezası verilmişti. Maske takmadığı için tutuklanmak İrlanda için bir ilkti ve tabii yeni tartışmaların fitilini ateşleyecekti.
DEMOKRASİDE 'DESTAN YAZMAK'...
Hafta içi İsveç merkezli V-Dem Enstitüsü'nün yayınladığı "2021 Liberal Demokrasi Endeksi"ne göre Kanada 28, İrlanda 12 ve Almanya 8. sırada yer alıyorlar. Ve görüldüğü üzere, özgürlüklerin böylesi gelişmiş olduğu ülkelerde bile "İnsan hakları kimin için geçerli?", "Temsili demokrasi hangi değerleri 'temsil' ediyor?" gibi sorular hâlâ çok tartışılmaktalar. Özellikle Korona sürecinde devletlerin giderek otoriterleştiği ve medya üzerinde baskı kurduğu V-Dem'in raporunda çok net görülebiliyor.
Ne mutlu ki bizim böyle teorik sorunlarımız yok! Listede Kongo Cumhuriyeti ile Ruanda'nın tam ortasında, 149. sırada yer alan ülkemiz, alt tarafı gazeteci Levent Gültekin'in sokak ortasında dövülmesini, Rasim Öztekin'in ardından "Buluşuruz gökyüzünde, neşeli bir meyhanede" diyen Ferhan Şensoy'un uğradığı sansürü ve 8 Mart yürüyüşünde "ritme göre zıplamak" suçlamasıyla gözaltına alınan bir grup kadını konuşuyor! Hepsi de birkaç gün geçmeden unutulacak meseleler...
Hele "insan hakları" reformlarımızı bir yapalım!.. Cibuti'yi, Umman'ı ve Etiyopya'yı geride bırakıp dünyaya demokrasi dersi vermemiz işten bile değil görünüyor!