Özlem Yalım
YENİ AVRUPA BAUHAUS’U
1919 yılında kurulup, 1933 yılında Nazi baskısı ile kapatılan Bauhaus okulu, Avrupa Birliği’nin Corona virüs sonrası ayağa kalkma planları kapsamında ayırdığı 750 milyar Avro’luk bütçe ile yeniden canlanıyor.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, bu fikri ilk kez geçtiğimiz yıl Eylül ayında duyurmuştu. Avrupa’nın virüs sonrasına odaklanması ve tüm dünyadaki gibi sarsılan ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamı toparlamak için herkesten önce fonlar ayırarak stratejiler üretmesi son derece Avrupalı bir yaklaşım; tarihleri üzerinde çok düşünen, hatta onu kendi lehlerine manipüle edecek kadar geleceklerine odaklı, kendilerine karşı öz eleştiri kültürünü iyi geliştirmiş ve tümü ile kendi yaşam konforuna öncelik tanıyan bir topluluktan bahsediyoruz. Bu düşüncelerim kimi yerde kinaye, ama çoğunlukla da hayranlık içeriyor. Bu haber de hayranlık uyandırmadı desem yalan olur.
Avrupa Birliğinde virüs sonrası kültürel ve sürdürülebilir bir yenilenmenin başlatılması için ortaya atılan bu Yeni Bauhaus anlayışı, ömrü kısa, ancak etkisi büyük olmuş okulu ve onun getirdiği yaklaşımı gelecek yüzyıllara taşıyacak ve su götürmez bir biçimde tasarımın dokunduğu her alanda daha insaflı bir süreci teşvik edecek.
Merkel’in en güçlü parti üyelerinden biri olan ve Almanya’nın ilk kadın savunma bakanlığını da yürütmüş olan Von der Leyen’in öncülüğünü yaptığı bu hareketin sonuçlarına şimdiden emin gibiyim; şahsıma güçlü bir kadın siyasetçi kadar güven veren bir şey yok.
Avrupa Birliği, virüsten sonra hızlıca toparlanabilmek için tarihindeki en büyük bütçeyi, 1.8 tirilyonu yeniden yapılanmaya ayırmak üzere geçtiğimiz yıl uzlaşmıştı. Next Generation EU fonu olarak duyurulan bu fonun %50 si topluluğun deyimi ile “modernleşme” için kullanılacak. Bu modernleşmenin içinde, bilimsel çalışmalarda ar-ge ve araştırma, adil iklimsel ve dijital dönüşüm, sorunlara karşı hazırlılık, iyileşme ve dayanıklılık, geleneksel politikaların gözden geçirilmesi, çeşitli hayati yönetim birimlerinin birleştirilmesi, tarım politikalarının gözden geçirilmesi, iklim krizi ile savaşılması, çeşitliliğin ve cinsiyet eşitliğinin gözetilmesi başlıkları var. Bu amaçların tümü, birliğin döngüsel ekonomi hamlelerinin temel taşlarını oluşturuyor. İşte bu projenin 750 milyar Avro ayrılacak en büyük yeniliklerinden biri Yeni Bauhaus Girişimi.
100 YILLIK BAUHAUS
Bu heyecanın ardında Bauhaus’un 2019 yılında gerçekleştirilen 100.yıl kutlamaları var. Bu çerçevede okulun tüm kültürel mirası tekrar gözler önüne serilmişti. Dünya çapında sergiler, konferanslar, sunumlar, gösterimler, makaleler, tartışma ortamları ile Almanya’nın Weimer kentinde kurulan bu okul ve okulun üretimleri didik didik edildi.
1919 yılında Walter Gropius’un Weimer Okulu ismi ile kurduğu bu eğitim birimi dışavurumcu sanat eserleri, dönemin öncü modernist mimarı Frank Llyod Wright ve ekürisinin çalışmaları, tasarımcı William Morris gibi isimlerden ilham almıştı. Okulun çatısı altında bir araya gelenler, ideal bir geleceğin zanaatkarlar, sanatçılar, tasarımcılar ve mimarlar ile birlikte yürütülen kolektif bir anlayış ile inşa edilebileceğine inanıyorlardı.
Dilimizdeki tam kelime anlamı “Ev İnşa etmek” olan Bauhaus, benim de aldığım tasarım eğitiminin temel taşlarını oluşturan dünya çapında bir ekol haline hızla dönüştü. Bu anlayış, aslında ortaya çıkan tasarımın öncelikli olarak gerekliliğini ve fonksiyonunun sorgular; bunların her bakımdan etik bir biçimde üretimini amaçlarken, sonuç çoğunlukla görsel bir iddia taşımayabilir. Kimi zaman ona bir tasarımcı, mimar eli değdiği bile ilk bakışta anlaşılmayabilir. Bu tasarım anlayışı doğru malzemenin ve üretim biçiminin doğru yerde kullanımı ile ilgilidir. El veya makine üretiminin sınırlarını estetik adına zorlayıp yenilikler yaratmanın yollarını arar.
Weimer da kurulan bu okul genişleyerek 1925 yılında, Dessau’da kendi felsefesini taşıyan mimarideki merkezine taşındı. Tasarıma dayalı bir üretimi ve fonksiyonu temel alan okul, aynı zamanda Kandisnsky ve Klee’nin sanat dersleri ile, günümüzdeki en önemli sanat eserlerinin yaratıldığı bir Ev idi aynı zamanda. Ev derken belki de yuva dan bahsetmeli tabii. 1930’lar Almanya’sının dünyaya destan siyasi ortamı okulu da doğal olarak içine aldı. Mimarlık tarihinin önemli isimlerinden Ludwig Mies van der Rohe, son yöneticisi olarak okulu Berlin’deki boş bir telefon fabrikasına taşısa da, Nazi baskısından kurtulamadı. Deneysel çalışmaları durdurmak isteyen baskıcı Nazi yönetimi okulun başına geçmek için tacizlerini arttırınca, okul bu boyunduruğu kabul etmedi ve Bauhaus’un kurucuları okulu kapatarak özgür çalışmalarını sergileyebilecekleri Amerika kıtasına göç ettiler; bugün bildiğimiz anlamdaki 20.yüzyıl modernizmini orada yarattılar.
Özete dikta, yaratımı durduramadı, onu başka coğrafyalara göç ettirdi. Avrupa da bu treni kaçırmış oldu. Bugün bu okulun, daha doğrusu 100 yıllık manifestonun hakkını verip onu yeniden canlandıracak bir projeye hatırı sayılır bir bütçe ayırmak oldukça anlamlı, diğer yandan bir o kadar da hüzünlü.
DÖNGÜSEL EKONOMİDEN KAÇIŞ YOK
Virüs öncesinde artık iyice kontrolden çıkmış tüketim durumunun, bunu destekleyen yaratıcı üretimin, artan yapılaşmanın, ayrışmanın, benciliğin ön planda olduğu dünyamızın bu manifestoyu hatırlayarak yüceltmek istemesi, böyle bir dönemde manidar da. Avrupa’nın hatalarından ders almasının, yapılan yanlışlarla ilgili geri adım atmaktan korkmamasının güzel bir örneği. Kültürel mirasa sahip çıkmanın şekilsel bir iş olmadığının, kavramsal ve düşünsel bir profesyonellik gerektirdiğinin de ispatı.
Daha önceleri üzerinde uzun uzun yazdığım döngüsel ekonomi, virüs sonrası en çok konuşulan kavramlardan biri oldu; oysa çok önceleri dile getirilmişti. Tarım alanlarının verimli kullanımı, global ticaretin lojistik yükü, ham maddelerin kullanımı, enerji ihtiyacı ve bunun karşılanmasına yönelik dağınık girişimler, su kaynakları, temiz hava, yiyecek dağılımı gibi pek çok yaşamsal konuda insanlık sınıfta kaldı. Toplumsal adaletsizlikler çok büyük ve sivil toplumun çabaları bu konuda farkındalık yaratsa bile çözüm üretecek güçte değil. Avrupa Birliği’nin döngüsel ekonomi hareketi, politikaları daha insaflı ve duyarlı bir hale getirmek için ülkeler ve kuruluşlar üzerinde, en azından kendi üye ülkeleri ve onların dünya çapındaki aksiyonlarında etkili olacak.
Üstelik döngüsel ekonomi anlayışının ucu ilk kez bu hareket ile doğrudan yapısal çevreye dokundu. Üreticinin atığı ve tüm üretim döngüsünün yarattığı zararlar ile inşaat sektörünün pahalılığı, dönüştürülemez unsurları, sorumsuzluğu böylece masaya yatırılmış oldu. Von der Leyen bizzat bu yapıların daha ekonomik ve daha sürdürülebilir inşa edilmesine işaret etti.
YENİ BAUHAUS
Kültürel mirası özümseyerek onu çağdaşlaştırmayı hedefleyen Yeni Bauhaus Girişimi, Avrupalıları yeni bir dünya düşlemeye davet ediyor. Bu dünya sürdürülebilir ve kapsayıcı bir gelecek vaat ederken, gözlerimize, aklımıza ve ruhumuza da güzel gelsin isteniyor. Bu çağrı, birlikte üretimi yeniden yüceltirken, bağlar kurmayı motive ediyor. Deneysel çalışmaları önemsiyor. Bilim ve teknolojinin, sanat ve kültür ile köprüler kurmasını olmazsa olmaz görüyor. Artık kaçınılmaz olan dijital dönüşüm ile ilgili olarak ortaya çıkan tasarımların nasıl hayatlarımızı daha kolaylaştırıcı ve iyileştirici etkisi olabilir diye araştırıyor. Ancak en önemlisi sosyal alanda inovasyon hedefini ortaya koyuyor.
Nedir sosyal inovasyon? Düşünme biçimlerimizi ve davranışlarımızı geliştermek; bir araya geldiğimiz ortamların, birbirimizle olduğu kadar dünyamızın tümü ile çok daha üstün ve kaliteli etkileşim çerisinde bulunabilmenin yeni ve yaratıcı yollarını bulmak ! Yapılardan ürünlere tüm üretimlerimiz ve girişimlerimiz için toplumsal ihtiyaçları, sağlığı ve iyi yaşamı merkeze alan çözümlere koşmak! Bunları sadece konuşmak değil; hayata geçirmek ve daimi olmalarını sağlamak!
Ah! Güzel ülkem için nasıl da imkansız göründü bir an bana!
Ülkemi bırakayım, Avrupa Birliği bu girişimi için iki gün önce açıkladığı kapsamlı bir danışma kurulu oluşturdu ve çalışmalarına hızla başladı bile; hedef 2050. High-level Roundable denilen bu danışma kurulunda çağımızın en yaratıcı isimlerinden Bjarke Ingels, Shigeru Ban gibi mimarlar, iklime dayalı çalışmaları ile on yıllardır dikkat çeken Olaffur Eliasson var. Yaratıcı alanlardaki bu isimler toplumsal anlamda rol model olacak ve ilham verecek bir elçilik görevi üstlenecekler. Aynı zamanda bir araya gelerek iyi bir yaşam tasarlamak üzere kafa patlatacaklar. Bu kurulda sadece mimarlar, tasarımcılar ve sanatçılar yok. Kent çalışmaları ile öncü Estzer Davida, Avrupa Komisyonu’nun inovasyon danışmanı Micela Magas, biyolog Thiemo Heilbron, iklim bilimci Hans-Joachim Schellnhuber gibi çok çeşitli alanlardan isimler var.
2023 yılına koyduğu ve içeriği örneğin bana hiçbir şey ifade etmeyen hedefleri ile primini, başka ülkelerin finansman ve bilgi sermayesiyle köprü, otoyol, metro inşa etmek sayesinde yapan, hala dikey mimarlık mı yatay mimarlık mı diye tartışırken, çok büyük bir kesiminin mimarlığı ve tasarımı hala şekil, renk veya bezeme ile ilgili sandığı, toplumun iradesine rağmen yeşili, ormanı, hayvanı hunharca yok eden, nükleer santrallerin inşaatını aralıksız sürdürürken onları yönetmesi beklenen insan kalitesini vasıfsız eğitim kuruluşlarında, vasıfsız akademisyenlerle yerle bir etmiş, nerede ise 20 yıldır hemen hemen hiç bir konuda gelişim sağlayamamasına rağmen sanki bunu sağlamış gibi gösteren yönetiminin, anca verileri çarpıtarak ( TÜİK in bilim kurulunun görevine son verildi biliyorsunuz değil mi?), gittikçe azalan sempatizanlarına göz boyayarak gidecekleri güne dek zaman geçiştirdiği ve artık kimsenin hesap sormadığı, soramadığı bu topluma, biraz avam olacak ama kapak gibi bir gelişme Yeni Bauhaus Girişimi. Zaten tüm bağlarımızın koptuğu Avrupa ile, aramıza bir yüz yıllık fark atacak.
Bekleyelim, ve hep olduğu gibi uzaktan “bizi kıskanan Avrupa”yı izleyelim.
(Sevgili okuyucu, Bauhaus’u özellikle detaylı anlatmadım; yerim yetmez, ama hiç bilmeyenler için iyi bir Pazar keyfi yaratabilir bu manifestoyu, okulu, üretimlerini, sanatçılarını ve tasarımcılarını yakından tanımak için araştırmak; hadi!)