UZAYA MUZAYA… SEN BAK NASA’YA!..

Bu toplumun içinde bulunduğu gerçekdışı siyasi söylemden uyanabilmesi için Paul Gauguin’e kulak vermesi gerekli galiba: “Görmek için gözlerimi kaparım” demiş ünlü ressam. Bizim gözlerimizi kapamamız da yetmez, kulaklarımızı da tıkamamız gerekli.

Aslında ciddiye bile almak istemediğim bir sürü konu duyuyorum her hafta. Uzaya çıkacak olmamız söylentisi de onlardan biri.  Kuşkusuz ülkenin önceliği olmayan, kimi zaman da tüm aklı selim insanlarının, gündem değiştirmek üzere söylendiğini yazılarında ve görüşlerinde belirttiği açıklamalar bunlar ve aslında çeşitli anlaşmaların müthiş bir iletişim zekâsı ile birleşip paketlenerek sunulduğu durumlar.

Ne kadar az bilirse o kadar çok inanan, liderine koşulsuzca bağlı olan, toplumun ”öteki”leştirilen “diğer” %50’sinden kültürel olarak koparılan sadık seçmenin sorgulamadan, anlamadan, çoğu kez de önemsemeden inandığı bu projelerin, salt siyasi bir manevra ürünü ise, yine de  zararsız olduğunu düşünüyorum ve asla ciddiye almak istemiyorum. Ama ya gerçekten programa alınan projelerse?..

Düşünüyorum da daha önce açıklanan ve belki de uzay yolculuğu kadar yankı bulmayan uçan arabalara, elektrikli araçlara, sonunda kendine hazin bir biçimde bir kafede beceriksizce yapılan bir çay servisi işi bulabilen robotlara kadar benzer pek çok ideale acaba ne kadar para harcanmıştır? Bu bütçeleri hesaplayabilen bir kurum, sivil toplum örgütü var mı? İlgileniyorum, çünkü benim ödediğim vergilerimin benim aklımdan daha düşük seviyedeki iş ve fikirlere harcanmasından haz etmiyorum. Hepimiz pazara gittiğimizde domatesin en iyisini, en kırmızısını seçmiyor muyuz? Paramızla alacağımız domatese gösterdiğimiz ilgiyi keşke, bizden alınan paraların nerelere harcandığına da göstersek!..

UZAYIN KARADELİĞİNE BEN DE GİRDİM!

Şu “uzay” meselesine girmeyecektim. Hele o talihsiz, genlere işlemiş seksist ifadelerden sonra, hiç vermediğim önemi, ne düşüncemde ne de yazılarımda vermeyecektim. Ama itiraf edeyim, böyle bir ortamda tasarım, kent, mimarlık ve yaratıcı endüstriler üzerine yazılar yazmayı bırakıp, başka alanlarda da yazmayı istemiyor değilim ara sıra! Uzay da girdi bir kere beynime, gözlerimi ve kulaklarımı tıkayamadım; karadeliğine çekti beni. Tek yapabildiğim fikrimin yönünü değiştirmek oldu; sizinle bu hafta paylaşacağım notlar bu zorlu çabanın sonucudur.

Kapalı kapılar ardında neler olup bittiğini asla bilemeyen biz yönetilenler olarak, bellediğimiz en popüler uzay çalışmaları adresi 1958 yılında kurulan NASA’dır. Amerika’nın 34. Başkanı, Dwight D. Eisenhower talimatı ile kurulan NASA fikrini Sovyetler Birliği’nin 1957’de uzaya gönderdiği Sputnik perçinlemiş olmalı, çünkü Eisenhower sıkı bir komünizm karşıtı idi ve yönetimde olduğu zamanlarda en çok bununla savaştı; rakibini kıskanmıştır!.. Diğer yandan Amerika’nın istilacı ve ortalık karıştırıcı pek çok askeri hareketinde aktif olarak yer almış asker kökenli bir yöneticiydi; bu yeteneğini evrene taşımış oldu kararı ile. NASA’nın kuruluşu ülkeler arası uzay savaşının da başlangıcı olarak tarihe geçti. Bu savaşım bugün ülkelerarası olmaktan çıkıp kapitaller-arası olmaya döndü tabii, o ayrı bir konu.

NASA’nın TÜKETİM EKONOMİSİNE KATKISI

NASA uzay araştırmalarında bugün bildiğimiz hemen hemen her konudaki atılımların ve gelişimlerin ana sahnesi iken, bu amaç doğrultusunda yapılan çalışmalar bugün insanlığın bildiği türlü gelişimlere ve ürünlere de yol açtı. Burası bir araştırma laboratuvarı olarak hiçbir zaman ticari ürünler üretmez, pazarlamaz ve satmazken, çok farklı alanlarda, pek çok akademisyen ve ticari şirket ile kurduğu ortaklıklar sonucu pek çok yeniliğin, innovatif ürününün ve malzemenin ortaya çıkması sağlandı.

Sadece 1976 yılında ortaya çıkan 1600 patentli tüketici ürünü, NASA sayesinde ekonomide yerini aldı. Günümüzdeki baş döndürücü teknolojik gelişmeler ve özellikle dijital yazılımlar ortamında sanıyorum bu gelişimlerin artık listesini tutmak pek mümkün değil; zaten pek çoğu da artık bilgi savaşı çağında olduğumuzdan, ancak eskidiğinde veya bir hata sonucu ortaya döküldüğünde fark ettiğimiz yenilikler ve ürünler.

Kuruluş, 2008 yılında 50. yılını kutlarken, bugün artık pek çoğu sıradan olan yeniliklere imza atmıştı bile. Bunların arasında örneğin akıllı sünger olarak bildiğimiz ve piyasada yataklarda ve yastıklarda sıkça karşılaştığımız malzeme var. Asıl ismi Temper Foam olan bu sünger isminden de anlaşılacağı gibi çarpışma anlarındaki hasarı azaltmak üzere geliştirilmişti ve ilk kullanımı özellikle motorlu araçlarda olmuştu.

Uzaktan ateş ölçme cihazı da bu ürünlerden biri. İlk olarak kulak kepçesi tarafından emilen enerjiyi ölçen infrared ışınlar, uzay araştırmalarında yıldızların ve gezegenlerin de derecesini ölçmeye yarayan teknolojinin ta kendisi.  İlk kez Diatek Corporations isimli bir şirket, NASA’daki bu teknolojiyi kulaktan ateş ölçmek üzere kullandı ve buna özel olarak da bir ürün tasarımı ortaya çıkardı. Bu ürün ile özellikle yeni doğanlar veya yaşlılar gibi virüslere daha açık insanların temassız olarak ateşleri ölçülebiliyordu ve dönemi için büyük gelişimdi. Bugün de hayatımızın vazgeçilmez bir öğesi olduğu için bu örneği buraya taşımak istedim.

KIZILÖTESİ IŞINLARDAN LED IŞIĞA

Aslında bu cihazın ardındaki infrared teknolojisinin de yolu NASA ile kesişiyor. Bugün aydınlatma teknolojilerinin geldiği nokta olan LED ( Light Emitting Diode) ışık kaynağının ardındaki araştırmaların temelinde elektrominesans (electroluminance) teknolojileri var ve bu motivasyon Madam Curie’ye dek uzanıyor. Kırmızı ışık dalgasının ilk kez görünür kılınması üzerine yapılan çalışmaların bu buluşa imza attığını biliyoruz. Bu gelişimin NASA ve diğer savunma sanayi ile ilişkileri çok açık, ancak çok da detaylı bir ifade bulunmuyor neden, ne zaman ve kim ile yapıldığına ilişkin… Dünya savaşları, tasarım tarihini incelemek için ayrı bir kapalı kutu gibidir. 

1907-1936 yılları arasında LED teknolojileri ile ilgili pek çok çalışma ve rapor yayınlanıyor. İlk infrared çip Texas Instruments tarafından 1961 yılında kullanıma sunuluyor. Uzak alakalı bir bilgi ama vermeden geçmeyeceğim: Bu firma Trump’ın meşhur duvar ihalesine talip olup duvar prototiplerinden birini de üretmiş olan firma aynı zamanda! Bazı ticari firmalar gücünü sadece devletlerden alıyor; devletlerce var olabiliyor.

LED e geri dönersek, ilk görünür kızıl ışık veren LED, General Electrics tarafından 1962 yılında  ortaya çıkıyor. Bu teknoloji 20. yüzyılın en baş döndüren gelişimi ev büyüme hikayelerinden biri haline geliyor. 1994 yılında Shuji Nakamura tarafından ortaya konan çalışmalarla bugün bildiğimiz anlamdaki LED ışık ile tanışıyoruz.

NASA bu teknolojilerin tümünü yakından takip eden ve tasarımlarında kullanan bir kuruluş olarak, konuyu bir adım öteye götürüyor ve bugün güneş ışığı olmadan tarım yapılmasını sağlayan teknolojinin yaratılmasına imza atıyor. İnsanlık uzayda kolonilerini kurduğunda orada beslenmek için ihtiyacı olan bitkileri bu ışıklar sayesinde yetiştirebilecek. Bu teknoloji bugün dünyanın pek çok yerinde yeraltı, bina içi ve mikro tarım girişimlerinde kullanılan, hatta güneş görmeyen evinize bile alıp kullanabileceğiniz bir şey. LED teknolojilerinin özellikle sağlıkla ilgili girişimlerde kullanılmasına da NASA öncülük ediyor.

Beslenmek demişken, kavanozdaki bebek mamasından teflon tavaya kadar pek çok ürün de NASA ile bağlantılı çalışmaların birer ürünü. Gıdaların uzun süre dayanıklı hale getirilmesi bir uzay yolculuğu için ilk zamanlarda önemli bir faktördü ve bu çerçevede yapılan, bugün pek çoğu sağlıksız olarak öne çıkan katkı maddelerinin kullanımı da NASA araştırmalarından ilham almıştı.

YARATICILIĞI, İNOVASYONU VE TASARIMI DESTEKLEYEN UZAY ARAŞTIRMALARI

Kuruluş her yıl, Enerji ve Çevre, Bilgi Teknolojileri ve Endüstriyel Üretim alanında burslar veriyor, fonlamalar sağlıyor, yarışmalar düzenliyor. Kiremit yerine kullanılan çatı kaplama materyalleri, nano boyalar, dayanıklı otomobil lastikleri, yapay kalp, bugün tasarım ve moda dünyasının ilgisini çeken akıllı tekstiller, ya da üç boyutlu yazıcılar… Daha burada sayamayacağım pek çok ürün, yazılım ve materyal NASA’nın bugüne dek verdiği bu fonlardan yararlanmış ve kurulan iş birlikleri çerçevesinde gelişmiş inovasyonlar.

Bugün insanlığın evrende ulaştığı en son nokta olarak bilinen ve dünyamızdan 4 milyar mil uzakta olan Ultima Thule’dan data toplamaya devam eden NASA, uzay hedefi içerisinde dünyadaki insan aklını, bilgisini ve yaratıcılık sermayesini kullanıyor. 2028 yılında pek çok ülke ve özel şirketin de hedefinde olduğu üzere Ay üzerinde yerleşik bir hayat kurma programı olan NASA bu yolda geçtiğimiz yıl içerisinde de özellikle ulaşım, sağlık ve siber güvenlik gibi alanlarda onlarca patentli ürüne ve yeniliğe imza attı. Hava taksileri, gelişmiş drone’lar, suyla çalışan motorlar, onlarca tarama ve haritalama yazılımı ve sistemi…

Bu ürünlerin ve hizmetlerin yaratıcısı, geliştiricisi, tasarımcısı ve sahibi olmak: İşte bütün mesele bu.

Turistik bir gezi vaadi ile sanki uzay savaşında herhangi bir konumumuz varmış gibi algı yaratan ve bununla siyasi söylem üretenlere ise sözüm şu: Eğer benim bilgim ve emeğimle kazandığımdan, türlü yollarla ülkemin kasasına giren parayı harcayacaksanız lütfen bu yarıştaki anlamlı girişimlere harcayın!..

Bu vaatlere inanan, bundan heyecan duyanlara da şunu söylemek isterim: Turistik gezinin en güzellerinden biri zaten ülkemizde, İstanbul Boğazı’nda bir simit, bir çay parasına yapılır. Üstelik bu geziye “bayanlar” değil kadınlar “bile” kimseye sormadan, kimseden izin almadan çıkabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Yalım Arşivi