Memetcan Demiray
Umut kadında, umut doğada!
Orman yangınları, müsilaj ve kuruyan göller... Geçim derdine düşünce 2021'de yaşadığımız tüm felaketleri unuttuk. Oysa iklim krizi sadece bizi değil, tüm dünyayı kıtlıkla tehdit ediyor. Ve "erkek egemen" endüstriyel tarımda yolun sonuna gelinirken "agroekoloji" ile artık kadınların önderliğinde daha çevreci, sürdürülebilir bir üretime geçiliyor!
Dakika dakika dolar kuru takip ettiğimiz bu hafta Japonya'dan çok ilginç bir haber geldi. Ülkedeki McDonald's dükkânları artık tek boy, yani küçük patates kızartması satacaktı! İyi de nasıl olurdu bu? Şirketten yapılan açıklamada Covid-19 salgını nedeniyle bozulan tedarik zinciri ve Vancouver'daki sel felaketi gerekçe gösteriliyordu. İşte "küreselleşen" dünyanın 2021 hali... Kanada'daki bir facia, gezegenin öbür ucunda Japonya'yı kıtlıkla sınıyordu!
Aynı hafta The Guardian'da yayınlanan bir röportaj, Porto Riko'da tarımın nasıl kötüye gittiğini anlatıyordu. Tropikal iklimiyle bir zamanlar ürün cenneti olan ada, şimdi gıdasının yüzde 85'ini ithalattan sağlıyordu. Ülkede iş gücünün sadece yüzde 2'si tarımda çalışırken binlerce hektar alan boş duruyordu. Sonuç? 2017'deki Maria Kasırgası gibi bir doğa olayı yaşandığında gemiler Porto Riko'ya mal getiremiyor, halk aç kalıyordu! Şimdi buna bir çare düşünme zamanıydı.
BİR İSYAN EYLEMİ: AGROEKOLOJİ!..
O çare, "Josco Bravo" projesi kapsamında "agroekoloji" eğitimi alan gençler olacaktı! "Ekolojik ilkelere dayanan, sürdürülebilir tarım uygulamalarını ve sosyal hareketleri bir araya getiren" agroekoloji, tüm bu özellikleriyle "endüstriyel tarım"a taban tabana zıttı. Örneğin sırf kâr amacı güden büyük çiftlikler, kaynakları sorumsuzca kullanıyor, hatta doğayı kirletiyorlardı. Ve sonunda küresel ısınmayla kuraklığa maruz kalıp iflas etmeleri kaçınılmazdı. Agroekolojide ise esas olan doğayı "terbiye etmek" değil; bilakis ona uyum sağlamak, onunla barışık üretim yapmaktı.
Projeyi 2004'te başlatan Ian Pagán-Roig, önceleri çok ciddiye alınmadıklarını ve hatta "hippi" sanıldıklarını söylüyordu! Oysa amaç tarıma hak ettiği değeri vermek, ülkeye "gıda bağımsızlığı"nı kazandırmaktı. Bu anlamda bir "isyan eylemi"ne imza atmışlardı. Zira sömürgecilik yüzünden Porto Riko'nun çiftçileri tarih boyunca hep aşağılanmış, fakir kalmış ve sonunda toprağı tamamen bırakıp turizme kaymışlardı. Ama işte o Maria Kasırgası... Banknotların "karın doyurmadığını" hatırlatacaktı.
TARIMDA KADIN HAREKETİ
Ülkedeki bir diğer agroekoloji hareketi Güakiá Kolektifi ise yardıma muhtaç aileler için sebze-meyve yetiştiriyordu. Aynı zamanda bir tür "komün" olan Güakiá, su kuyuları ve güneş panelleriyle iklim krizine önlem alırken yoga ve müzik festivalleriyle yöre halkına ulaşıyordu. Biyolog Marissa Reyes-Diaz, "Agroekoloji sırf gıda üretmek değil, fizik ve ruh sağlığımızı da sürdürülebilir hale getirmek" diyerek Güakiá'nın işlevini anlatıyordu.
İşin en ilginci, "Josco Bravo" projesinde son 8 senede mezun olan 600 kişinin yarıdan fazlası kadındı. Bu da "erkek egemen" endüstriyel tarımda yolun sonuna gelindiğinin kanıtıydı.
Aynı hafta Die Zeit gazetesi, Almanya'daki çiftlik sayısının 20 yılda 400 binden 260 bine gerilediğini aktarıyordu. Sebepler muhtelifti... Çiftçiler emekliye ayrılıyor, yeni nesil sektöre ilgi göstermiyordu. Tıpkı bizdeki gibi... Maliyetler artmış, dev tesislerle rekabet zorlaşmıştı. Ve en önemlisi... Yüzde 64'ü erkekler tarafından domine edilen tarımda kadınlara her türlü zorluk çıkarılıyordu! Ama 21. yüzyıl Avrupa'sında buna isyan edenler de olacaktı!
TRAKTÖR ERKEK İŞİ Mİ?!
30 yaşındaki Marlene Fellner örneğin, bio-trofoloji okumuş, tarım üzerine yüksek lisans yapmıştı. Buna rağmen babası, ailenin süt çiftliğini erkek kardeşine devrediyordu. İneklerle içli dışlı olan Fellner, bir gün çiftliğe gelen veterinerin kendisini değil de sırf erkek diye babasını muhatap almasını ise içine sindiremiyordu. Genç kadın sonunda sıfırdan kendi işletmesini kuracaktı. Şimdilik para azdı. Kışın tavuklar seyyar kümeste, sığırlar ise komşunun ahırında kalıyorlardı ama olsun! Fellner için "tarımsız bir hayat" imkânsızdı!
Natalie Wilkens ise otlayan inekleri çok sevmiş ve henüz 6 yaşında, aile mesleği olmadığı halde çiftçilik yapmaya karar vermişti. Ama eğitimini alıp işe başladığında "Sen kadınsın, traktörle ne işin var!" gibi tepkilere hayli kızacaktı. Neyse ki emekli olan bir çiftçinin işletmesini devralacak, çok sevdiği hayvanlarıyla bağımsızlığına kavuşacaktı!
28 yaşındaki Sophie Kroll-Fiedler ise görece şanslıydı çünkü tarıma kendi aile işletmesinde başlıyordu. "Asla sıkıcılaşmayan" bu işte yine de babasıyla çatışmalar yaşayacaktı. Örneğin Fiedler, erkek buzağıları daha iyi şartlarda yaşatmak istiyor, babası karşı çıkıyordu. Ama kazanan "muhafazakârlık" değil, "yenilik" olacaktı!
Fiedler'in bir sonraki işi Instagram'da çiftliğini tanıtmaktı. Çünkü ona göre mesleği "barbarlık" değil, tam tersine hayvan sevgisi demekti ve toplum için de hayati bir öneme sahipti.
DOLAR YENMİYOR Kİ...
Bu örnekler, pirinci Romanya'dan, buğdayı Rusya'dan satın alan Türkiye'ye de çok şey anlatıyor aslında... 2021 boyunca tonla doğal felaket yaşadık, hepsi ışık hızıyla unutuluyor!
İşte cayır cayır yanan ormanlarımızın yeri dolmuyor, Ege çölleşiyor. Ağaçlarla birlikte arılar da yok oluyor, bal bulunamıyor. Yetmezmiş gibi kadim bir coğrafyayı insan eliyle talan ediyoruz.
Akıttığımız kimyasallarla zehirlenen Marmara Denizi, artık gözle görmesek de "müsilaj"la can çekişiyor! Ayçiçeği deposu Trakya'yı betonla kaplıyor, güzelim zeytinlikleri söküyoruz. Ve sonra en ucuz sıvı yağın litresi 20 lirayı aşıyor!
Beğeniriz, beğenmeyiz. Şu durumda "gıda krizi" uyarısı yapan, kırsalda genç nüfus kalmadığını hatırlatan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun sözleri büyük önem arz ediyor. Tıpkı yaşadığımızın bir "dolar krizi" değil, üretememekten kaynaklı bir ekonomik buhran olduğunu vurgulayan ekonomistler gibi...
Neyse ki agroekoloji Türkiye'de de kadınlarla yükseliyor! Onların emek emek ürettiği yerel ürünler, internet siteleriyle her yere ulaşabiliyor. "Erkek egemen tarım" cahilce sulamayla Tuz Gölü'nü bile kuruturken Anadolu toğrağına yine kadınlar can veriyor!
İşte bunun için umut kadında!.. Bunun için umut, nüfusun dörtte birini yığdığımız İstanbul'da değil; doğada... Hem buralarda Maria Kasırgası riski yok diye rahatız belki... Ama "Marmara depremi" kapıda...