TÜRKİYE’NİN AŞİL TOPUĞU

Halk, devlet bayramı olan Zafer Bayramı’nı, devletin elinden aldı; millet bayramı yaptı. Yine aynı halkın ciddi bir kısmı devletin Laiklik ideolojisini aldı, kendi ideolojisi haline getirdi. Önceden devlet, Laikliği kendi halkından korumaya çalışırken; şimdi ise halk laikliği kendi devletinden korumaya çalışıyor! Türkiye’de hiçbir şey olmasa da bir şeyler oluyor.

Geçen hafta Milli Bayram olan 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 99. Yılı kutlandı. Normalde milli bir bayram olması hasebiyle klasik olarak devlet kurumlarının resmi törenleri ve sıradan birtakım katılımlarla geçen Zafer Bayramı kutlamaları bu defa farklı oldu. Bu 30 Ağustos’ta hiçbir şey olmasa da bir şeyler oldu...

Halk, devlet bayramını bu defa millet bayramına çevirdi. Çünkü özellikle Afganistan’da Taliban’ın iktidara gelmesi ve Taliban’a Türkiye’de bazı kesimlerce sahip çıkılması ve hatta sözde bazı Atatürkçülerin bile Taliban güzellemesi yapması zaten rahatsız olan geniş kesimleri iyice çileden çıkardı. Bu rahatsızlığı da var olan baskı, dinbaz söylemler, yaşam biçimlerine müdahale ve bireysel özgürlüklerin iyice daraltılması büyüttü. Son olarak da kendilerine ‘Tebliğciler’ diyen tarikat üyelerinin meyhane ve barlarda içki içen vatandaşı ‘taciz etmesi’ konunun tuzu biberi oldu. Zaten dolmuş olan vatandaş işin artık zıvanadan çıktığını ve karanlık zihinlerin artık kendi kapısından içeri girmek için beklediğini bu defa fark etti.

Çünkü ilk defa bu kadar açık şekilde laikliğin değerine hem de yaşayarak şahit oluyordu. Bu vesileyle, Cumhuriyetin kurucu kadrolarının; yani devletin ideolojisi belki de tarihinde hiç olmadığı kadar halkın ideolojisi haline geldi. Halk işte bu nedenle devlet bayramını, devletin elinden aldı; millet bayramı yaptı. Yine aynı halkın ciddi bir kısmı devletin Laiklik ideolojisini aldı, kendi ideolojisi haline getirdi. Önceden devlet, Laikliği kendi halkından korumaya çalışırken; şimdi ise halk laikliği kendi devletinden korumaya çalışıyordu.

SENİ BUGÜN BİRAZ LAİK GÖRDÜM!

Laiklik sağlık gibidir. Kayboldu mu bir daha düzelmesi zor oluyor. Laiklik sadece din ve devlet işlerinin ayrılması gibi anlatılsa da çok daha büyük bir tanımı içeriyor. Özellikle 12 Eylül askeri darbesi sonrasında eğitim sisteminde yaşanan dönüşümle, laiklik başta olmak üzere Cumhuriyet devrimleri anlatılmamış; adeta çocukların ve vatandaşların gözüne sokulmaya kalkışılmıştı.

Bu nedenle de bu devrimlere ve laikliğe en büyük zararı işte bu vesayetçi kafa vermiştir. Yüksek Öğretim Kurumu ve yaratılan politik iklim eliyle de halkın, devrimlerle ve laiklikle olan bağı ciddi şekilde kesilmişti.

Tarihin garip cilvesi ki bu defa da kendi yaşam biçimini ve inancını vatandaşın gözüne sokmaya çalışan muktedirler yüzünden toplumun önemli bir kesiminin din kurumuyla bağı ciddi şekilde tamamen koptu. Yani seküler askerler de dinbaz siviller de kendi ideolojisini vatandaşın gözüne sokmaya kalkmış ama kendi ideoloji ve inançlarına en büyük zararı verenler yine kendileri olmuştu. Tarih, belki de biraz da gülümseyerek bunları not ediyor.

LAİKLİK NEYDİ LAİKLİK EMEKTİ!

Laikliği sadece ‘din ve devlet işlerini ayırmak’ olarak öğrettiler ki -bu sayede vatandaş laiklikle ilgilenmesin, din ve devlet adamları gereğini yapsın! Oysa konu tam tersiydi. Laiklik, başta devlette olanı değil; devletin dışında olanı korur. Bunun başında da kadın ve çocuklar gelmektedir. Laiklik asıl olarak din ve devlet işlerinin ayrılmasından daha çok; sosyal, kültürel ve siyasal hayatın nasıl belirleneceğiyle ilgilenir.

Yani laiklik üniversitede özerklik ve bilimsellik, Kadın erkek eşitliği, dış politikada akılcılık, çocukların tarikat ve cemaat yuvalarından korunması, demokrasinin geliştirilmesi ve kitlelerin inançla manipüle edilmesinin ortadan kaldırılması demektir.

LAİKLİK EN ÇOK MÜSLÜMANA LAZIM!

İslamiyet'te ruhban sınıfı yasak olmasına rağmen bizde isimleri başka başka şekilde olsa da bir aracı sınıf oluştu. Bunlar vakıf ve dernek adı altında çok zenginleşti. Vatandaşa şükür öğreten bu tarikat liderlerinin kendileri boğaza nazır villalarda oturup pahalı jeeplerde gezer. Seçimlerde blok oya sahip oldukları için arazi, bağış ve konut talep ederler. Bu nedenle de kafalarına göre Kur’an yorumlaması yapıp gerçek inançlıları da istikametten kaydırabilirler. Oysa laiklik gerçek anlamda seküler yaşama nüfuz ederse o zaman kutsal kitabı herkes kendi dilinde öğrenir, aracıya gerek kalmaz, din zenginleşme aracı olmaz ve bireyler inançlarını özgür iradeleriyle yaşar. Gerçek, samimi ibadet ve inanç için laiklik şart. Bu nedenle Atatürk “Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkanını temin etmiştir. Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, İlerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz.” demiştir.

YURTTA LAİKLİK DÜNYADA LAİKLİK!

Şimdi çok önemli bir noktayı özetlemek gerek. Bildiğiniz üzere Türkiye, dünyada Müslüman nüfusu yoğun olan ancak anayasasında devletin tanımında laiklik olan tek ülke. İran, Irak, Libya, Ürdün ve hatta Arabistan’da bile bazı kadınlar haklarını arıyor, ilericiler eşitlik istiyor ve bilimsel bir eğitim talep ediyorlar. Bizim medya bunları hiç göstermese de bunlar var. Oradaki ilerici hareketlere karşı kullanılan dinbazlar, Müslümanın laik olamayacağını söylüyor. Bu argümana karşılık da bahsettiğim kadınlar ve çağdaş yaşam isteyen insanlar Türkiye’yi örnek göstererek laiklik rejiminde gayet de Müslüman kalınabileceğini belirtiyor. Bu nedenle bahsettiğim ülkelerden hem maddi hem de manevi olarak Türkiye’deki gerici tarikatlara destek gidiyor. Bunun nedeni kötü örneği yani Türkiye’deki laikliği ortadan kaldırmak için! Orta Doğu’da bunlar olurken ilginç şekilde seküler Batıdan da Türkiye’deki laiklikten rahatsız olanlar çıkıyor. Amerikalı siyaset bilimci ve Pentagon danışmanı Samuel P. Huntington, ‘Medeniyetler Çatışması’ adlı kitabında Müslüman coğrafyada demokrasinin asla olamayacağını ve bu insanların seküler yaşama adapte olamayacaklarından bahseder. Tabi bunu sosyolojik bir tespitten ziyade, Sovyetler Birliği’nin yıkılması sonrası ABD’ye yeni bir düşman yaratmak ve buna uygun askeri operasyonların zeminini hazırlamak için söylüyordu. Huntington’ın bu tezini ise yine Laik Türkiye Cumhuriyeti bozuyor. Hem doğu hem batı hem de içimizdeki gericilerin laikliğe düşman olması tesadüf değil. Türkiye’nin, laiklikle ABD’nin Huntington’ın tezi üzerine Müslüman bölgelere yapabileceği askeri müdahaleleri gayrı meşru hale getirmesi de muazzam bir tarihsel cilve değil de nedir? Yani laiklik hem Müslüman olan bireyi hem de Müslümanların oluşturduğu devleti koruyor!

TÜRKİYE’NİN AŞİL TOPUĞU


Aşil, Yunan mitolojisinde ölümlü bir baba olan Peleus ile su tanrıçası Thetis’in oğludur.
Mitolojiye göre yarı tanrıdır. Annesi Thetis, Aşil’i ölümsüzlük nehri Styx’e sol topuğundan tutarak batırır. Vücudunun her köşesi kutsal suyla yıkandığı için neresinden ok yerse yesin ölmez. Bir tek annesinin tuttuğu ve bu nedenle kutsal suyun değmediği topuğu hariç. Mitolojiye göre Aşil, Truva savaşlarında sol topuğuna isabet eden bir okla ölür. Topuk tendonuna, “Aşil tendonu” denmesi bu mitolojik hikayeden gelir. Bülent Ecevit laikliği tarif ederken, “Laiklik Türkiye’nin Aşil topuğudur. Oradan vurulursa Türkiye Cumhuriyeti çöker, dağılır” demişti. Çok da haklıydı. Lütfen Türkiye’deki laikliği kaldırmak isteyen hem doğu hem batı hem de kendi içimizdeki grupların yapısını ve amaçlarını yeniden düşünün. Neden yaşadığımız bölgede büyük kıyımlı mezhep, inanç ve din savaşları yaşanırken; bizdeyse her türlü tahrike rağmen kitlesel ölçekte bunlar yaşanmıyor? Bir düşünme konusu daha...

BUGÜN YİNE Mİ LAİKLİĞİN ÜZERİNDE?

Laikliği yıkmak için çalışanların; hatta cemaat/tarikat liderlerinin çocuklarını laik ülkelerdeki üniversitelere göndermesi ve yurt dışında satın aldıkları yazlık ve evlerin hep batının çağdaş ülkelerinde olması bile durumun hassasiyetini ortaya seriyor. Laik olmayan ülkelere baktığımızda hep bir mezhep savaşı, iç karışıklık, faşizm, kadın cinayetleri ve yoksulluk var. Halkını sömüren Orta Doğu liderlerine bakın, hepsi laikliğe düşman ama çocukları ve servetleri laik ülkelerde.

ÖZ’et olarak; Laiklik sizi gericilikten, baskıdan, eril cinayetlerden, işgalden, karanlıktan ve dogmalardan korur. Bu nedenle laikliği korumak bizzat kendini korumaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyit Tosun Arşivi