SİRK DEMOKRASİSİNDEN GERİYE KALANLAR

Seçimler, sadece nasıl bir iktidar olacağını belirlemez. Aynı zamanda nasıl bir halk olunduğunun sınavı ve neye dönüşeceğimizin de oylamasıdır.

Eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Beşiktaş’ın eski Kamerunlu golcüsü Vincent Paté Aboubakar’ın general üniformasıyla fotomontajlı fotoğrafını “Şehit düştü” diyerek paylaştı. Gökçek iletisini “Yabancı düşmanlığı yapan hainlere de ibret olsun” diyerek bitirdi.

Haliyle Twitter’da eğlenceli bir kumpanya başladı. Gülme, eğlenme faslı bittikten sonra gelen sakinlikle beraber birçokları şu soruyu yazma ihtiyacı hissetti: “Ya hu bu adam tam 23 yıl Başkent Ankara’yı nasıl yönetti?” Oysa doğru soru şu olmalıydı “Türkiye’nin başkentinde Ankaralılar nasıl oluyor da tam 5 seçim bu adama oy verdi?”

Cevap vereyim: Gezi Direnişi sırasında çadırlarda atom bombası yapıldığını iddia edecek kadar fantastik fizik bilgisine sahip Gökçek’e, ondan sonra yapılan seçimlerde nasıl oy verdilerse; yine öyle oy verdiler...

Yıllarca vatan-millet edebiyatı ile dolaşan, şehitler üzerinden siyasal söylem alanı açan ve bununla politik devşirmeler yapan birisinin, siyahi bir generalin olmadığını, bir generalin sınır devriyesine çıkmayacağını bilmemesi, yakalanınca da suçu danışmanına atması tam ülke ortalamamıza layık işler. Bunu bir kenara koyalım.

Bazı eleştiriler açısından bir ön almakta fayda var. Ülkedeki çürümüş seçim sistemi ve seçim kampanyalarında yaşananlar, harcanan bütçeler, büyük inşaat sponsorları ve medya algı operasyonlarının etkisini, önemini yok saymıyorum. Burada anlatmak istediğim herkesin boynunda gezdirdiği madalyonun görünmeyen tarafı.

Daha önce de belirtmiştim, Ankara’da uzun yıllar bir sirk kuruldu. Eğlence toplumun talebine uygun olan aranan arz Gökçek ve siyasal İslamcılarda bulunmuştu. İzleyiciler eğlence sürdükçe oy verdi, oy aldıkça da sirk sahibi eğlendirdi. Bu, karşılıklı bir onay-onay yıllarıydı.

Sosyal medyada dönmeye başlayan soru aslında seçmen sorumluluğuna ve sorumsuz seçmenin de payına işaret ediyordu. Hem de ne pay! Asıl hisse sahibi onlar değil miydi?

Gökçek’e oy verenler de dahil bütün Ankara 23 yıl boyunca başkentin yok edilişinin hem şahidiydi hem de konudan haberi vardı. Zarar eden şirketleri ve imar rantını herkes biliyordu. Kent dokusunu bozan tüm uygulamalardan herkes haberdardı. Bilmeden oy veren neredeyse kalmamıştı. Herkes günahı biliyordu. Bu günah çoğunun işine yaradığı için sadece ses çıkarmıyorlardı.

EN İYİ ORTAKLIK SUÇ ORTAKLIĞIDIR. 

Konuyu berraklaştırmak için filmi az geriye saralım;

Büyükşehir'in geçmiş dönemlerde kamuyu, yani halkı uğrattığı zararlar herkesin malumu. Tek tek anlatmaya gerek yok. Konu her yıl Sayıştay’ın denetim raporlarında yer alıyor, bulgular başlığında namuslu uzmanlarca yazılıyordu. Hem de öyle iddia falan değil; rakam rakam, tarih tarih veriliyordu. Birçok Ankaralı başta olmak üzere demokratik kitle örgütü, meslek odası da suç duyurusunda bulunuyordu. Şimdi herkes Gökçek’e yükleniyor ancak o zaman bunları bilip de ses çıkarmayan, her seçimde yeniden oy veren Ankaralıların suçu yok muydu?

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş defalarca dosya hazırlayıp suç duyurusunda bulundu. Ankara’nın parasının nasıl çöp projelere harcandığı ile ilgili açıklamalarda bulundu. Konu savcılıkta.

Bahsi geçen ve şikayete konu olan bu büyük maddi kayıpları tek tek yazmayacağım. Zaten buralara sığması imkansız. Bir de bu çarkın dönmesini sağlayan başka bir alan var. Kadın ve özgürlük düşmanlığı...

Gökçek, belediye başkanıyken Samanyolu Tv’ye çıkmış, orada kürtaj meselesi ile ilgili “Anası tecavüze uğruyorsa çocuk niye ölsün, anası ölsün” demişti. FETÖ’nün bir numaralı kanalına çıkmasını geçtim (Olimpiyatlarına katılmasına da) bu cümleyi bırakın çağdaş bir ülkede; normal bir devlette söyleyen kişiye değil belediye başkanlığı yaptırmayı; misket oynatmazlar. Ancak Gökçek “ben buyum arkadaş!” dedi ve gene seçildi. Peki Gökçek ‘buysa’ onun düşüncelerini kendilerinde bulanlar ve onu onaylayarak meşrulaştıran kimler? Bu düşünceleri taşıyan ancak fırsat ve imkan bulamadığı için söyleyemeyen on binler...

Z kuşağını biraz bilgilendirelim; Gökçek’in eskiden bazı projeleri vardı. Bir kısmını yaptı, bazılarını yapamadı çok şükür. (O zamanlar daha dinozorlar dünyaya gelmemiş ve 6 milyar dolarlık jelibon rezervi bulunmamıştı!) Bu, yapamadıklarından birisi de havalimanı yolu heykel projesiydi. (Kendisi belediye başkanı seçildikten sonra Ankara'daki heykelleri "Böyle sanatın içine tükürürüm" diye kaldırtmıştı. Bunu da hatırlatalım.) Ankara Esenboğa Havalimanı yolundaki tepelere, aşağıya doğru saldırıya geçmiş Yeniçeri heykelleri koymayı planlıyordu. Düşünsenize; şehre turist olarak ilk defa gelmişsin. Uçaktan inmişsin, Ankara’yı merak ediyorsun, kentle ilgili ilk karşılaştığın şey sana doğru saldıran yeniçeri heykelleri! 

Evet, Gökçek bu muazzam projeyi açıkladığı seçimlerde de oy aldı ve seçildi. Sirkin büyüklüğünü varın siz hesap edin.

Velhasıl; 801 milyon doların çöpe gittiği Ankapark’ın şu son hali; Ankara’da 23 yıl süren sirk demokrasisinden geriye kalan en iyi ÖZ’ettir...

TALEP ARZ DEMOKRASİSİ

Tıpkı yukarıda anlattığım talep ve arz döngüsü gibi, aynı şekilde toplumsal talep ve siyasal arz da olmalı. Yani demokrasi, özgürlük, ekonomik refah talep edildiği kadar siyaseten arza dönüşür. Oysa bugün ne kadar toplumsal demokratik talep var? İşte aradaki fark kadar da toplum yönlendirilmeye hazır hale getiriliyor. Eğer toplum bu ülkenin zenginliklerine ortak olmak istiyorsa sirklere kanmamalı; talep ederek ülkeye ‘ortak’ olmalıdır.

Bir kalabalığı, toplum denen olgudan ayıran şey de tam olarak budur. Toplum, kendisinin hakkı olan kamu kaynağına bilinçli şekilde ortak değilse o kamu kaynaklarından alması gerekeni asla almayacaktır. O zaman da toplum olmaktan çıkarak kalabalığa dönüşür. İşte akılcı ve yetenekli siyaset ve sanat burada devreye girer.

Her politikacı kendi mahallesinde onaylanır, destek alır. Her sanatçı kendi mahallesinde alkışlanabilir. Politika yapıcıları ile politikacı arasındaki fark da burada devreye girer. Politika yapıcıları, ‘karşı mahalleyi’ de hakkı olanı istemeye başlamasına ikna edebilir. Başardığı ölçüde de sirki bozar. İllüzyon biter, gerçekler ortaya çıkar. Başarılı politika örneği budur. Mahallende onaylanmak değil.

Aydınların işi daha da zordur. Gerçekleri bir tokat gibi söylemek ve yazmakla yükümlülerdir. “El alem ne der” hapishanesine girip, sadece kitlelerin duymak istediklerini söyleyenlerden aydın olmaz. Bu, hangi mahallede olursa olsun...

Sonuç olarak seçimler, sadece nasıl bir iktidar olacağını belirlemez. Aynı zamanda nasıl bir halk olunduğunun sınavı ve neye dönüşeceğimizin de oylamasıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Seyit Tosun Arşivi