Özlem Yalım
SİL BAŞTAN
Yeni yılın ilk günü için kapsayıcı, bütüne bakan bir değerlendirme kaleme almak isteği ağır basıyor. Yılda bir kez önüme düşen bu fırsatı kaçırmıyorum ve geçtiğimiz yılı düşünen, yaratıcı geleceğe ışık tutabilecek gelişmeleri aktarıyorum sizlere. Hoş geldin 2023!
ZEKA SİL BAŞTAN!
Mimarların, müzisyenlerin, ressamların, edebiyatçıların, akademisyenlerin aklı uçtu bu yıl. AI botları artık serbestçe internet bulutlarında dolaşıyor, arama kutucuğuna tanımlanan kelimeleri tarıyor, bunları birleştiriyor ve saniyeler içerisinde önümüze yeni bir derleme olarak sunuyor. Yapay zeka yaratıcı endüstrilerdeki tasarım, üretim ve uygulama pratiklerini değiştirir mi değiştirir. Buna dair haberlerimi kısa kısa ip uçları biçiminde yazılarıma yıl boyunca dahil etmiştim. Herkes çalışma biçimlerini yapay zeka ile entegre etmeli, gereken değişimleri sağlamalı, yoksa bu iş zor, çok zor ! Hadi buyrun sil baştan!
YAŞADIĞIMIZ ALEM SİL BAŞTAN!
Galerici, reklamcı, pazarlamacı çocuklar gibi şen. Teknoloji onlara yepyeni bir oyuncak daha sundu. Sergiler metaverse platformlarında geziliyor. Lansmanlar bu meta-alemin sınırsız dünyasında gerçekleşiyor. Mimari bu platformlarda yeni bir soluk kazanıyor. Bu deneyimi yaşamak isteyenler sosyalleşmek için metaverse uygulamalarında geziniyor, sergilerde buluşuyor, buralarda sosyalleşiyor. Bu platformlarda oyundan spora, eğitimden modaya, 7’den 70’e herkesi ilgilendirecek yeni bir dünya var. Araştırmalar en geç 2026 yılında insanların %25’inin en az bir saatini meta-alem de geçireceğini gösteriyor. Ben şimdilik ve hala Spatial’de geziniyorum, oysa yüzlercesi var. Dünyanın ve Türkiye’nin önde gelen mimarlık stüdyoları bu alemlerde tasarımlar gerçekleştiriyorlar. Grimshaw, HWKN, WHY ve Farshid Moussavei Pax.world için İpek Yolu’ndan esinlenen tasarımlar gerçekleştirmiş. Uzmanlar bu döneme teknolojide “Creators Era/Yaratıcı çağı” ismini taktılar. The Sandbox, Decentraland, Somnium, Polkacity, Hypernation benim listeme aldığım platformlardan sadece birkaçı. Her gün yeni bir tanesini keşfedebilirsiniz. Bunların pek çoğu oyuna ve e-spora dayalı ortamlar olmakla birlikte, olmayanları da var. Emlak piyasası geçtiğimiz yıl hızla metaverse’e kaydı. Hadi bakalım sil baştan!
SAVAŞ SİL BAŞTAN!
2022 savaş ile geldi. İçinde bulunduğumuz yüzyılda savaş hala var ancak yaşananlar tüm insanlığı şaşırtacak biçimde gündeme düşüyor. İnsanlar göç ettiler, evlerinden yurtlarından oldular. İşsiz ve parasız kaldılar. Drone’lar halen yerleşim bölgelerinde tehlike saçarken, Ukrayna sokaklarında dolaşanlar bu savaşın tuhaflığından bahsedip duruyor. Ukraynalılar savaşı hepimizden daha fazla normalleştirmiş görünüyor. Yaşamaya, yaratmaya, devam ediyorlar. Bu satırları yazmadan hemen önce, futbol karşılaşmasında birinci olacak takımın kim olacağını merakla bekleyen Ukraynalı gençlerin olduğu bir fotoğraf karesi gördüm. Yan mahalleye bomba düşerken futbol için kaygılanmak nasıl bir duygu acaba? Ukrayna’da yaşananlar dünyadaki tasarım çevrelerinde yeni bir dayanışma zinciri başlattı. Bölgenin yaratıcı profili kendine zemin bulabildi, ürünleri hizmetleri deneyimleri adına onlara pozitif ayrıcalık sağlandı. Anlayacağınız yeni dünyada savaş kavramı da sil baştan!
GIDA ALIŞKANLIKLARI SİL BAŞTAN!
Tahıl koridoru bu savaş ortamında belki de en sık duyduğumuz kavramlardan biri oldu. Savaşa giren iki ülke, dünyanın geri kalanı için önemli bir tahıl tedarikçisi olunca, dünya ülkeleri panik yaşadı. Karadeniz sahillerinde bekleyen gemilerin güvenli biçimde geçebilmesi için bir anlaşma tam da evimin karşısındaki Dolmabahçe Sarayı’nda imzalandı. Saray tüm bu görüşmelere ev sahipliği yaparken, ya bu sebepten yada başka bir sebepten aylarca ışıkları kapatılarak karanlık altında kaldı. Boğaz sahilinde 600 metre cephesi bulunan bu yapı, geceleri güzel aydınlatması ile İstanbul Boğazı’nın en güzel yapıları arasında bulunuyor. 1855’ten bu yana boğazda bulunan bu tarihi yapı, Ermeni mimarlar Garabet Amira Balyan ve oğlu Nigoğos Baylan imzası taşıyor. Açılışı da yine Rus İmparatorluğu ile Paris Antlaşması imzalandıktan sonra yapılmış yapının.
Tahıl koridoruna dönersek, temel gıdanın gelişmiş ülkeler için bile yeri geldiğinde erişilemez oluşu, post pandemi dönemindeki önemli bir eğilimi güçlendirdi: bireysel tarım. Diğer yandan vegan gıda pazarı büyümeye devam ediyor. Süt artık asla beyazlığı gibi masum bir gıda değil ve sırada onu yumurta izliyor olacak. Dünyanın dört bir yanında, gerçek süt tadını ve algısını veren ürünler için deneyler yapılıyor. Bunlardan sonuncusu Not Milk, içinde 8 farklı bitki bazlı biyomolekül bulunan bir karışım. Önümüzdeki yılların en ilgi çekici gıda alanlarından biri olarak görülen süt için beyaz altın da deniyor.
Enerji krizi pişirme yöntemlerini de sorgulattı. Çiğ yemek alışkanlıkları hem enerji tüketimi hem de sağlıklı yaşam felsefeleri doğrultusunda yükselen bir değer şeklinde yaygınlaşmaya devam edecek. Asya’dan günümüze uzanan ve tek bir ateş kaynağını en verimli biçimde kullanmak üzere form kazanan vok tavalar misali, önümüzdeki dönemde yiyeceğin hazırlanması ve ısıtılması için çok daha yenilikçi tasarımlarla karşılaşmak olası.
Gıdanın olabildiğince aracısız biçimde tüketiciye ulaşması gittikçe artan bir eğilim. Diğer yandan tarım alanları ve üretim biçimleri için de yeni eğilimler ortaya çıkıyor. Rewilding denilen akım bunlardan birisi. İnsanlığın yerleşik hayata geçmesine sebep olan ve belki de medeniyetimizin pek çok unsurunun başlangıcı olan geleneksel tarımın tersine, bitkilerin ve hayvanların doğal ve vahşi ortamlarında yetiştirilmiş, üretilmiş gıdalar gelecek dönemde daha da fazla biçimde önümüze konacak. Kuşkusuz bunun pazarlama kodları daha fazla köpürtülecek. Gıda hakkında yazacak çok fazla şey var, öyle ki bildiğimiz pek çok alışkanlığı unutacağımız bir yeni döneme giriyoruz. Tüm bunlar ışığında gıdada da sil baştan!
KENT SİL BAŞTAN!
Sermayenin yeni bir kent idealinin peşinde koşmadığı bir gün daha geçmiyor. Suudi Arabistan’ın çölün ortasına 170 km’lik bir bant olarak yerleştireceği kent konsepti The Line için, hafriyatın başladığını gördüğümde gözlerime inanamadım; kuşkusuz geçtiğimiz yılın en çarpıcı gelişmelerinden biri oldu. Merakla izliyoruz. Sadece Arap çöllerinde değil, Amerika çölünde de dünyanın öncü yatırımcıları tarafından fonlanan ve Bjarke Ingels tarafından tasarlanan Telosa isimli bir yeni kent ideali gündemde yerini aldı 2022’de. 50 bin kişiye 2030 yılında yer yurt olacağı bildirilen bu kenti de sizlere Pencere sayfalarından aktarmışım. Sanal alemlerde kurulan kentlere inat, insanlık gerçek dünyasında da daha iyi olduğunu iddia ettiği kentleri kurmayı istiyor. Bu projelere ve benzerlerine göz attığınızda, gerçekten de, kentler sil baştan! diyiveriyor insan.
Kent kurmak konusunda sınıfta kaldık. Özellikle İstanbul belki kısmi dokunuşlarla bölgesel olarak iyileştirilebilir ancak artık asla kurtarılamayacak bir kent. Kuzey ormanlarına hançer gibi saplanan havalimanı ve bağlantılı otoyollar tam da tahmin edildiği üzere, bunlara komşu bölgelerde hunharca bir yapılaşma başlattı. Kanal İstanbul’un akıbeti halen belli değil ama süreçlere devam ediliyor. Bunların sonuçlarından politikacılar ve bürokratlar olduğu kadar, bu yapılaşmada bir şekilde bağı bulunan herkes sorumlu olacak. Mimarı, yüklenicileri ve buralarda yaşayan herkes. El birliği ile yok ettiğimiz bir ortamda, bu şaşalı yok oluşun karanlık tüneline bilerek çekiliyoruz. İstanbul 10 yıla kalmadan denizleri, havası ile ciddi anlamda yaşanamaz bir kent haline dönüşecek. Bugünlerin yaşanamaz olduğunu düşünüyoruz ancak bu günleri mumla arayacağız.
Böylesi bir ortamda en önemli soru ortaya çıkıyor, yıkmak ve yeniden yapmak mı? Var olanı korumak mı?
LE GUIN’IN ÇUVAL TEORİSİ SİL BAŞTAN !
2023 yılının bahar aylarında Venedik Bienali bir kez daha Mimarlık sergisine ev sahipliği yapacak. İKSV tarafından koordinasyonu yapılan bu bienal katılımında Türkiye Pavyonu’ndaki sergi bu kez So! Mimarlık kurucuları Sevince Bayrak ve Oral Göktaş’a emanet edildi.
İkilinin projesi Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi ismini taşıyor. 20 Mayıs–26 Kasım 2023 tarihleri arasında ziyaret edilecek bu sergi için küratörler bir de açık çağrı yayınladı. İKSV bülteni projeyi şöyle anlatıyor:
“Hayalet Hikâyeleri: Mimarlığın Çuval Teorisi projesi binalarla ilgili kanıksanmış imgeleri ve yaklaşımları sorgulamayı ve geleceğe dair umut verecek önerileri ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Ursula K. Le Guin’in Çuval Teorisi’ne dayanarak, son yirmi yılda mimarlık dünyasının geçirdiği köklü değişimden de güç alan sergi içeriği, kaideler üzerinde duran kahraman yapılar yerine, kullanılmayan yapıların hayalet hikâyelerini dinlemeyi öneriyor. Türkiye’nin hemen her şehrinde bulunan bu yapılardan oluşan güncel arşivin kolektif olarak belgelenmesi ve “geleceğin laboratuvarı” olarak ele alınabilecek bu yapıları yıkmak ya da kaderine terk etmek yerine nasıl dönüştürülebileceğine dair araştırmalar projenin ana başlıklarını oluşturuyor”.
Küratörler herkesi bir çağrı ile bu projeye katkı sağlamaya davet etti. Türkiye'nin dört bir yanından terk edilmiş ya da artık kullanılmayan yapıları belgelemeye davetliyiz. Açık çağrıya yanıt vermek için bulunduğunuz kentteki kullanılmayan yapıların fotoğraf ya da videolarını #hayaletavcıları2023 @hayalethikayeleri__
hesabından bahsederek paylaşabilir ya da [email protected] adresine e-posta ile iletebilirsiniz.
Sevgili okuyucular, değişeni dönüşeni aktarmaya satırlarım yetmedi. Üretim tüketim alışkanlıklarımız sil baştan! Alışveriş kültürü sil baştan! Medya sil baştan! Çalışma kültürü sil baştan! Eğitim sil baştan! İkili ilişkiler sil baştan! Liste böyle uzayıp gidiyor…
Dünya döndükçe insanlık gelişiyor. Her değişim gelişim demek de değil. Değişen koşullar eskisine göre çok daha hızlı ve radikal bir döngü yaratıyor. Zaman zaman buna olan uyumsuzluğun karamsarlığına kapılıyoruz. Bilgi çağı bize nefes aldırmıyor. Beynimize bugüne dek yaşamış tüm insanlardan daha fazla veri alıyoruz, tüm insanlıktan daha hızlı yaşıyoruz ve çağlar boyunca yaşamış tüm insanlıktan daha çok üretkeniz.
Her döngü bir başlangıç, her başlangıç da umut demek. Dünya kötü şeyler sunduğu kadar iyi şeyler de sunuyor. Umut kelimesini de klişeleştirdik belki ama umut olmadan da yaşamak imkansız. “Çiçekler kesilse de bahar gelmeye devam edecek” diyor şair. Neruda’ya saygı ile; Lutfen çabuk gelsin artık o bahar !